Kulluk Zırhını Kuşanan ve Toplumlarının Arketipleri Olan Peygamberler
Peygamberler bu yüce makam nedeniyle kulluklarından soyutlanmazlar. Kendilerinin yolundan gidenlerden kulluk konusunda daha duyarlıdırlar. Böyle olmasa kendi dönemlerinin Müslüman arketipleri (ilk örnek Müslümanları) olamazlardı. Bu makalede “Peygamberlerin Kul Oluşları” ve “Peygamberlerin ‘Güzel Örnek’ Oluşları” başlıkları altında aşağıda kalıpları belirtilecek olan ifadeleri içeren ayetler ele alınacaktır. Amaç peygamberlerin görevleriyle Allah’a boyun eğen bir hayat sürmeleri arasındaki harmoniye dikkat çekmektir. Konu ele alınırken “Kur'an’ın Kur'an’la tefsiri” yöntemine başvurularak söz konusu ayetleri açıkladığı düşünülen başka ayetlere de referansta bulunulacaktır.
Peygamberlerin Kul Oluşları
Arapça’da abd isim olarak köle, fiil olarak kulluk etmek demektir.[1] Kur’an’da abdullah (Allah’ın kulu) ifadesi sadece Hz. Îsâ ve Hz. Muhammed için birer defa; abdehu/abdihi “(Allah’ın) kulu” şeklindeki ifadenin ise birisi Hz. Zekeriyyâ ve altısı da Hz. Muhammed için kullanılmıştır. Bu bölümde peygamberliklerin kul oluşuna dair kalıpların (abdullah, abdehu, abdihi) yer aldığı ayetler yorumlanacaktır. Amaç Allah’a kulluğun önemine ve kulluğu vurgulanan peygamberler hakkında onlara bağlı olduğunu beyan eden kimi kişi veya çevrelerin yanlış tutumuna hakkı ve sabrı tavsiye bağlamında dikkat çekmektir.
Kur’an peygamberlerin kul oluşuna vurgu yaparak müminleri şirk tehlikesinden korumuş olmaktadır: “Çocuk (Îsâ) şöyle dedi: Ben, Allah'ın kuluyum. O, bana Kitab'ı verdi ve beni peygamber yaptı." (Meryem 19/30). Hz. Îsâ, kendisinin Allah’ın kulu olduğunu açıkça söylediği halde ona bağlı olduğunu söyleyenler arasında “Mesih (Îsâ) Allah’ın oğludur.” (et-Tevbe 9/30) şeklinde bir sapma ortaya çıkmıştır. Bu ayetin orijinalinde Hz. Îsâ kendisine abdullah dediği gibi şu ayette de Hz. Muhammed’in abdullah olduğu belirtilmektedir: “Allah'ın kulu, O'na yalvarmaya (namaza) kalkınca neredeyse onun etrafında keçe gibi birbirlerine geçeceklerdi.” (el-Cin 72/19). Hz. Îsâ ve Hz. Muhammed’e abdullah denilerek kul olan peygamberleri ilah konumuna çıkarmaya karşı uyarılan Müslümanlardan nadir de olsa tevili mümkün olmayan sözler duyulmaktadır.[2]
Yüce Allah, “Bu, Rabbinin, kulu Zekeriyyâ'ya olan rahmetini anmadır.” (Meryem 19/2) diyerek Zekeriyyâ peygamberden kulu olarak söz ederken, benzer şekilde Hz. Muhammed’e de kulu demektedir: “Alemlere uyarıcı olsun diye kuluna Furkān'ı indiren (Allah) ne yücedir.” (el-Furkān 25/1). Peygamberlerin kul oluşuna vurgu muhtemelen insanoğlunun putperestliğe yönelmesinin önüne geçmek için bir tedbirdir; çünkü genellikle insanlar vesile edinilerek Allah’a şirk koşulur. Sözgelimi tanrı heykellerinin büyük bir çoğunluğu öldükten sonra gerek dini gerek dünyevi nedenlerle kutsanan kişilere ait heykellerdir.
Şu ayette Hz. Muhammed kastedilerek kulu lafzına yer verilmektedir: “Kuluna hiçbir eğriliği olmayan Kitab'ı indiren Allah'a hamd olsun.” (el-Kehf 18/1). Kur’an’ın indirilişine dair başka bir ayette de yine Hz. Muhammed’in kul oluşuna dikkat çekilmektedir: “Böylece (Allah'ın) kuluna vahyettiğini vahyetti.” (en-Necm 53/10). Yine Hz. Muhammed’in kul oluşundan söz edilen başka bir ayette Kur’an’dan şöyle söz edilmektedir: “Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için kuluna apaçık ayetler indiren O'dur. Şüphesiz Allah, size karşı çok şefkatli, çok merhametlidir.” (el-Hadid 57/9). Bu üç ayette de Hz. Muhammed’in kul oluşuna dikkat çekilirken ona indirilen kitaba da dikkat çekilmektedir.
