Hz. Şuayb, Medyenlilere hakikati anlatmanın ve onların gerçeklere uygun bir yaşam sürmelerini sağlamanın önemini kavramış bir peygamberdir; fakat onlar, Hz. Şuayb'ın mesajını anlamadıklarını iddia ederek onu küçümsemekte, zayıf görmekte ve tehdit etmektedir. Bu strateji, inkârcıların risaleti engelleme ve insanları Hz. Şuayb'ın mesajından uzaklaştırma amacı taşımaktadır. Hûd 11/91 ayetine odaklanan bu yazıda inkârcıların risalet karşıtı söylemleri analiz edilecektir. Ayrıca, inkârcıların risalete karşı takındıkları tutumun günümüzde de benzer şekillerde görüldüğüne dikkat çekilecektir. Amaçlanan şey, Hz. Şuayb'ın risaletinin önemini vurgulamak, inkârcıların stratejilerini anlamak ve bu tür taktiklere karşı günümüz Müslümanlarının bilinçlenmesine katkı sunmaktır.

Şuayb'ın mesajının anlaşılamaması

İnkârcı Medyen toplumu, içlerinden biri olan yani dilleriyle onlara hitap eden peygamberleri Hz. Şuayb ile şöyle alay etmiştir: “Dediler: Ey Şuayb, senin dediklerinden çoğunu anlamıyoruz. Ve biz, seni içimizde gerçekten zayıf görüyoruz. Eğer aşiretin olmasaydı mutlaka seni taşlardık. Sen bize göre değerli biri değilsin.” (Hûd 11/91). Yüce Allah, insanlara anlaşılmayacak mesajlar gönderip de onları sorumlu tutmaz. Aksi takdirde onlara güçlerinin yetmeyeceği sorumluluk yüklemiş olur. Dolayısıyla inkârcı toplumun kendi dillerindeki risalet mesajına dönük olarak “anlamıyoruz” demeleri vahiyden değil, onlardan kaynaklanan bir “anlamama”dır. Vahye, iyi insan olma ve ahirette de cennete gitme amacıyla yaklaşsalardı bir anlama sorunu yaşamazlardı. Şirk koşmaksızın Allah’a iman ve adaletsizlikten uzaklaşma talebi içeren risalet mesajının anlaşılmayacak neyi var ki?! Bir ihtimal de “biz” dili kullanarak kolektif bir kimlik sergileyen inkârcıların anlamıyoruz” derken, risalet mesajına değer vermediklerini söylemek istedikleridir. Günümüzde evrendeki mükemmelliği, sistemliliği anlatıp, tasvir edip duran ancak bunların niçin var olduğunu “anlamıyoruz” diyen bilim adamlarının tutumu da Medyenlilerin tutumu gibidir. Günahlarla felaketler arasında “hiçbir şekilde” irtibat olamayacağını söyleyip “Bunlar doğal olaylardır.” diye kendilerine çeki düzen vermeyi reddedenlerin durumu da Medyen toplumununkine benzemektedir.

Hz. Şuayb'ın zayıf görülmesi ve tehdit edilmesi

Hz. Şuayb’ı “zayıf” görmeleri, onların hayata hakikat değil güç merkezli baktıklarını gösterir. İnkârcılar, “aşiretin olmasaydı” diyerek Hz. Şuayb’ın az sayıdaki akrabasının (rahṭ) hatırına ona dokunmadıklarını söylemektedir. Taraftarlarının azlığı imasını da içerebilecek bu “zayıf” oluş, inkârcıların “Hz. Şuayb’ın gözlerinin görmediğini kastettikleri” şeklinde de yorumlanmıştır ama böyle sağlık sorunu olan birinin peygamberlik görevini yürütmüş olması pek mümkün görünmemektedir. Bu bağlamda Hz. Ya'kūb akla gelebilir ancak o, bir süreliğine (iyi) görememiştir. Ayrıca Hz. Şuayb dönemi inkârcılarının onu “zayıf” görmeleri, kendilerinin üstünlük kompleksine sahip olduklarını gösterir. Onlarınki “bir değersizleştirme faaliyeti”dir.

Hz. Şuayb'ın itibarsızlaştırılması ve tehdit edilmesi

En fazla on kişi olabilecek aşiretine (rahṭ) itibar ettikleri Hz. Şuayb’a, “bize göre değerli biri değilsin” demeleri, aşiretinin de müşrik olduğunu göstermektedir. Yani onların katında Hz. Şuayb’ın akrabalarının itibarı, inkârcılarla aynı dine mensup olmalarındandır. Müşrik olanın hürmeti müşrik kimseyedir. İnkârcılara göre Müslüman olmak itibar kaybı sebebidir. İnkârcıların Hz. Şuayb’ı öldürmemeleri, yakınlarının onlarla savaşa tutuşma ihtimali değildir. Bir ihtimal de Hz. Şuayb’ın müşrik akrabalarının o toplumda sayıca az olmalarına karşın nüfuz ve mal açısından etkili olmaları nedeniyle inkârcılar, Hz. Şuayb’ı öldürmemiştir. Anlaşıldığı kadarıyla o dönemde kabile ilişkileri sosyal ilişkilerde belirleyici bir faktördür. İnkârcıların, Hz. Şuayb’ı “seni taşlardık” demeleri ama Hz. Şuayb’ın akrabalarından dolayı onu taşlamamaları, inkârcıların peygamberin mesajlarına düşünsel olarak bir söylem geliştiremediklerini ve güç kullanmak suretiyle risaleti engellemeyi gündeme getirdiklerini göstermektedir. Onların “seni taşlardık” sözünün aslı “atmak” demektir. Bundan dolayı bu tehdidin; Hz. Şuayb’ın bir yerden atılması, ülkeden uzaklaştırılması, taşa tutulması, iftira atılması ve lanet edilmesini içermesi de mümkündür. Benzer bir durumla Hz. İbrâhim de karşılaşmış onlar da risalet mesajına karşı “İbrâhim’i yakma” girişiminde bulunmuşlardır. Zaten batıl söylem, hak karşısında ne ortaya koyabilir ki?!

Sonuç

Görüldüğü gibi Hz. Şuayb'ın mesajına karşı inkârcı Medyenliler, bir “değersizleştirilme çabası” gütmektedir. Hz. Şuayb'ın mesajını anlamadıklarını iddia ederek onu küçümsemekte, zayıf görmekte ve tehdit etmektedirler. Amaçları, insanları Hz. Şuayb'ın mesajından uzaklaştırmaktır. İnkârcıların risalet karşıtı söylemleri analiz edildiğinde, mesajın anlaşılmaması iddiasının vahiyden kaynaklanmadığı, risalete değer vermediklerini ifade etmek amacıyla “anlamadıklarını” söyledikleri görülmektedir. Ayrıca, inkârcıların Hz. Şuayb'ı zayıf görmeleri, güç merkezli bir bakış açısına sahip olduklarını ortaya koymaktadır. Hz. Şuayb'ın itibarsızlaştırılması ve öldürülmesi tehdidi gibi eylemler de risaleti engellemek için kullanılan taktikler arasındadır. Günümüzde de benzer stratejiler görülebilmekte ve Hz. Şuayb kıssasından hareketle Müslüman toplumun bu tür taktiklere karşı bilinçlenmesinin önemli olduğu ortaya çıkmaktadır.

Anahtar kelimeler: Tefsir, Şuayb, İnkârcılar, Risalet, Değersizleştirme.