İnsan kendini merkeze alarak yaşadığında çoğu şeyi çabucak unutur; ona bahşedilen yeryüzünü, geçimini sağlayan nimetleri ve asıl nereden geldiğini… A‘râf sûresinin 10. ve 11. ayetleri, unutulan bu gerçeğin hatırlanması için hem bir ayna hem de sarsıcı bir muhasebe çağrısıdır. Bu yazıda yeryüzüne yerleştirilmiş bir varlık olarak insanın sorumluluğu ve kıymeti üzerine birlikte tefekkür edeceğiz.

İnsanoğluna Verilen Nimetler ve Şükür Sorumluluğu

İnsanlar yüce Allah’ın emir ve yasaklarına uysun diye onlara verilen nimetler şöyle hatırlatılmaktadır: “Ant olsun, sizi yeryüzüne yerleştirdik ve sizin için orada geçimlikler kıldık. Ne de az şükrediyorsunuz!” (el-A`raf 7/10). Bu ayetin ilk muhatapları Kureyşlilerdir. Allah, güven içinde yazın Şam'a, kışın da Yemen'e yolculuk etme imkânı vererek (Kureyş 106/1-4) onları diğer Araplardan üstün kılmıştır. Bunun nedeni Kâbe’nin komşuları olmalarıdır. Böylece geçimlerini sağlamaya vesile olan yiyecek, içecek ve daha birçok nimeti elde edebiliyorlardı.

Yukarıdaki ayet, tüm insanlara hitap edecek şekilde yorumlandığında şöyle denebilir: Yüce Allah, insanoğlu hayatını sürdürebilsin ve temel ihtiyaçlarını sağlayabilsin diye onu tarıma, hayvancılığa, su teminine, barınma ve güvenlik sağlamaya elverişli dünyaya yerleştirmiştir. İmtihan amacıyla verilen bu kadar nimetin karşılığı yüce Allah’a itaat yoluyla şükretmek olmalıdır. “Ne de az şükrediyorsunuz!” ifadesi, “Şükretmiyorsunuz.” şeklinde de yorumlanabilir. Bu ifade ile insanlar nankörlük etmemeleri için uyarılmaktadır. Benzer bir uyarı, başka bir ayette şöyle dile getirilir: “İstediğiniz her şeyden size verdi. Allah'ın nimetini saymaya kalksanız sayamazsınız. Doğrusu insan çok zalim, çok nankördür.” (İbrâhim 14/34).

Âdem’e Secde Emri ve “Siz” Hitabının Tefsire Yansımaları

Kur'an, muhataplara yönelik olarak “sizi yarattık” demek suretiyle insanların aslı yani atası Âdem hakkında şöyle der: Ant olsun, sizi yarattık, sonra size şekil verdik. Sonra da meleklere, ‘Âdem'e secde edin.’ dedik. Onlar da hemen secde ettiler; ancak İblîs secde edenlerden olmadı.” (el-A`raf 7/11). Arapçada “siz” zamiriyle muhatapların ataları kastedilebilir. Sözgelimi, bir grup insana, onların değil atalarının yaptığı bir eylem kastedilerek “Siz şöyle yaptınız.” denebilir.[1] Burada ilk insan ile onun oğulları ve torunlarından böyle iç içe bir üslupla (“sizi/size” sonra da Âdem diye) söz edilmiş, hepsinin yüce Allah’a şükretmesi gerektiği imasında bulunulmuştur. Ayrıca meleklerin Âdem’e secde etmeleri, onun şahsında “tüm insanlara secde etmiş oldukları” anlamını da mümkün kılar.

