Hûd Suresi Bağlamında Nuh Kıssası -2-

Tarih boyunca insanlık hem bireysel hem de toplumsal rehberlik ihtiyacını ilahi mesajlar ve peygamberlerin örnekliğinde karşılamıştır. Kur’ân kıssaları, bu rehberliği insanlığa aktarmak için kullanılan en etkili yöntemlerden biridir. Hûd Suresi’nde yer alan Hz. Nûh kıssası, tevhid mücadelesi, inkârcılarla yaşanan çatışmalar ve bir peygamberin sabır ve azimle yürüttüğü görev anlayışını tüm yönleriyle ortaya koymaktadır. Özellikle 11/34.-43. ayetler, risaletin reddedilmesi, kurtuluş gemisinin inşası ve inkârcıların azapla yüzleşmesi gibi çarpıcı sahnelerle dikkat çekmektedir. Bu çalışmada kıssanın sadece tarihsel bir anlatıdan ibaret olmadığı, aksine insanlık için ahlaki ve ilahi bir rehber niteliği taşıdığı ele alınmıştır. Çalışmanın temel sorunsalı, Hz. Nûh’un mücadelesinin günümüz insanına hangi dersleri sunduğudur. Elde edilen bulgular, kıssanın evrensel mesajlarının, bireysel ve toplumsal düzeyde hâlâ geçerli olduğunu göstermektedir. Özellikle Hz. Nûh’un oğluyla yaşadığı dramatik diyalog ve kavmiyle girdiği zorlu mücadeleler, insanın ilahi mesaj karşısındaki tavırlarını anlamada önemli bir perspektif sunmaktadır. Bu bağlamda Hûd Suresi’nin bu bölümü üzerinde yapacağımız çalışma, insanlığın ortak değerlerini hatırlatmayı amaçlamaktadır.

Hz. Nûh’un inkârcılara yanıtı

Allah bir toplumu yoldan çıktığı için helak etmek isterse onlara verilen öğüt onları azaptan uzaklaştırma açısından yarar getirmez: “Eğer Allah sizi azdırmak istiyorsa ben size öğüt vermek istesem de öğüdüm size fayda vermez; çünkü) O sizin rabbinizdir. Ve (nihayet) O'na döndürüleceksiniz.” (Hûd 11/34). Ayetteki “Allah sizi azdırmak istiyorsa” ifadesiyle kastedilen şey, yüce Allah’ın onların sapıtmalarına izin vermesi anlamındadır. Bu sapmanın kendisinden ziyade sonucu, yani azap (helak) kastedilmişse bu durumda ayette azap gelince inanmanın fayda vermeyeceği kastedilmiş olur; çünkü artık inkârcıların aleyhine hüküm verilmiştir. Öğüdün fayda vermesi, azap gelmeden önce iman edilmesi durumunda söz konusu olur. Ayrıca Hz. Nûh’un, “öğüdüm size fayda vermez” demesi, öğüdün yararsız olduğu anlamında değildir. Öğüt veren sevabını alır, muhatabın bu öğüde kayıtsız kalması kendi bileceği iştir. Onun inkârcılara, “O, benim rabbimdir.” yerine “O sizin rabbinizdir.” demesi, inkârcıların inkârlarını sorun etmeksizin tebliğini sürdürdüğünü göstermektedir. Ayetin sonunda “O'na döndürüleceksiniz.” şeklindeki Hz. Nûh’un sözü, inkârı seçenlere tehdit niteliğindedir. Yani Allah’a, kullarına ve kendine karşı kötülük yapanların yaptıkları cezasız kalmayacaktır!