Allah’tan korkan ve sadece O’ndan korkmaya davet eden Peygamber’i (s) saptırma çabaları hakkında Kur’an şöyle bilgi vermektedir: “Allah, kuluna kâfi değil midir? Durmuşlar da seni O'ndan başkalarıyla korkutuyorlar. Allah kimi saptırırsa artık ona hidayet edecek yoktur.” (ez-Zümer 39/36). Bu ayettekine benzer şekilde şu ayette de Hz. Muhammed’in kâfirlerden korunmasından söz edilmektedir: “Muhakkak ki alay edenlere karşı biz sana yeteriz.” (el-Hicr 15/95). Bu doğrultuda hareket eden Peygamber’den (s) vahye karşı kayıtsız kalanlara şöyle hitap etmesi istenmektedir: “Bana Allah yeter. O'ndan başka ilâh yoktur. Ben O'na dayanmaktayım ve O, büyük Arş'ın rabbidir.” (et-Tevbe 9/129). Allah peygamberini insanların şerrinden koruyacaktır (el-Mâide 5/67).
Görüldüğü gibi Allah’a kul olmak üst bir mertebedir. Peygamber bile olsa bir insanı bu mertebenin üstüne çıkarıp onun ile Allah arasında -haşa- bir akrabalık bağı iddiasını gündeme getirmek, hatta onun Allah ile eşit olduğunu söylemek şirktir. Kendisine Kitap indirildiği ve peygamber olduğu için kimse kul olma niteliğini yitirmez.
Peygamberlerin “Güzel Örnek” Oluşları
Kur’an’da “güzel örnek (usvetun hasenetun)” ifadesi, iki Medenî surenin üç ayetinde geçmektedir. Surelerin iniş kronolojisine göre bu bölümde ele alınacak ayetlerin ilkinde “güzel örnek”, Hz. Muhammed diğer ikisinde ise Hz. İbrâhim ve o dönemin Müslümanlarıdır. Her iki peygamberin örnekliğini vurgulamak, çağımızda Müslümanca yaşama çabalarına bir projeksiyon tutacaktır.
Peygamber’in (s) güzel örnekliği dinî konulardadır. Diğer konularda Müslümanlar onun tercihlerinin dışında görüş bildirebilir. Nitekim risalet yıllarında, bazı konularda o, istişare yapmış ve bir karar çıkmışsa ona uygun hareket edilmesini istemiştir: “Ant olsun ki Resulullah, sizin için Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok zikredenler için güzel bir örnektir.” (el-Ahzâb 33/21). Resul’e (s) itaat, Kur’an’dan dolayıdır. Kur’an ile irtibatı kesin olmayan, kültürel, bölgesel vs. konularda Resul’e (s) itaat, risalet yıllarıyla sınırlıdır. Onlar, ibret boyutuyla değerlidir, istinbat malzemesidir yoksa evrensellikleri söz konusu değildir. Resulullah’ın (s) Kur’an ayetlerine dair sözleri (hadisler) ve uygulamaları (sünnet), dinin doğru anlaşılmasında ve yaşanmasında son derece önemlidir. Mütevatir sünnet ve sayıca az kabul edilen mütevatir hadisler ise müminlere tercih hakkı bırakmaz. Ayette Hz. Muhammed’in güzel örnekliğinden faydalanabilecek kimselerin, ahirete inanan ve Allah'ı çok zikreden yani Allah’ı ve hesap vereceklerini hatırlarından çıkarmamaya özen gösteren kimseler olduğuna da dikkat çekilmektedir.
Kur’an, yukarıdaki ayette olduğu gibi son Peygamber’in (s) güzel örnekliğine dikkat çekerken Hz. İbrahim’i ve kendisine tâbi olan Müslümanları da güzel bir örnek olarak göstermektedir: “İbrahim'de ve onunla beraber olanlarda, sizin için gerçekten güzel bir örnek vardır. Onlar kavimlerine demişlerdi ki: ‘Biz sizden ve Allah'ı bırakıp taptıklarınızdan uzağız. Sizi tanımıyoruz. Siz bir tek Allah'a inanıncaya kadar sizinle bizim aramızda sürekli bir düşmanlık ve öfke belirmiştir.’ Şu kadar var ki İbrahim babasına, ‘Ant olsun senin için bağışlanma dileyeceğim. Fakat Allah'tan sana gelecek herhangi bir şeyi önlemeye gücüm yetmez.’ demişti. (O müminler şöyle dediler:) Rabbimiz! Ancak sana dayandık, sana yöneldik. Dönüş de ancak sanadır.” (el-Mümtehine 60/4). İman varsa tağuta gönüllü itaat yoktur. Allaha iman eden kişinin tağutu reddetmesi gerektiği için ikisi bir arada bulunamaz (el-Bakara 2/256). Hz. İbrâhim ve inananların, inkârcılara “Biz sizden ve Allah'ı bırakıp taptıklarınızdan uzağız.” demeleri, âdeta Mekke’deki ilk inanan topluluğunun tavrını yansıtmaktadır. Babası tarafından kovulan Hz. İbrâhim ve inananların, “Siz bir tek Allah'a inanıncaya kadar sizinle bizim aramızda sürekli bir düşmanlık ve öfke belirmiştir.” dediği toplum, Hz. İbrahim’in risaletine karşı delil getiremeyince Hz. İbrâhim’i yakmaya karar verecek kadar zalimdir. Dolayısıyla onlara karşı Müslümanların kin beslemelerinde bir gariplik yoktur. Hz. İbrâhim’in babasına, “Ant olsun senin için bağışlanma dileyeceğim.” demesi, put yapımıyla uğraşan babasının iman etmesi durumunda onun geçmiş günahları için dua etmesi anlamındadır. “Ancak onun (babasının) Allah'a düşman olduğu kendisine belli olunca artık ondan uzak durdu.” (et-Tevbe 9/114) ayeti ise Hz. İbrahim’in babasının, bütün çağrılara ve bağışlanması için yapılan dua vaatlerine karşın putperestlikte ısrar etmesi üzerine Hz. İbrâhim’in ona mesafeli durduğunu gösterir.
