Bilginin Gücü ve Sınırlılığı: Hz. Ya’kūb’un Dileği ve İlahi Hikmet
Hayat, insanın bilgi ve tedbirle yaptığı planlarla kaderin çizdiği yol arasında gidip gelir. Bir şeyi en ince ayrıntısına kadar bilebilir miyiz? Yusuf kıssasında bu soruya Hz. Ya'kūb'un hayatı üzerinden yanıt buluruz. Çocuklarını koruma amacıyla aldığı tedbir, onların Mısır'a farklı kapılardan girmesini söylemesi, gönlündeki endişeyi bir nebze yatıştırmıştı; fakat bu tedbir, ilahi takdir karşısında sınırlı kaldı. Yûsuf sûresi 12/68. ayet, bu hikmetli durumu ele alarak bize ilmin gücü ve sınırlılığı konusunda yön verici düşünceler sunar. Bu yazıda bilgiye dayalı tedbir ve tevekkül ilişkisine dair bu ayetten neler öğrenebileceğimize bakalım.
Hz. Ya'kūb'un çocukları babalarının tavsiye ettiği gibi Mısır'a ayrı kapılardan girdi; fakat yine de bu tedbir Allah'ın takdiri ölçüsünde işlev görecekti, fazlası değil: "Babalarının dediği yerden girince bu, onlardan Allah'tan gelecek hiçbir şeyi savacak değildi; ancak Ya'kūb'un içindeki bir ihtiyacı gidermiş oldu. Şüphesiz o, kendisine öğrettiğimizden dolayı gerçekten ilim sahibi idi; ancak insanların çoğu bilmez." (Yûsuf 12/68). Hz. Ya'kūb'a düşen tedbir almaktı, aldı. Yoksa "Ya'kūb'un içindeki bir ihtiyacı gidermiş oldu." ifadesi, "Ya'kūb, bu tavsiyesinin işe yaramayacağı bilgisine sahipti, sonucu bile bile çocuklarına bu tavsiyede bulundu." anlamında değildir. Nitekim Allah'ın takdiri, farklı bir yol çizmiştir. Bünyamin yanına geri dönemedi. Hırsızlıkla suçlandı ve alıkonuldu. Bir oğlu da utancından geri dönemedi ve Mısır'da kaldı. İnsanların çoğu kaderin, insanların planlarının üstünde olduğunu bilmez. Hz. Ya'kūb'un sahip olduğu "ilim", pratiğe dökülen bir ilimdir, denilmiştir. Zaten yüce Allah'tan alimler gereğince korkar (Fâtır 35/28). Yani bildiği ilahi emirlere uygun hareket etmeyen kimse âlim sayılmaz. Bu yaklaşıma göre ilim amele götürür, ayette de sonuç (amel) kastedilerek sebepten (ilim) söz edilmiştir. Yüce Allah'ın Hz. Ya'kūb için "öğrettiğimizden dolayı gerçekten ilim sahibi", demesi "Öğretmeseydik, bilemezdi." anlamına da gelir. Yani bilmek, Allah'ın izin verdiği ölçüde mümkün olur. Ayetteki "insanların çoğu bilmez" ifadesiyle tedbir alınmasına rağmen, işlerin insanların dilediği değil yüce Allah'ın takdir ettiği şekilde gerçekleşeceğine işaret edilmektedir. Her zaman tedbir alınmalıdır ama sonucu yine yüce Allah belirleyecektir.
Ya'kūb peygamberin ayetteki tavsiyesi doğrultusunda çocuklarının yaptığından yola çıkarak şöyle diyebiliriz: Müslüman, kardeşini tehlikelerden korumalı ve ona güvenli ve doğru yolu göstermelidir. Zira din, aslında bir nasihattir ve Müslümanlar birbirlerinin kardeşidir. Bu bağlamda ele aldığımız ayetten çıkaracağımız önemli bir ders var: Bilgi ve tedbir türünden insanın elindeki imkânlar, mutlak sonucu belirlemez. İnsan, elinden geleni yapmalı, sonrasında ise takdirin Allah'a ait olduğunu bilerek tevekkül etmelidir. Günümüzde de bizler, hayatın getirdiği zorluklar ve belirsizlikler karşısında aynı anlayışa sahip olmalıyız. Tedbir almak bizi emin kılar; ancak sonucu belirleyen ilahi iradeyi unutmamalıyız. Bize düşen, Hz. Ya'kūb gibi sabırla ve metanetle hareket etmek, hayatta karşılaştığımız her durumda ilme ve tedbire sarılarak Allah'a güvenmektir. Her anımızda "Kader gayrete âşıktır." bilinciyle hareket ederken sonucu Allah'a bırakmanın huzurunu da yaşamalıyız.
