Dünya hayatı birtakım zorluklar ve üzücü durumlarla doludur. Güzel olan şey, bu durumları pozitif yöne çevirmektir. Bunun için yol azığı sabretmek ve elden geldiğince hüzne kapılmamaktır. Bu makalede son peygamber bağlamında Kur'an’ın “sabra” ve “hüzne” çizdiği çerçeve ortaya konulacaktır. Önce her iki kelimenin klasik sözlüklerdeki anlamları verilecek ardından da ilgili ayetler değerlendirilecektir. Amaçlanan şey, sabır erdemini kuşanmak ve hüzün ile başa çıkabilmenin vahyî izleğini ve Kur'an yorum tarihindeki izdüşümlerini ortaya koymaktır.

Arapçada “sabır”, kişinin kendisini bir işten[1] ya da sebat edememekten alıkoymasıdır. “Falanca kimse başına gelen belaya karşı sabretti.” denir.[2] Yani bela nedeniyle isyana yönelmez, onunla başa çıkmaya çalışır. Sabır erdemi olmaksızın cesaret olamaz. İslam, bu erdeme (Allah yolunda sabır) belirli bir dinî yön vermek suretiyle onu kendisinin belli başlı erdemlerinden birine dönüştürmüştür.[3] Sabır, türevleriyle birlikte Kur’an’da 69 yerde geçmektedir. Mutluluğun karşıtı olan hüzün (حزن) kelimesine[4] gelince Kur'an'da türevleriyle birlikte kırk iki yerde bulunmaktadır.

Hz. Peygamber (s) ve Sabır

Hz. Peygamber (s), yüce Allah’a ibadet etmeli ve bu konuda sabırlı olmalıdır (Meryem 19/65). Aile bireylerine de namaz kılmalarını emretmeli, kendisi de ona sabırla devam etmelidir (Tâhâ 20/132). Sabah akşam Rablerinin rızasını dileyerek dua edenlerle birlikte sabretmeli, dünya hayatının süsünü isteyerek gözlerini o inananlardan çevirmemelidir (el-Kehf 18/28).

Resulullah (s), rabbinin hükmüne (boyun eğip) sabretmeli; hiçbir günahkâra yahut hiçbir inkârcıya (el-İnsân 76/24), işlediği kötülükler nedeniyle kalbi Allah'ı anmaktan gafil kılınan, kötü arzularına uyan ve işi gücü aşırılık olan kimseye boyun eğmemelidir (el-Kehf 18/28). Sabretmek ancak Allah'ın yardımı iledir. Düşmanlarının kurdukları tuzaklar nedeniyle telaşa kapılıp sıkıntıya düşmemelidir (en-Nahl 16/127). Hz. Peygamber’in (s) yapması gereken şey, ona vahyolunana uymak ve Allah hükmedinceye kadar sabretmektir (Yûnus 10/109); çünkü iyi sonuç inkârcıların tavırlarına sabredip Allah'ın emirlerini çiğnemekten sakınanlarındır (Hûd 11/49).

Resulullah (s) sabretmeli ve Allah'ın vaadinin gerçek olduğunu bilmelidir. (Buna) iyice inanmamış olanlar, onu asla gevşekliğe sevk etmemelidir (er-Rûm 30/60).  Peygamber (s) hayatta iken inkârcılara vaat edilen cezanın bir kısmı gösterilir veya kendisi öldükten sonra onlar cezalandırılırsa onun yapması gereken tasalanmamaktır. Nasıl olsa onlar yüce Allah’a döneceklerdir (el-Mü’min 40/77). O, peygamberlerden azim sahibi olanların sabrettiği gibi sabretmelidir. İnkârcılar hakkında acele etmemelidir; çünkü onlar tehdit edildikleri azabı gördükleri gün sanki dünyada sadece gündüzün bir saati kadar kaldıklarını sanırlar. Bu, bir duyurudur. Yoldan çıkmış topluluklardan başkası da helak edilmez (el-Ahkāf 46/35). Onun yapması gereken şey; sabırla birlikte günahının bağışlanmasını istemek ve akşam-sabah (el-Mü’min 40/55), güneşin doğuşundan önce de batışından önce de (Kāf 50/39), uykudan ya da herhangi bir yerden kalktığı zaman da rabbini överek yüceltmektir (et-Tûr 52/48).

