Kur'an’ın 7. sûresi olan A`râf, iniş sırasına göre 39. sûredir. Mekke’de inmiş olan bu sûrenin ayet sayısı iki yüz elli beştir. Cumartesi yasağını çiğneyenlere dair kıssanın yer aldığı 163.-171. ayet grubunun Medine’de indiğini söyleyenler vardır.[1] Kendisi gibi bir defada indirilen En‘âm sûresinde özlü biçimde ifade edilen bazı konular, A`râf sûresinde detaylandırılmıştır. Sözgelimi Hz. Âdem kıssası burada genişçe anlatılmış, diğer peygamberlerin ve ümmetlerinin kıssaları ayrıntılı olarak ele alınmış, onların helâk oluş biçimleri eksiksiz şekilde tasvir edilmiştir.[2]

A`râf sûresi, Mekke’de yani Müslümanların zor durumda olduğu bir dönemde inmiş olsa da “Ey insanlar!” (el-A`râf 7/158) hitabıyla bugünün insanına da yönelir. Bu sûrede anlatılanlar, yalnızca tarihte yaşanmış olaylar değildir. A`râf, bizi tarihle yüzleştirirken geleceğe hazırlayan bir bilinç suresidir. Ek olarak bu sûredeki kıssalar, duygusal, ahlaki ve entelektüel katmanlarla örülü hakikat inşalarıdır. Anlamlı tekrarlar, dramatik sahneler ve soru-cevap biçimleriyle metin, okuyucunun zihinsel katılımını sürekli kılar. Modern retorikte “hikâye anlatımıyla ikna”[3] diye adlandırılan bu teknik, bu surenin anlatı gücünde örneklenmiştir.

Sûre, adını cennetle cehennem arasında bir yüksekliğe işaret eden “a`râf” kelimesinden alır. Bu isim bile surenin konumunu sembolize eder: Karar ve ayrım yeri. O gün, cennetlikler ve cehennemlikler ayrıldığında bir grup insan a`râfta bekler; hem cenneti görürler hem cehennemi (el-A`râf 7/46-47). Bugünün insanı da benzer şekilde hayatla ölüm, hakikatle heva, imanla inkâr arasında a`râfta durmaktadır.

A`râf sûresi, bir yönüyle kıssalar anlatır; ama asıl amacı kıssaların içindeki evrensel mesajları çağlara taşımaktır. Hz. Âdem ile başlayan anlatı (el-A`râf 7/11), insanoğlunun yeryüzündeki ilk sınavını ve iblîsin (şeytan) saptırıcı yöntemlerini gösterir. İnsanın iç dünyasındaki çatışmaların en kadim örneği, iblîsin Âdem’e yaklaşımıyla başlar. Vesvese, yoldan saptırma stratejisi olarak burada çok yönlü bir ruhsal manipülasyon biçimiyle sergilenir. İblîs, insana “önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından” yaklaşacağını söylerken aslında insan ruhunu kuşatmayı hedefler. Bu ayetler (el-A`râf 7/16-17), insan psikolojisinin zayıf yönlerine nasıl nüfuz edildiğini gösteren değerli bir kaynaktır.

Ardından gelen Hz. Nûh,[4] Hz. Hûd, Hz. Sâlih,[5] Hz. Lût, Hz. Şuayb ve Hz. Mûsâ peygamberlerin kıssaları (el-A`râf 7/59-171) sadece olay değil, ahlaki duruşlar öğretir. Bu peygamberler, toplumlarına hakikati hatırlatırken, karşılarında çoğu zaman inat, kibir ve çıkar ortaklığı bulmuşlardır. Bu tarihsel figürler aracılığıyla A`râf, okuyucuya âdeta şunu sorar: “Sen olsaydın, hangi tarafta dururdun?” (el-A`râf 7/75, 7/90).