Anahtar kelimeler: Tefsir, Ya'kūb, Kader, Tedbir, Tevekkül, İlim.
Hz. Ya'kūb'un çocukları babalarının tavsiye ettiği gibi Mısır'a ayrı kapılardan girdi; fakat yine de bu tedbir Allah'ın takdiri ölçüsünde işlev görecekti, fazlası değil: "Babalarının dediği yerden girince bu, onlardan Allah'tan gelecek hiçbir şeyi savacak değildi; ancak Ya'kūb'un içindeki bir ihtiyacı gidermiş oldu. Şüphesiz o, kendisine öğrettiğimizden dolayı gerçekten ilim sahibi idi; ancak insanların çoğu bilmez." (Yûsuf 12/68). Hz. Ya'kūb'a düşen tedbir almaktı, aldı. Yoksa "Ya'kūb'un içindeki bir ihtiyacı gidermiş oldu." ifadesi, "Ya'kūb, bu tavsiyesinin işe yaramayacağı bilgisine sahipti, sonucu bile bile çocuklarına bu tavsiyede bulundu." anlamında değildir. Nitekim Allah'ın takdiri, farklı bir yol çizmiştir. Bünyamin yanına geri dönemedi. Hırsızlıkla suçlandı ve alıkonuldu. Bir oğlu da utancından geri dönemedi ve Mısır'da kaldı. İnsanların çoğu kaderin, insanların planlarının üstünde olduğunu bilmez. Hz. Ya'kūb'un sahip olduğu "ilim", pratiğe dökülen bir ilimdir, denilmiştir. Zaten yüce Allah'tan alimler gereğince korkar (Fâtır 35/28). Yani bildiği ilahi emirlere uygun hareket etmeyen kimse âlim sayılmaz. Bu yaklaşıma göre ilim amele götürür, ayette de sonuç (amel) kastedilerek sebepten (ilim) söz edilmiştir. Yüce Allah'ın Hz. Ya'kūb için "öğrettiğimizden dolayı gerçekten ilim sahibi", demesi "Öğretmeseydik, bilemezdi." anlamına da gelir. Yani bilmek, Allah'ın izin verdiği ölçüde mümkün olur. Ayetteki "insanların çoğu bilmez" ifadesiyle tedbir alınmasına rağmen, işlerin insanların dilediği değil yüce Allah'ın takdir ettiği şekilde gerçekleşeceğine işaret edilmektedir. Her zaman tedbir alınmalıdır ama sonucu yine yüce Allah belirleyecektir.
Ya'kūb peygamberin ayetteki tavsiyesi doğrultusunda çocuklarının yaptığından yola çıkarak şöyle diyebiliriz: Müslüman, kardeşini tehlikelerden korumalı ve ona güvenli ve doğru yolu göstermelidir. Zira din, aslında bir nasihattir ve Müslümanlar birbirlerinin kardeşidir. Bu bağlamda ele aldığımız ayetten çıkaracağımız önemli bir ders var: Bilgi ve tedbir türünden insanın elindeki imkânlar, mutlak sonucu belirlemez. İnsan, elinden geleni yapmalı, sonrasında ise takdirin Allah'a ait olduğunu bilerek tevekkül etmelidir. Günümüzde de bizler, hayatın getirdiği zorluklar ve belirsizlikler karşısında aynı anlayışa sahip olmalıyız. Tedbir almak bizi emin kılar; ancak sonucu belirleyen ilahi iradeyi unutmamalıyız. Bize düşen, Hz. Ya'kūb gibi sabırla ve metanetle hareket etmek, hayatta karşılaştığımız her durumda ilme ve tedbire sarılarak Allah'a güvenmektir. Her anımızda "Kader gayrete âşıktır." bilinciyle hareket ederken sonucu Allah'a bırakmanın huzurunu da yaşamalıyız.
Anahtar kelimeler: Tefsir, Ya'kūb, Kader, Tedbir, Tevekkül, İlim.