Hz. Muhammed (s), müşriklerin (el-Müzzemmil 73/10) ve inkârcıların söylediklerine (Tâhâ 20/130) ve kâfirlerin yalanlamalarına sabretmeli Allah'a yönelen Hz. Dâvûd'u, o kuvvet sahibi zatı hatırlamalı (Sâd 38/17) Rabbinin hükmünü sabırla beklemeli, “balık sahibi Yûnus” gibi olmamalıdır (el-Kalem 68/48). Güzelce (el-Meâric 70/5) ve rabbinin rızasına ermek için sabretmelidir (el-Müddessir 74/7); çünkü Allah güzel iş yapanların ödülünü zayi etmez (Hûd 11/115).

Resulullah-sabır ilişkisini içeren yukarıdaki ayetler dikkate alındığında Müslümanların kendilerini sorgulamaları gerekir: Günümüzde Müslümanlar, istisnalar dışında benzer sabır ve teslimiyeti gösterebiliyorlar mı? Davet aşamalarında Resulullah ve arkadaşlarının sabır ve teslimiyetle zafere doğru merdiveni tırmandıkları gibi yeteri kadar cehd içindeler mi? Çetin ve ağır olaylar karşısında azim ve kararlılıklarını, kulluk ve sabırlarını ne kadar koruyabiliyorlar? İman edip salih amel işlemede, hakkı ve sabrı tavsiye etmede, İslam'ın öğretilerine sarılmada, sözlü ve fiili saldırılara karşı direniş göstermede ve Allah yolunda başlarına gelenlere göğüs germede, Resulullah’ın (s) ve ashabının gösterdiği sabır ve teslimiyeti hangi ölçüde sergileyebiliyorlar?[5]

Hz. Peygamber (s) ve Hüzün

Hz. Muhammed (s) inkârcılardan bir kısmına verilen dünya malına göz dikmemeli ve onlar iman etmiyor diye üzülmemelidir (el-Hicr 15/88). Yani o; onların iman etmemeleri, o mallarla Müslüman fakirlere ve dine hizmet etmemeleri[6] ve onlara verilen nimetler nedeniyle üzülmemelidir; çünkü ahirette ona daha hayırlısı verilecektir.[7]

Hz. Peygamber’in (s) hanımlarıyla ilişkilerini düzenleyen ayetlerin birinde şöyle buyrulmaktadır: “Onlardan dilediğini geri bırakır, dilediğini yanına alırsın. Sırasını geri bıraktığın kadınlardan dilediğini yanına almanda da sana bir günah yoktur. Onların gözleri aydın olup üzülmemelerine ve kendilerine verdiğin ile hepsinin hoşnut olmalarına en elverişli olan budur. Allah kalplerinizdekini bilir. Allah her şeyi bilir ve yumuşak davranır.” (el-Ahzâb 33/51). Allah, Peygamber’ine (s) eşlerine dilediği gibi davranma yetkisi verince bu inanan kadınların hiçbir şekilde Hz. Peygamber'i (s) üzmelerine veya kıskançlıkları ve ev içi sorunlarıyla ilgili şikâyetleriyle onu rahatsız etmelerine yer kalmamaktadır; fakat Hz. Peygamber (s), Allah'tan bu yetkiyi aldığı halde yine de hanımlarına eşit davranmaya özen göstermiştir.[8]