Risaleti inkâr

Müşriklere dönük olarak Kur’an şöyle demektedir: “Yoksa ‘Bunu uydurdu.’ mu diyorlar? De ki: Eğer onu uydurduysam günahım bana aittir; fakat ben sizin işlediğiniz günahtan uzağım.” (Hûd 11/35). Ayetteki müşrikler, Mekkeli olanlar “De ki” denilen peygamber de Hz. Muhammed (s) olabilir. Bağlama daha uygun olan ise söz konusu müşriklerin Hz. Nûh dönemi müşrikleri olduğudur. Müşriklerin Mekkeli olanlar olduğu görüşü doğru kabul edilirse müşriklerin “uydurdu.” dedikleri şey, Kur’an olabileceği gibi bağlam gereği Nûh kıssası da olabilir. Muhatabın Hz. Muhammed (s) değil de Hz. Nûh olduğu görüşü esas alınırsa “uydurdu” denilen şey, Hz. Nûh’un risaleti olmuş olur.

İnkârın dünyevi cezası

İnkârları katmerli olan bazı kimselerin kalpleri, dünyadayken bir ceza olarak mühürlenir: “Nuh’a vahyolundu ki: Kavminden iman etmiş olanlardan başkası artık (sana) asla inanmayacak. Öyle ise onların işlemekte olduklarından (günahlardan) dolayı üzülme.” (Hûd 11/36). Kâfirlerin iman etmeyecekleri kesinleştikten sonra peygambere düşen onlar için üzülmemektir. Onlar, tercihlerinin sonucunu göreceklerdir. Uzun soluklu tebliğ artık son bulmuştur, kavminin kâfirleri hakkında kalem kırılmıştır. Hz. Nûh, kavminin helak edilmesini talep etmiş (Nûh 71/26) ve ardından duası kabul olunup bu ayette belirtildiği gibi kavmin iman etmeyeceği Allah tarafından kesinleştirilmiş olabilir. Diğer ihtimale göre ise Hz. Nûh, bu ayetteki bilgilendirme sonrası kavminin helakini istemiştir. Aynı zamanda ayet, risalete karşı benzer tutum sahibi günümüzdeki inkârcılara da bir uyarıdır.

Kurtuluş gemisinin inşası ve inkârcıların cezalandırılması

Gelecek tufana karşı ilahi gözetim altında gemi yapımı başlamaktadır: “Gözlerimizin önünde ve vahyimiz (emrimiz) uyarınca gemiyi yap ve zulmedenler hakkında bana (bir şey) söyleme! Onlar mutlaka boğulacaklardır!” (Hûd 11/37). Ayette “Gözlerimizin” şeklindeki kullanım, ilahi korumanın güçlü bir düzeyde gerçekleştiğine işaret eder. Yüce Allah, başka bir ayette “Gözüm” (Tâhâ 20/39) de dediği için bu ayetteki “Gözlerimiz” ifadesinin mecaz olduğunun kesin olduğu söylenebilir. Diğer bir ihtimal de “Gözlerimiz” ile yüce Allah’ın gözcülerinin yani meleklerin kastedilmiş olmasıdır. Bu ifadede “biz” dilinin kullanılması, bunun “melik (kral) dili” olmasındandır. Yine geminin “vahyimiz (emrimiz) uyarınca” denilerek yapıldığının söylenmesi, vahiyle gemi yapımının emredildiğini ya da gösterildiğini akla getirse de bu ihtimal, Hz. Nûh’un karşısına geminin nasıl inşa edilebileceğine dair durumların çıkarılmış olmasını imkânsız kılmaz. Su üzerinde kalabilen herhangi bir kuş görmüş olması, gemiyi nasıl yapacağı konusunda ona ilham kaynağı olmuş olabilir. Hz. Nûh’a, “zulmedenler hakkında bana (bir şey) söyleme” denilmesi, onun dünyevi veya uhrevi anlamda kâfirlere şefaatte bulunma arzusu taşımaması gerektiğine dair bir uyarıdır. Kabul edilmeyecek duada bulunmak doğru olmaz.

