Allah’ın Ayetiyle Mücadelenin Maliyeti: Semûd Kavmi Örneği
Daha önceki yazımızda Hûd suresi 61.-62. ayetler bağlamında Hz. Sâlih’in, insanları tek olan Allah’a ibadete davet ettiğinden, O’nun verdiği nimetlere dikkat çektiğinden, kavminin katı gelenekçi tutumunun onları hakka yönelmekten alıkoyduğundan ve batıl konusunda “kesin inançlılığı” seçtiklerinden söz edilmişti. Bu yazıda ise Hûd suresi 63.-64. ayetler dolayımında Kur'an yorum tarihimizi de gözeterek şu soruların yanıtları aranacaktır: “Hz. Sâlih’in tebliğ yönteminde soru sormanın yeri ve önemi nedir? Kur'an, ‘Allah’ın devesi’ mucizesini nasıl anlatır? Allah’ın ayetiyle (Allah’ın devesinin kesilmek suretiyle) mücadele eden Semûd toplumu, ne tür bir tehditle karşı karşıya gelmiştir?”
Tebliğde soruların gücünden yararlanmak
Hz. Sâlih tevhid dinine karşı şüpheyle yaklaşan inkârcılara karşı şart cümleleriyle (ihtimalli ifadeler) yanıt vermekte ve birtakım sorular sormaktadır: “(Sâlih) dedi ki: Ey kavmim! Eğer ben Rabbimden (verilen) apaçık bir delil üzerinde isem ve O bana kendinden bir rahmet (peygamberlik) vermişse buna ne dersiniz? Bu durum karşısında O'na âsi olursam beni Allah'tan (O'nun azabından) kim korur? (Size uyarsam) benim ancak zararımı artırırsınız.” (Hûd 11/63). Bir olan Allah’a kesin olarak iman etmiş olan Hz. Sâlih’in kullandığı şart cümleleri kullanmak ve sorular sormak suretiyle kesin ifadelerden kaçınması, kâfirlerin kibrini kırmak ve sakin bir tartışma ortamı oluşturmak içindir. “O'na âsi olursam” şeklindeki ihtimal ifadesi, kâfirlerin istekleri doğrultusunda dini anlatmayı ve Allah’a ortak koşmayla mücadeleyi bırakması ihtimalidir. Böyle bir şey yapsa -ki yapmaz ve yapmamıştır- azap karşısında korumasız kalacaktır. Ayetteki “zarar”dan kasıt da budur. Onun inkârcılara uyması yaptığı iyiliklerin boşa gitmesine neden olacaktır. Hz. Sâlih’in, “benim ancak zararımı artırırsınız” demesi, onun zaten zararda olduğu anlamına gelmez. Benzer bir ifade tarzı şu ayette de mevcuttur: “Eğer içinizde onlar da (savaşa) çıksalardı sizde şer ve fesadı artırmaktan başka bir şey yapmazlar.” (et-Tevbe 9/47). Aslında kâfirler, hak dinin yayılmasını engellemeye çalışmakla kendi zararlarını artırmaktadır. Ayet şöyle anlaşılmaya da müsaittir: “Sizin batıl çabalarınızı izliyorum, gördüğüm şey, sizin ziyanınızın gitgide artmakta olduğudur.” Benzer bir ifade üslubu şu ayette de vardır: “Ey kavmim! Sakın bana karşı muhalefetiniz sizi, Nûh kavminin veya Hûd kavminin yahut Sâlih’in kavminin başlarına gelenlerin benzeri bir musibetin başınıza gelmesine neden olacak günahlar işlemeye sürüklemesin! Lût kavmi zaten sizden uzak değildir.” (Hûd 11/89). Hûd 11/63’te peygamber nasıl “zararım” derken kâfirlerin zararını kastetmiş olabiliyorsa benzer şekilde bu ayette de peygamber lafzen “muhalefetim” demiş bu ifadesiyle de inkârcıların “muhalefet ettiklerini” kastetmiştir.
İsyanın faturasına dikkat çekme
Yüce Allah, Hz. Sâlih’e mucize olarak bir deve vermiştir; fakat hangi açıdan mucize olduğunu belirtmemiştir: “Ey kavmim! İşte size mucize olarak Allah'ın devesi. Onu bırakın, Allah'ın arzında yesin (içsin). Ona kötülük dokundurmayın; sonra sizi yakın bir azap yakalar.” (Hûd 11/64). Müslümanlar arasında yaygın olarak “Hz. Sâlih’in devesi” ifadesi kullanılsa da Kur'an, o hayvan için “Allah'ın devesi” der. Devenin yüce Allah’a ait olduğunun söylenmesi, devenin diğer develerden farkına ve ayrıca ona özen gösterilmesi gerektiğine işaret içindir. Ayette “Onu bırakın, Allah'ın arzında yesin.” denilmesi, devenin beslenmesi görevinin Hz. Sâlih’e bırakılmadığını gösterir. Bu ifade içinde yer alan “Allah'ın arzı” ifadesi, söz konusu devenin Semûd toplumunun yaşadığı yerde istediği gibi yiyip içebileceğini belirtmek içindir. Semûd kavmine deve konusunda “Ona kötülük dokundurmayın.” uyarısının yapılması, onu kesip öldürmemeleri uyarısında bulunma amaçlıdır. Semûd toplumuna gönderilen “yakın bir azap”, mucize olan deveyi kesmelerinin hemen ardından değil, olaydan üç gün sonra gelmiştir.
Görüldüğü gibi Allah'ın elçisi Hz. Sâlih, sorularla Semûd toplumunun dikkatlerini hakikate çekmiştir. Ardından da mucize olarak verilen “Allah’ın devesi”ne zarar vermemeleri konusunda onları uyarmıştır. Aksi takdirde olumsuz tutumlarının yani peygambere karşı gelmeleri ve mucizeyi yok etme girişinin o inkârcı topluma belli bir maliyeti olacaktır. Zaten yüce Allah insanlara zulmetmez. Onlar inkâr ve isyanlarıyla aslında kendi kendilerine zulmederler.
Anahtar kelimeler: Hz. Sâlih, tebliğ, mücadele, isyan, azap.