Kur'an Hz. Muhammed’in (s) en yakın arkadaşı Hz. Ebû Bekir ile şöyle bir diyaloğunu aktarmaktadır: “Eğer siz ona (Resul'e) yardım etmezseniz (bu önemli değil); ona Allah yardım etmiştir: Hani, kâfirler onu, iki kişiden biri olarak (Ebu Bekir ile birlikte Mekke'den) çıkarmışlardı; hani onlar mağaradaydı. O, arkadaşına, 'Üzülme, çünkü Allah bizimle beraberdir.' diyordu. Bunun üzerine Allah ona (sükûnet sağlayan) emniyetini indirdi, onu sizin görmediğiniz bir ordu ile destekledi ve kâfir olanların sözünü alçalttı. Allah'ın sözü ise zaten yücedir; çünkü Allah üstündür, hikmet sahibidir.” (et-Tevbe 9/40). Ayetten anlaşıldığı kadarıyla, Hz. Peygamber (s) kendinden emin bir şekilde Hz. Ebû Bekir'in korkusunu gidermek amacıyla onu sakinleştirmeye çalışıyordu.[9]

Hz. Peygamber (s) cezalandırma konusunda sabırlı olmalıdır. Onun sabrı da ancak Allah'ın yardımı iledir (en-Nahl 16/127). İnkârcılar yüzünden üzülmemeli, onların kurmakta oldukları tuzaklardan ötürü sıkıntı duymamalıdır (en-Neml 27/70). Yüce Allah, yalanlayanların söylediklerinin hakikaten onu üzmekte olduğunu bilmektedir. Aslında onlar onu yalanlamamakta fakat o zalimler açıkça Allah'ın ayetlerini inkâr etmektedir (el-En`am 6/33).

Kalpleri iman etmediği halde ağızlarıyla “inandık” diyen kimselerden ve Yahudilerden küfür içinde koşuşanların hâli Hz. Peygamber’i (s) üzmemelidir. Onlar durmadan yalana kulak verirler ve onun huzuruna gelmeyen diğer bir topluluk hesabına casusluk yaparlar; kelimeleri yerlerinden kaydırıp değiştirirler. “Eğer size şu verilirse hemen alın, o verilmezse sakının!” derler. Allah bir kimseyi şaşkınlığa (fitneye) düşürmek isterse Hz. Muhammed (s) Allah'a karşı, onun lehine hiçbir şey yapamaz. Onlar, Allah'ın kalplerini temizlemek istemediği kimselerdir. Onlar için dünyada rezillik vardır ve ahirette onlara mahsus büyük bir azap vardır (el-Maide 5/41).

İnkârcıların sözleri Hz. Peygamber’i (s) üzmemelidir; çünkü bütün izzet (ve üstünlük) Allah'ındır. O, işitendir, bilendir (Yûnus 10/65). O inkârcıların dönüşü ancak yüce Allah’adır. İşte o zaman yaptıkları kendilerine haber verilir. Allah kalplerde olanı (Lokmân 31/23) yani onların gizlemekte olduklarını da açığa vurduklarını da bilmektedir (Yâsîn 36/76).

Görüldüğü gibi yüce Allah, Hz. Peygamber’i (s) inkârcıların olumsuz tavırları karşısında üzülmemeye davet etmekte, benzer şekilde o da çevresindekileri İslam'ı yaşamanın zorlukları karşısında teskin etmektedir.

Sonuç

Kur'an, Resulullah’a sabır ve hüzün konusunda bir rehberlik yapmakta ve sınırları çizmektedir. Ele alınan ayetler Müslümanları Allah yolunda sabretmenin değerini göstermekte ve geçici nimetler uğruna hüzne kapılıp dünyevi ve uhrevi görevleri ihmal etmenin yanlışlığına dikkat çekmektedir. Belki de bu bağlamda en güzel şiar sihri bırakın iman edenlerin Firavun’un tehditleri karşısında söyledikleri şu sözdür: “Zararı yok, nasıl olsa, biz Rabbimize döndürüleceğiz.” (eş-Şuarâ 26/50). İbadetlerde, Allah’ın hükmünün uygulanmasında, gayrimüslimlerin eziyetleri konusunda sabretmek ayetlerde övülmektedir. Sabır acı ama meyvesi tatlıdır ve aynı zamanda mutluluğun anahtarıdır. Sabredenler zafere erecektir. Gerek Müslümanlarla gerekse inkârcılarla ilişkilerde insanı hüzünlendiren durumlar olabilir. Yapılması gereken şey, iyilerin de kötülerin her yaptığının melekler tarafından kayda geçirildiği gerçeğini zihinlerde taze tutmak ve elden geldiğince hüzne kapılmamaktır. Yardım Allah’tandır. O ne güzel vekildir.

