Vahiy kaynaklı kitaplara karşı insanların sergilediği tutumların sonuçlarını anlamak, kültürel ve psikolojik açıdan önemli bir araştırma konusudur. Tarihte karşımıza çıkan bu tutumlar; günümüz toplumların inanç sistemlerini, dünya görüşlerini ve davranışlarını etkileyebilir. Özellikle vahiy, toplumlar üzerinde derin bir tesire sahip olabilir. Bu bağlamda Hûd sûresi 110.-111. ayetleri ile sınırlı olarak bu yazı, içerik analizi yöntemiyle ve klasik / modern dönem tefsir literatürü projeksiyonunda insanların kitaplara karşı nasıl bir tutum sergilediğini anlama ve yorumlama amacını gütmektedir. Bu çaba, toplumların daha iyi anlaşılmasına ve ıslaha yönlendirilmesine katkı sağlayacaktır.

Kitabın gelişi ve ihtilafın ortaya çıkışı

Hz. Muhammed (s) döneminde olduğu gibi daha önceleri Hz. Mûsâ döneminde de insanların bir kısmı indirilen kitaba iman etmiş bir kısmı da inkâr etmiştir: “Gerçek şu ki biz Mûsâ'ya da kitabı vermiştik; onda da ihtilâfa düşüldü. Eğer rabbin tarafından daha önce verilmiş bir söz olmasaydı işleri bitirilirdi. Onlar kitap hakkında derin bir şüphe içindedir.” (Hûd 11/110). Ayet, “Mûsâ'ya da kitabı vermiştik.” derken kitabın adını açıkça söylememektedir. Bununla birlikte yaygın kanaat, indirilen kitabın Tevrat olduğu yönündedir. O kitap hakkında verilen “onda da ihtilâfa düşüldü” bilgisi, Peygamber’i (s) teselli etmek içindir. Yani o, inkârla karşılaşan ilk peygamber değildir, dolayısıyla sabırla tebliğe devam etmelidir. İnsanların vahyi inkârlarının hemen cezalandırılmaması, onlara süre verilmesi, “daha önce verilmiş bir söz” yani sünnetullah nedeniyledir. O, kıyamet vaktine kadar insanların inkâr edebilmelerine izin vermiştir. Bu da insanların nankörlüklerine rağmen, yüce Allah’ın pek merhametli olduğunun kanıtıdır. Hz. Mûsâ dönemi kâfirleri gibi Resülullah (s) dönemi kâfirleri de kendilerine yol gösterici olarak indirilen kitabın Allah tarafından gönderildiği konusunda şüpheye düşmüşlerdir. Diğer bir ihtimal de şüphelendikleri şeyin uyarıldıkları “azap” olmasıdır.

Yapılanların karşılığının tam olarak verilmesi

Vahye muhatap olan her ümmetin olumlu ya da olumsuz tutumu, ahirette karşısına çıkacaktır: “Şüphesiz Rabbin her birine amellerini mutlaka eksiksiz verecektir. Şüphesiz O, yaptıklarından haberdardır.” (Hûd 11/111). Bu ayet hem müjdelemeyi (va`d) hem de korkutmayı (vaîd) içerir. Vahye inanıp o doğrultuda bir hayat süren toplumlar cennetle ödüllendirilecek, inkârcı toplumlar ise cehennemle cezalandırılacaktır. Ayetin sonundaki “O, yaptıklarından haberdardır.” cümlesi de yüce Allah’tan hiçbir şeyin gizli kalmayacağına işaret etmekte olup söz konusu va`d  ve vaîdi de pekiştirmektedir. Yani O’ndan hiçbir şey gizli kalmıyorsa her birey, kesin kanıtlara göre cennete veya cehenneme gidecek demektir.

Sonuç

Görüldüğü gibi vahiy kaynaklı kitaplara karşı insanların faklı tutumlar sergilemektedir. Özellikle vahiy; insanların inanç sistemlerini, dünya görüşlerini ve davranışlarını ciddi oranda şekillendirebilir. Hûd sûresi 110-110. ayetler, insanların tarihsel olarak vahye verdiği tepkilerin bir tekrarını özet bir şekilde sunar; bazıları inanırken bazıları şüphe ve inkâr içinde olmuştur. Bu, Allah'ın sabrı ve merhametini yansıtır, çünkü insanlara vahyin doğruluğunu anlama ve kabul etme şansı verilmiştir. Ayette resmedilen iki tutumun benzerleri günümüzde de bulunmaktadır. Kendilerini düzelten toplumlar kazanacak, batılda ısrar edenler kaybedecektir.

Anahtar kelimeler: Tefsir, Kitap, İhtilaf, Vahiy, Toplumsal Etkiler, Cennet, Cehennem.