Mümtehine suresinde, Hz. İbrahim ve o dönem Müslümanlarının güzel örnekliğine ikinci kez şöyle dikkat çekilmektedir: “Ant olsun, onlar sizin için Allah'ı ve ahiret gününü arzu edenler için güzel bir örnektir. Kim yüz çevirirse şüphesiz Allah, zengindir, övgüye lâyık olandır.” (el-Mümtehine 60/6). Bu lider ve toplumunu, örnek almaktan uzak duranlar varsa onlar bilmelidirler ki Hz. İbrahim ve inananları güzel örnek olarak gösteren Allah, inkârcıların yüz çevirmelerinden -hâşâ- zarar görecek değildir. Aksine muhtaç durumda olanlar, o peygamber ve inananların güzel örnekliğinden ve dinden uzak duranlardır. Hakikate karşı kibirli davrananlar yaptıklarının hesabını verecektir.
Neticede denebilir ki peygamberlerin ve müminlerin “güzel örnek”liğinden faydalanacak kimseler; ahirete inanan, Allah’ı sıkça anan, tağuta karşı tavırlı ve Allah’a dayanan kimselerdir. Kur’an’da iki peygamberin (Hz. İbrâhim ve Hz. Muhammed) ve Hz. İbrâhim dönemi Müslümanlarının güzel örnekliğine dikkat çekilmesi, diğer peygamberlerde güzel örneklik bulunmadığı anlamına gelmez. Sadece iki peygamberin güzel örnekliği ön plana çıkarılmıştır. “Güzel örneklik” ifadesinin yer aldığı iki surenin indiği Medine’de Ehl-i Kitab’ın Mekke’ye oranla sayıca daha fazla olması ve Yahudilerin, Hristiyanların da en azından slogan düzeyinde kendilerini Hz. İbrahim’e atfetmeleri dikkate alınırsa Kur’an’da “iki defa” güzel örnekliğine vurgu yapılan Hz. İbrahim’in, İslam’ın insanlara ulaştırılmasında iyi bir imkân olduğu görülür.
Sonuç
Allah’a kul olmak, insanlara batıl karşısında üstün bir konum sağlar. Bununla birlikte bu yüce mertebe, peygamber bile olsa insanı beşer statüsünden çıkarmaz. Herhangi bir nesne ya da kişi ile yüce Allah arasında bir soy bağı kurmayı meşrulaştırmaz. Kastedilen kişi melek ya da peygamber bile olsa O’nun kızı, oğlu, ortağı var demek şirktir. Kendisine kitap indirildiği ve peygamber olduğu için kimse kul olma niteliğini yitirmez.
Ahirette kurtulanlardan olmak isteyenler Kur'an’ın örnek gösterdiği kişilerin rehberliğini göz ardı etmemelidir. Bu rehberlerden iki tanesi Kur'an’da “güzel örnek” olarak somutlaştırılmıştır: Hz. Muhammed ve Hz. İbrâhim. Yaygın kanaatin aksine Hz. İbrâhim tek başına değil, ona inanan Müslümanlarla birlikte örnek gösterilmiştir.
[1] Ebü’l-Hüseyin İbn Fâris, Muʿcemü meḳāyîsi’l-luġa, thk. Abdüsselâm Muhammed Hârûn (Beyrut: Dâru’l-Fikr, 1399/1979), 4/149.
[2] “İmam Rabbani’nin buyurduğu gibi Muhammed Mustafa eşittir Allah!” ya da “Önce peygambere ardından Allah’a tapmalıyız.” tarzında sözler, çağdaş dönemde söylenmiş batıl sözlerdir.