Gafletin Zirvesinde Gelen Azap
Güvenin doruğa çıktığı, insanın kendini en güvende hissettiği anlar vardır; gece uykusu ya da öğle istirahati gibi. Toplumların helâkinden söz eden A‘râf sûresinin 7/4. ayeti, işte bu anların aslında ne denli kırılgan olabileceğini gösteriyor. Bu ayet, sadece geçmiş toplumlara has bir durum değil, günümüz insanı için de bir uyarı hükmündedir. Azap neden ayette söz edilen vakitlerde gelir? Helâk neden önce söylenir de ardından azap zikredilir? Yoksa burada, alışılmış sebep-sonuç sıralamasını tersine çeviren daha derin bir ikaz mı vardır? Bu yazıda, söz konusu ayetin ışığında insanın gafletini, zulmün sonuçlarını ve ilahî müdahalenin nasıl ve ne zaman gerçekleştiğini birlikte düşünmeye çalışacağız.
Resûlullah’a (s), Allah’tan başkasına ibadet eden ve
putları O’na denk tutan insanları, Allah’a kulluk etmezlerse hem gece hem de
gündüz gelebilecek bir azapla helâk edilecekleri konusunda uyarması
emredilmiştir: “Nice ülkeleri helâk ettik de onlara azabımız geceleyin
veyahut öğle uykusunda iken geldi.” (el-A`raf 7/4). Ayetteki “Nice”
kelimesi, tâgūta kulluğu tercih edip zulme saptıkları için helâki hak eden
toplumların sayıca fazla olduğuna işaret eder. Belirtilen iki vakit de (gece
ve öğle) dinlenme vaktidir. Bu nedenle o vakitlerde azabın
etkisi daha fazla hissedilir. Konu anlatılırken gaflet anlarından söz edilmesi,
insanların güven ve rahat imkânlarına aldanmamaları açısından daha caydırıcı
olur. Ülkelerin helâkinden halklarının da azaba uğramasından söz edilmesi hem
mekânın hem de içindekilerin harap olduğunu ifade etmektedir. Ayette önce “helâk”
sonra “azap” yer almaktadır. Bu durumda önce sonuç sonra sebep belirtilmiş
olmaktadır. Böylece helâke vurgu artırılmış ve daha sarsıcı bir etki
oluşturulmuştur. “İşte şu ülkeler; helâk ettik onları zulmettiklerinde.”
(el-Kefh 18/59) ayetinde de benzer bir üslup kullanılmış, önce “helâk”
sonra onun gerekçesi (zulüm) belirtilmiştir. Ayetteki azabın helâk sonrası
gelişi ifade edilirken fecâehâ denilmesi, birinin bitip diğerinin
başlamasını zorunlu kılmaz. Ayetteki fe atıf harfinin açıklama amaçlı
olarak kullanılmış olmasına bir engel yoktur. Yani helâkin açıklaması onun azap
oluşudur. Ayetteki ifadeden hareketle helâk ve azabın aynı anda gerçekleştiği
de söylenebilir. “Bana borç verdin, iyilik ettin.” cümlesi örneğinde olduğu
gibi. Ayetteki “öğle uykusu”, Kur'an’da aynı kökten ancak başka bir
lafızla cennette de vardır: “O gün cennet ehlinin eğlenip duracakları yer
çok hayırlı ve kaylûle yapacakları (öğle uykusuna yatacakları) yer de çok
güzeldir.” (el-Furkân 25/24).
Anlaşıldığı üzere A‘râf Suresi 7/4. ayeti, tarihte
defalarca yaşanmış bir gerçeği zamanlar üstü bir dille hatırlatıyor: Zulme
sapanlara gelen azap, onları en hazırlıksız anlarında yakalıyor. Ayrıca ayette
helâkin azaptan önce zikredilmesi, alışılmış sebep-sonuç sıralamasını sarsarak
dikkatleri sonuca, yani yıkıma yöneltiyor. Elbette bu satırlar, konunun tüm
boyutlarını kuşatmak iddiasında değildir; ama günümüz insanına, konforun mutlak
güven getirmediğini, haksızlığa sapan toplumların beklemedikleri bir anda
cezalandırılabileceklerini yeniden hatırlatmaktadır. Gelecek yazılarda bu
anlatıların farklı boyutlarına eğilerek hem bireysel sorumluluk bilincini hem
de kolektif akıbet duygusunu derinleştirmeyi umuyoruz. Zira Kur’an’ın
kıssaları, sadece geçmişe değil, yürümekte olduğumuz yola da tutulmuş bir
ışıktır.
Anahtar Kelimeler: Tefsir, Helâk, Gaflet, Azap, Uyarı, Tâgūt.