Mademki insan meleklerin secde edeceği kadar saygın bir varlıktır o hâlde insan için doğru olan sadece Allah’a kulluk etmesidir. Aksi takdirde insan, kendi değerini düşürmüş olur. Ayetteki “sizi yarattık” kısmının Hz. Âdem’e, “size şekil verdik” kısmının ise onun soyuna işaret ettiğine dair bir görüş bulunmaktadır. Bazı yorumlara göre ise burada doğrudan Hz. Âdem kastedilmiş olup “size şekil verdik” ifadesi, onun önce şekilsiz (gözsüz, kulaksız, elsiz, ayaksız vs.) yaratıldığını göstermektedir. Hem “sizi yarattık” hem de “size şekil verdik” ifadelerinden Hz. Âdem ile Havva’nın birlikte kastedildiği de ileri sürülmüştür. Eğer bu iki ifadeyle Hz. Âdem değil de onun çocukları ve torunları kastedilmişse, bu durumda rahimlerde şekil verilen nesil, yani Hz. Âdem’in soyu gündeme gelir. Bununla birlikte bu yorum pek doğru görünmemektedir. Zira bu durumda önce Hz. Âdem’in çocuklarının yaratılışından söz edilmiş, ardından ilk yaratılan Âdem’e secde edilmesi anlatılmış olur. Oysa olayların sıralaması bu şekilde değildir.

Hz. Âdem’e secde etmeleri emredilen meleklerin emri “hemen yerine getirmesine karşılık İblîs’in secde etmemesi, onun daha sonra secde etmiş olabileceği ihtimalini akla getirse de “İblîs secde edenlerden olmadı.” ifadesi, bu olasılığı ortadan kaldırmaktadır. İblîs’in yüce Allah’a gösterdiği bu saygısızlık, müminlerin İblîs’i düşman bilmeleri için yeterlidir. Meleklere verilen secde etme emrine İblîs’in isyan etmesinden söz edilmesi nedeniyle bazı âlimler onu meleklere dâhil eder. Bazıları da onun melek değil başka bir varlık olduğunu ve isyan öncesi mü'min biri olduğunu düşünür. Ayrıca ayetteki secdeyi, bir saygı gösterisi olarak görenler olduğu gibi Allah’a yapılmış bir secde olarak kabul edenler de vardır; ancak ilk akla gelen anlam, meleklerin Hz. Âdem’e secde etmesidir. Hatta secde eden meleklerin yeryüzündekiler olduğu da söylenmiştir.

Sonuç

A‘râf Suresi’nin 10. ve 11. ayetlerinden öğrendiğimiz en temel gerçek şudur: İnsan, rabbini ve kendi varlık nedenini unuttuğunda düşer; hatırladığında (zikir) ayağa kalkar. Bu ayetlerde yeryüzünün insana mesken kılındığı ve rızıklarla donatıldığı ancak buna rağmen insanın şükürden uzaklaştığı açıkça belirtilmektedir. Ardından gelen Hz. Âdem, melekler ve İblîs kıssası ise insanın sadece bir canlı olmadığını aynı zamanda saygıya layık bir varlık olduğunu gösterir. Ne var ki bu değeri korumak, İblîs gibi büyüklenmekten uzak durmakla mümkündür. Bu yazıda ele alınan iki ayet yorumu, insanın hem nimetle sınandığını hem de secdeyle onurlandırıldığını ortaya koymaktadır. Elbette, bu kısa yazıda konunun tüm yönlerini ele almamız mümkün değil; ancak burada dile getirilenler, okurun kendi iç âlemine yönelmesi ve bir sonraki adımını düşünmesi için mütevazı bir çağrı olabilir. İnsan, bugün de nimet karşısında şükretmeyi unutuyor, sorumluluklarını erteliyor ve kibirle sınandığında çoğu zaman kaybediyorsa bu tablo, bize Âdem’e secde eden melekleri değil, İblîs’in reddedişini hatırlatmıyor mu?

Anahtar Kelimeler: Tefsir, Şükür, Âdem, Secde, İblîs.



[1] Bunun Kur'an’da örneği şöyledir: “Hani sizden kesin bir söz almış ve Tur dağını üstünüze yükseltmiştik.” (el-Bakara 2/63). Ayetteki “siz”, Resûlullah’ın (s) çağdaşı Yahudiler, kastedilen ise atalarıdır. Benzer şekilde yüce Allah, İsrâiloğulları için “Ve üstünüze bulutlan gölge yaptık. Kudret helvası ve bıldırcın indirdik.” (el-Bakara 2/57) buyurmuştur ki burada da kastedilen şey, onların Hz. Mûsâ zamanındaki atalarıdır.