 

Kaynakça

Cevherî, İsmâil b. Hammâd el-. Ṣıḥâḥu’l-luġa. thk. Abdulgafûr Attâr. 6 Cilt. Beyrut: Dârü’l-ilm li’l-Melâyîn, 4. Basım, 1407/1987.

Elmalılı, Muhammed Hamdi Yazır. Hak Dini Kur’an Dili. 10 Cilt. İstanbul: Eser Neşriyat, 1979.

Izutsu, Toshihiko. Ethico-Religous  Concepts in the Qur’ān. Canada: McGill-Queen’s University Prsess, 2022.

İbn Fâris, Ebü’l-Hüseyin. Muʿcemü meḳāyîsi’l-luġa. thk. Abdüsselâm Muhammed Hârûn. 6 Cilt. Beyrut: Dâru’l-Fikr, 1399/1979.

Mevdûdî, Ebu’l A’lâ el-. Tefhimu’l Kur’an. çev. Muhammed Han Kayanî - Yusuf Karaca. 7 Cilt. İstanbul: İnsan Yayınları, 1986.

Râzî, Fahruddin er-. Mefâtihu’l-gayb. 32 Cilt. Beyrut: Daru İhyai Turasi’l-Arabi, 3. Basım, 1420.

Sarmış, İbrahim. Hz. Muhammed’i Doğru Anlamak. 2 Cilt. İstanbul: Ekin Yayınları, 3. Basım, 2007.

Taberî, Muhammed b. Cerîr et-. Camiu’l-beyân fî tefsîri’l-Kur’ân. thk. Ahmed Muhammed Şakir. 24 Cilt. Beyrut: Müessesetü’r-Risale, 1420/2000.

 

 

 

 

[1] Ebü’l-Hüseyin İbn Fâris, Muʿcemü meḳāyîsi’l-luġa, thk. Abdüsselâm Muhammed Hârûn (Beyrut: Dâru’l-Fikr, 1399/1979), 3/329.

[2] İsmâil b. Hammâd el-Cevherî, Ṣıḥâḥu’l-luġa, thk. Abdulgafûr Attâr (Beyrut: Dârü’l-ilm li’l-Melâyîn, 1407/1987), 2/706.

[3] Toshihiko Izutsu, Ethico-Religous  Concepts in the Qur’ān (Canada: McGill-Queen’s University Prsess, 2022), 102.

[4] Cevherî, es-Ṣıḥâḥ, 5/2098.

[5] İbrahim Sarmış, Hz. Muhammed’i Doğru Anlamak (İstanbul: Ekin Yayınları, 2007), 2/388.

[6] Muhammed Hamdi Yazır Elmalılı, Hak Dini Kur’an Dili (İstanbul: Eser Neşriyat, 1979), 5/3077.

[7] Muhammed b. Cerîr et-Taberî, Camiu’l-beyân fî tefsîri’l-Kur’ân, thk. Ahmed Muhammed Şakir (Beyrut: Müessesetü’r-Risale, 1420/2000), 17/141.

[8] Ebu’l A’lâ el-Mevdûdî, Tefhimu’l Kur’an, çev. Muhammed Han Kayanî - Yusuf Karaca (İstanbul: İnsan Yayınları, 1986), 4/394.

[9] Fahruddin er-Râzî, Mefâtihu’l-gayb (Beyrut: Daru İhyai Turasi’l-Arabi, 1420), 16/52.