Alay edenin alay konusu olması

Tufan azabının yaklaşması karşısında Hz. Nûh, gemi yapmak suretiyle tedbir alınca müşrikler bunu alay konusu edindi: “Nuh gemiyi yapıyor, kavminden ileri gelenler ise yanına her uğradıkça onunla alay ediyordu. Dedi ki: Eğer bizimle alay ediyorsanız iyi bilin ki siz nasıl alay ediyorsanız biz de sizinle alay edeceğiz! (Hûd 11/38). İnkârcıların Hz. Nûh’u alaya almaları, daha önce tufana şahit olmamaları nedeniyle böyle bir felaketi imkânsız görmelerinden ya da bulundukları yerin su seviyesinin epeyce yukarısında bir yerde Hz. Nûh’un gemi inşasına başlamasından dolayı olabilir. Bu ileri gelenler, Hz. Nûh’un risaletiyle alay etmelerine “gemi yapımı nedeniyle” bir yenisini eklemiş oldular: Marangozluk. Hz. Nûh’un “bizimle alay ediyorsanız” şeklinde çoğul ifade kullanması, sadece onunla değil diğer inananlarla da alay edildiğini göstermektedir. Hz. Nûh’un, “sizinle alay edeceğiz” demesi, onun inkârcılarla alay etmesinden ziyade onların cahil kimseler olduklarını düşünmesi şeklinde yorumlanmıştır. Hz. Nûh ve müminlerin alay etmesinden kastedilen şey, o inkârcıların yaptıklarının cezasını çekecekleri de olabilir.

İnkâr edenlere azap tehdidi

Hz. Nûh, inkârcıları iki azaba karşı uyarmaktadır: “Kendisini rezil edecek azabın kime geleceğini ve sürekli bir azabın kimin başına ineceğini yakında bileceksiniz.” (Hûd 11/39). Ayetteki “rezil edecek azab” tufanda boğulma, “sürekli bir azab” ise cehennem azabıdır. Bu ifade, aynı zamanda inkârcılara dönük bir tehdittir.

Azap sürecinin başlangıç aşaması

Sona yaklaşıldığında Hz. Nûh’a hayvanlardan gemiye çifter çifter alması ve sadece iman edenleri gemiye bindirmesi emredilmişti: “Nihayet emrimiz gelip de tandır kaynayınca Nuh’a dedik ki: ‘(Canlı çeşitlerinin) her birinden ikişer çift ile -(insanlardan boğulacağına dair) aleyhinde söz geçmiş olanlar dışında- aileni ve iman edenleri gemiye yükle!’ Zaten onunla beraber pek azı iman etmişti.” (Hûd 11/40). Ayetteki “emrimiz” ile kastedilen şey, Nûh kavmine gelen tufan felaketidir. İlahi emir gelmiş, helak süreci başlamıştır. Yine “tandır kaynayınca” ifadesi, “yerden sular fışkırmaya başlayınca” ya da “tanyeri ağırınca (sabah olmaya başladığında)” şeklinde yorumlandığı gibi lafzi olarak görülüp o dönemde gerçekten bir tandır (fırın) olduğu da söylenmiştir. Bu yoruma göre Hz. Nûh’un muhalifleri ona karşı mekân olarak “fırın merkezli” bir muhalefet gerçekleştiriyorlardı ve yerden ilk fışkıran su o fırının altından vurdu. Bu çarpıcı sahne azabın başlangıcı ve işareti olmuştu. Elmalılı Hamdi Yazır’a (1878-1942) göre ayetteki “tandır”, Hz. Nûh’un gemisinin “buharlı bir gemi” olduğuna işaret etmektedir. Hâlbuki insanoğlu bir şey icat ettiğinde o icat zarar görse bile yenisinin tekrar yapılamadığı pek görülmez. Elmalılı’nın iddiasının aksine bilinen ilk buharlı yolcu gemisi (Clermont), 1807 yılında Amerikalı mühendis Robert Fulton tarafından tasarlanmış ve Charles Brown tarafından yapılmıştır. Ayetteki “(Canlı çeşitlerinin) her birinden ikişer çift” denilse de kastedilen canlılar hayvanlardır. Bu hayvanlar, kimi âlimlere göre tüm hayvanlar kimilerine göre ise Hz. Nûh ve inananlar karaya ayak bastıklarında onlara lazım olacak (koyun, keçi, inek, deve, tavuk vs.) hayvanlardır. İkinci yorum daha uygundur. Risaletin amacı, insanları hidayete getirmek ve hidayet üzere tutmaktır. Bir peygambere tüm dünyadaki hayvan türlerini muhafaza görevinin verilmiş olması “gücü aşan bir talep” olur. Yine “ikişer çift” ifadesi “çift (iki erkek iki dişi değil, bir dişi bir erkek)” olarak da yorumlanmaya müsaittir fakat yeni bir hayata başlanacağı için tedbire uygun şekilde Hz. Nûh’un “ikişer çift” aldığını düşünmek daha yerinde olur. Hayvanların insanlardan önce gemiye binmesi, onların binişinin gözetim gerektirmesinden dolayıdır. Hz. Nûh’a, “aileni … gemiye yükle” denilmesi, inkârcı hanımı ve oğlunun dışında onun ailesinden iman edenlerin olduğunu ve ailesinin üç kişilik bir aileden daha kalabalık olduğunu göstermektedir.

