İnkârın Bedeli: Tartıları Hafif Gelenlerin Akıbeti
A`raf sûresinin 9. ayetinde insanın dünya hayatındaki yolculuğu, mahşer meydanında terazinin başında neticelenen bir hesaba dönüşüyor. “Kimin de tartıları hafif gelirse...” cümlesiyle başlayan bu uyarı, sadece bir tehdidin değil, aynı zamanda insanın “ağırlığını” kaybetme ihtimalinin de habercisidir. Peki, “ağırlık” dediğimiz şey nedir gerçekten? Bu yazıda söz konusu ayet üzerinden aklımıza düşen şu soruların izini süreceğiz: Rabbimiz her şeyi bilirken neden tartı kurar? Tartı bir sembol müdür, yoksa gerçekten bir tartı mı vardır? Hakkı inkâr eden bir kalp, neden hafif düşer bu tartıda? Bu yazıda, mîzanın işleyişini, inkârın insana nasıl bir zarar verdiğini ve bu ayetin adaletle olan derin bağını ele alacağız.
Kötü işler yapan kâfirler,
kendilerini ateşe sürükler. Onlara ahiretteki akıbetleri şöyle hatırlatılır: “Kimin
de tartıları hafif gelirse işte ayetlerimizi inkâr etmeleri sebebiyle
kendilerini zarara uğratanlar onlardır.” (el-A`raf 7/9). Bu ayet, tartıları
denk gelenlerin ahiretteki akıbetinden söz etmez. Ahiret gününde hesap
görülürken zalimin iyilikleri varsa onun iyiliklerinden alınıp mazluma verilecektir.
İyilikleri yoksa mazlumun kötülüklerinden alınıp zalime yükletilecektir. Selim
fıtratlarını bozan inkârcılardan istenen şey ayetleri onaylamaktır. “Ağır bir
söz söyledi” ifadesi nasıl ki fiziksel ağırlığı olan bir nesne değil de anlamca
güçlü bir sözü ifade ediyorsa, ayette anlatılan “tartıları hafif gelmek”
ifadesi de bazı yorumculara göre gerçek bir terazide iyilik ve kötülüklerin
tartılmasını değil, mecazi anlamda adaletin tecellisini anlatır. Bu yorumlar,
olmayacak bir şey değildir. Zaten bir ayette de “Artık kıyamet günü onlar
için bir tartı kurmayız.” (el-Kehf 18/105) buyurulmuştur. Bununla birlikte
ayet yorumlarında elden geldiğince lafza bağlı kalmak esastır. Mecaza çokça
yönelinirse cennet ve cehennem bedenen tecrübe edilecek mekânlar olmaktan
çıkar, ruhi hallerle sınırlı kalır. Şeytan ve cinler kötü ahlâk, melekler ise
övülmeye değer güçler olarak görülür.
Peki, “Allah amellerin miktarını
bildiği hâlde niçin tartıyor?” şeklinde bir soru sorulursa buna şöyle bir yanıt
verilebilir: Kullar, dünyada yaşarlarken ahiretteki tartıya inanmakla imtihan edilmektedir.
Ahiretteki tartı, ahirette kişinin mutluluğunun ya da mutsuzluğunun açık bir
işareti olacaktır. Tartıların kurulmasıyla kulların kendi amellerinden
kaynaklanan hayır ve şerri bizzat tanımaları sağlanmış olacaktır. İnkâr
edenlere karşı kesin bir delil getirilmiş ve Allah’ın adaletle hükmettiği, asla
zulmetmediği gösterilmiş olacaktır. Benzer şekilde unutması mümkün olmayan
Allah’ın amelleri kaydettirmesinde de aynı hikmet vardır: “O hiçbir söz
söylemez ki yanında bir gözetleyici hazır bulunmasın.” (Kâf 50/18).
A`raf 9. ayet üzerine
düşündüğümüzde görüyoruz ki insanın kurtuluşu sadece yaptığı iyiliklerde değil,
hakikati tanıyıp onu onaylamasında da gizlidir. Tartılar, sadece matematiksel
bir ölçüm olmayıp aynı zamanda Allah’ın adaletini görünür kılan, kimsenin
kimseye zulmedilmediği bir ilahi sahnedir. Bu yazının katkısı, bizi mecazla
lafız arasında gidip gelen yorumlar içinde dengeye davet etmesidir: Ne her şeyi
soyutlayarak maddeyi yok saymak ne de her şeyi somutlayarak manayı göz ardı
etmek... Elbette bu satırlarda meseleye dair her yönü kuşatmak mümkün olmadı; fakat
ifade edilenlerden çıkarılacak net bir ders var: İnsan, hayatın yükünü
taşımazsa ahirette hafif düşer. Ne yazık ki hafif olanlar, sadece tartıda
değil, hakikatte de kaybeder.
Anahtar Kelimeler:
Tefsir, Ahiret, Adalet, Tartı, İnkâr, Zarar.