Yukarıda adları verilen peygamberlerden Hz. Mûsâ dönemi yöneticisi Firavun, sihirbazların hakikate teslim oluşunu “şehirde planlanmış bir komplo” olarak yorumlar. O zalim iktidar, hakikate değil, tehdide odaklanır. Bu ayetler, zalim otoritenin hakikate karşı nasıl savunmaya geçtiğini ve toplumu kontrol etmek için nasıl bir dil inşa ettiğini sergiler. Bugün, zorba siyasi iktidarların “hakikat sonrası” stratejileriyle bireyi manipüle etmesi, bu sahnede çok net karşılık bulur (el-A`râf 7/123-124)

Bir toplumda kötülük yaygınlaştığında, sadece zalimler değil, sessiz kalanlar da sorumluluk altındadır. A`râf sûresinde deniz kenarındaki kasaba halkının cumartesi yasağını çiğnemesi anlatılırken, içlerinden bazıları kötülüğe karşı çıkar, bazıları ise “Allah, onları zaten helak edecek” diyerek susar. Bu sahne, günümüz toplumlarında ahlaki sorumluluğu sadece bireysel değil, kolektif bir sorumluluk olarak yeniden düşünmeye çağırır (el-A`râf 7/163-165).

Sûrenin dikkat çekici yönlerinden biri de iman ile inkâr arasındaki psikolojik eşikleri ifşa etmesidir. Kalbi olan ama anlamayan, gözü olan ama görmeyen, kulağı olan ama duymayan cinler ve insanlar vardır (el-A`râf 7/179). Bunlar, hakikati inkâr etmekle kalmaz; onu bastırır, üzerini örter ve yerine arzuya dayalı sanal “gerçekler” inşa eder. Tıpkı çağımız insanının, ilahi ölçüleri terk edip nafile “kendi hakikatini inşa” etme çabası gibi...

A`râf sûresinin başka bir özelliği ise ahlaki ve toplumsal değerleri merkeze almasıdır. “Ey Âdem oğulları! Her secde edişinizde güzel elbiselerinizi giyin; yiyin, için, fakat aşırı gitmeyin; çünkü Allah aşırı gidenleri sevmez.” (el-A`râf 7/31); “Takva elbisesi ise en hayırlı olandır.” (el-A`râf 7/26); “İyiliği emret, cahillerden yüz çevir.” (el-A`râf 7/199) gibi ayetlerle, sure bireyin hem iç dünyasını hem toplumla ilişkisini düzenlemeye çağırır.

Bu yazı dizisinde A`râf sûresini bir yolculuk gibi ele alacağız. Her yazıda birkaç ayetle durup soluklanacak, peygamberlerin sesiyle çağrılara kulak verecek, surede gizli olan çağlar üstü daveti birlikte anlamaya çalışacağız. A`râf, sadece geçmişin sesi değil, bugünün aynası ve yarının pusulasıdır.

Anahtar Kelimeler: Tefsir, A`râf, Kıssa, Tebliğ, İnkâr.

 

 



[1] Muhammed b. Ali eş-Şevkânî, Fetḥu’l-ḳadîr: el-câmiʿ beyne fenneyi’r-rivâye ve’d-dirâye min ʿilmi’t-tefsîr (Dımaşk: Dâru İbn Kesîr, 1414), 2/213.

[2] Ahmed Mustafa el-Merâgī, Tefsîrü’l-Merâġī (Şirketu Mektebeti ve Matbaati Mustafa el-Bâbî el-Halebî, 1365/1946), 8/97.

[3] Green & Brock (2000) “hikâye anlatımıyla ikna” (narrative persuasion) kavramını doğrudan tanımlamak yerine, bu sürecin taşıyıcı mekanizması olan transportation kavramı üzerinden tanımlar. Onlara göre, bir birey anlatı dünyasına ne ölçüde taşınırsa, anlatının onun gerçek dünya inançları üzerindeki etkisi de o ölçüde artar bk. Melanie C. Green - Timothy C. Brock, “The Role of Transportation in the Persuasiveness of Public Narratives.”, Journal of Personality and Social Psychology 79/5 (2000), 701.

[4] Murat Kayacan, Kur’an’da Hz. Nuh’un Toplumsal Islah Çabaları (Ekin Yayınları, 2016).

[5] Murat Kayacan, Kur’an’da Hz. Salih ve Semûd Toplumu -Sosyolojik Bir Çözümleme- (İstanbul: Ekin Yayınları, 2024).