“Kurtuluş gemisi”ne binmek

Şerli insanlardan ayrılıp kurtuluşa doğru yol alırken de kurtulduktan sonra da Allah’ın adını anmak güzel bir davranıştır: “(Nuh) dedi ki: Gemiye binin! Onun yüzüp gitmesi de durması da Allah’ın adıyladır. Şüphesiz ki Rabbim çok bağışlayan, pek esirgeyendir.” (Hûd 11/41). Şerli insanların şerrinden kurtulmak için ne kadar tedbir alınmış olursa olsun beladan emin olmak için yine de Allah’a sığınmak gerekir. Kurtuluş sonrası yapılacak şey, alınan tedbirin başarısıyla övünmek değil, sığınılan rabbin yüceliğini hatırlamaktır.

Hz. Nûh’un inkârcı oğluna hitabı

Hz. Nûh’un gemisinin pek de rahat bir yolculuk yaptığı söylenemez: “Gemi, dağlar gibi dalgalar arasında onları götürüyordu. Nuh, gemiden uzakta bulunan oğluna, ‘Yavrucuğum! (Sen de) bizimle beraber bin, kâfirlerle beraber olma!’ diye seslendi.” (Hûd 11/42). Ayette söz edilen Hz. Nûh’un “gemiden uzakta bulunan oğlu”, mekân olarak babasının yaptığı gemiden uzak olmuş olabilir. Diğer bir ihtimal de inanç açısından kurtuluş gemisinden uzak olduğudur. Hz. Nûh’un oğluna, “Yavrucuğum!” diye hitap etmesi, ondaki baba şefkatini göstermektedir. Ayrıca o, son ana kadar oğlunu İslam’a davet etmiştir; ancak oğlu inkârı seçmiştir. Hz. Nûh’a daha önce inkârcılardan hiç kimsenin iman etmeyeceğinin söylenmiş olmasına rağmen (Hûd 11/36), oğlunu inanmaya davet etmesi, oğlunun münafık olma ihtimalini düşündürmektedir.

Felaketler ile günahlar arasında bir ilişki var mı?

