Önceki yazımızda Hûd suresi 46.-47. ayetler mihverinde Hz. Nûh’un oğlunun niçin ailesinden sayılmadığı, Hz. Nûh’un yüce Allah’a bağlılığı, inananlarla birlikte kurtuluş gemisinden inişi ve sabretmenin önemine değinilmişti. Bu yazıda ise Hûd suresi 46.-47. ayetler çerçevesinde şu soruların yanıtları aranacaktır: “Kur'an tufandan kurtuluş sonrası dönem hakkında nasıl bir bilgi verilmektedir? Geçmişte yaşanmış bir olayın (Nûh Tufanı) gaybi bir bilgi olmasının anlamı ve bu kıssa bilgisinin faydası nedir?” Konu, klasik ve çağdaş dönemde yazılmış tefsirlerin ışığında ele alınacaktır. Yazıda amaçlanan şey, azaptan Allah’ın rahmetiyle kurtulan müminlerden hep mümin nesiller gelip gelmediğini ve Nûh kıssası ile insanî erdemlerden sabır arasındaki ilişkiyi ortaya koymaktır.

Tufan sonrası kuşakların serencamı

Yüce Allah, Hz. Nûh’un yönelişini ödüllendirmiş ve onu affetmiştir: “Denildi ki: Ey Nuh! Sana ve seninle beraber olan ümmetlere bizden selam ve bereketlerle in! Kendilerini (dünyada) faydalandıracağımız, sonra da bizden kendilerine elem verici bir azabın dokunacağı ümmetler de olacaktır. (Hûd 11/48). Bu ayette Hz. Nûh ve onunla beraber olan ümmetlerden kasıt, ataları gemideki müminler olan nesillerdir. Hz. Nûh’a ve onlara Allah’tan bir esenlik vaadi varken başka bir ayette bu vaat doğrudan Hz. Nûh’a yapılmıştır: “Âlemler içinde selam olsun Nuh’a.” (es-Sâffât 37/79). Ayetteki bereket vaadi de gemiden karaya inme sonrası o ve onun yolundan giden toplumların dünyada geçimlerini sağlayabilecek bir ortam bulabileceklerini gösterir. Hz. Nûh’un yolundan gitmeyip inkâra yönelenler bir süre geçimlerini sağlayabilecek olsalar da müminler için söz konusu olan esenlik ve bereketten yoksun kalacaklar ve onlar için azap söz konusu olacaktır. Kıyamete kadar toplumlar için söz konusu olan yasa budur. Yüce Allah’ın “selam ve bereketlerle in” demesinden kastedilen şey, “gemiden inmeleri” olabileceği gibi “dağdan daha kolay yaşam alanı olan ovalık bir yere in” emri de olabilir. Ayette Müslümanlara esenlik ve bereket vaadi varken inkârcılara bu vaatte bulunulmamış onlara “dünyalık” verileceğine işaret edilmiştir. Yani Müslümanlar, dünyada kendilerine verilen nimetler az olsa da selamet ve bereket onları kuşatmıştır. Kâfirlerin dünyevi imkânları çok olsa da onlara esenlik ve bereket nasip edilmemiştir. Hz. Nûh sonrası nesiller, soy olarak ona dayanmak zorunda değildir; çünkü gemide onun ailesinden olmayan müminler de vardı: “Ey Nûh ile birlikte taşıdıklarımızın soyundan gelenler!” (el-İsrâ 17/3). Ayrıca Nûh toplumu dışında o dönemde başka toplumlar da yaşamışsa insanlar onların soyundan da devam etmiş olabilir; çünkü Hz. Nûh’un inkârcı toplumuna gelen tufan cezasının onların da dünya hayatını sona erdirdiği kesin değildir.

Nûh kıssasının gayb haberi oluşu

Hûd suresindeki Nûh kıssası konulu son ayet şöyledir: “İşte bunlar sana vahyettiğimiz gayb haberlerindendir. Bundan önce onları ne sen biliyordun ne de kavmin. O halde sabret. Çünkü iyi sonuç (sabredip) sakınanlarındır.” (Hûd 11/49). Ayette “Bundan önce onları ne sen biliyordun ne de kavmin.” denilmesi, onların Nûh kıssasını hiç bilmediği anlamında değil, gerçek bilgiye ve gerekli ayrıntılara sahip olmadıkları anlamındadır. Nûh kıssasının anlatımından sonra “sabret” denilmesi, Hz. Muhammed’e (s) dönük Mekkeli müşriklerin eziyetlerine karşı yılmamak gerektiği mesajıdır. Hz. Nûh gibi sabrederse Mekke toplumunda da müminler, esenliğe ve berekete kavuşacak kimseler olacaktır. İnkârı sürdürenler içinse söz konusu olacak şey azaptır.

Görüldüğü gibi Kur'an, tufandan kurtuluş sonrası dönemde herkesin Nûh dönemi inananlarının yolunu sürdürmeyeceğinden söz etmektedir.  Ayrıca Nûh kıssası gayb haberleri kapsamındadır ve Allah’a kulluk noktasında sabırlı olmayı hedefleyenlere ibretler içermektedir.

Anahtar kelimeler: Kur'an, tefsir, Nûh, gayb, sabır.