Felaket geldiğinde sığınılacak varlık yüce Allah’tır ancak Hz. Nûh’un oğlu böyle düşünmemiş “yaratılana” sığınmayı yeterli görmüştür: “Oğlu, ‘Beni sudan koruyacak bir dağa sığınacağım.’ dedi. (Nuh), ‘Bugün Allah’ın emrinden (azabından), merhamet sahibi Allah’tan başka koruyacak kimse yoktur.’ dedi. Aralarına dalga girdi, böylece o da boğulanlardan oldu.” (Hûd 11/43). Hz. Nûh’un oğlunun, “Beni sudan koruyacak bir dağa sığınacağım.” demesi, onun “Zaman zaman dünyada bu tür felaketler olur, bunun ardında günah-felaket ilişkisi aramanın anlamı yok.” diye düşünmüş olabileceğini gösterir. Hz. Nûh’un, “Bugün (el-yevm)” diyerek kavminin başına gelen felaketi diğerlerinden ayırması, diğerlerinden farklı olarak onun inkârcı olan herkesi helak edeceğine işaret etmek içindir. “Bugün Allah’ın emrinden (azabından), merhamet sahibi Allah’tan başka koruyacak kimse yoktur (lâ ‘âsime’l-yevme min emrillâhi).” demesi, tedbirlerin bir yere kadar işe yarayacağını, tedbir alanlar dâhil herkesin Allah’ın merhametine ve yardımına muhtaç olduğuna dikkat çekmek içindir. Yine bu ifade, tek koruyucunun Allah olduğu şeklinde anlaşılabileceği gibi “O’nun azabından korunabilecek kimse yoktur.” şeklinde de anlaşılabilir.[1] Bu azabın Hz. Nûh’un içinde yaşadığı toplumun kâfirlerini kuşattığı kesin, başka bölgelerde yaşayan ve kendilerine dinin anlatıldığı inkârcıları kuşatmış olması ise ihtimaldir. “Aralarına dalga girdi” ifadesinden kastedilen şey, Hz. Nûh ile oğlu olabileceği gibi oğlu ile dağ da olabilir. İkinci durumda Hz. Nûh’un oğlu dağa çıkamadan su onu yutmuş olur. Tarihin daha sonraki bir döneminde yaşamış Firavun’un sonu Hz. Nûh’un inkârcı oğlu gibi suda boğulmak şeklinde olmuştur. İlahi davete karşı çıkanlar, inkârcıların sonlarına dair anlatılan kıssalardan ibret alıp kendilerine çeki düzen vermelidir.

Sonuç

Hûd Suresi’nde yer alan Hz. Nûh kıssası, inkârın sonuçlarını ve iman edenlerin kurtuluşunu çarpıcı bir şekilde ortaya koyan evrensel bir mesajdır. Bu çalışmada kıssanın Hûd 11/35.-43. ayetleri bağlamında ele alınan bölümlerinin, insanlık için ahlaki ve ilahi dersler barındırdığı görülmüştür. Hz. Nûh’un kavmine yönelik sabırlı tebliği, oğluna duyduğu şefkatle birleşen ilahi mesaja sadakati ve kurtuluş gemisinin inşası sırasındaki azmi, bir peygamberin zorluklar karşısında gösterdiği kararlılığı yansıtmaktadır. Ayrıca tufan öncesi ve sırasındaki gelişmeler, insanın güveni yaratılmışlara değil, yaratıcımız olan yüce Allah’a bağlaması gerektiğini net bir şekilde vurgulamaktadır. İnkârcıların gemi yapımını alaya alışı ve sonrasında boğulmaları, Allah’ın vaadinin mutlaka gerçekleşeceğini göstermektedir. Bu kıssa ve hatırlattıkları, yalnızca bir tarih anlatısı değil, günümüz insanı için de hakikat, sabır ve Allah’a sığınma bilinciyle hareket etme zorunluluğunu hatırlatan evrensel bir mesaj ve rehberdir. İnkârcılar için bir uyarı, müminler içinse umut ve dayanma gücü kaynağıdır. Ayrıca bu kıssa, birey ve toplumlara ilahi davete bağlılığın önemini bariz bir şekilde ortaya koymaktadır.



[1] Araplar, sözgelimi sirrun kātim (saklayan sır) derler ve bununla sirrun maktūm (gizlenmiş sır) demeyi kastederler bk. İsmâil b. Hammâd el-Cevherî, Tâcü’l-luġa ve ṣıḥâḥu’l-ʿArabiyye, thk. Abdulgafûr Attâr (Beyrut: Dârü’l-`İlm li’l-Melâyîn, 1407/1987), “defk” 4/1475. et-Târık 86/6. ayette de benzer bir durum vardır. Orada da mâin dâfik (atan su) denilmiş ancak mâin medfûk (atılmış su) kastedilmiştir.