Önceki yazımızda Hûd suresinin 44.-45. ayetleri yorumlanmış ve Yüce Allah’ın; cansız varlıklara da emir verdiğinden ve bu emirlerin yerine getirildiğinden, Hz. Nûh’un oğlunun münafık olabileceğinden ve bu nedenle Hz. Nûh’un onu Müslüman sanıp gemiye davet etmiş olabileceğinden söz edilmişti. Bu yazıda ise Hûd suresi 46-.47. ayetler dolayımında Hz. Nûh’un oğlunun niçin ailesinden sayılmadığı, Hz. Nûh’un yüce Allah’a bağlılığı, inananlarla birlikte kurtuluş gemisinden inişi ve sabretmenin önemine değinilecektir. Konu ele alınırken “Kur'an’ın Kur'an’la tefsiri” yöntemine başvurulacaktır. Yazıda amaçlanan şey, Nûh peygamber örnekliğini sergilemektir.

Dinî bağın, ailevi bağdan daha değerli oluşu

Hz. Nûh’un kâfir oğlu o kadar günaha batmıştı ki yüce Allah bu nedenle onun için “kötü iş yapan bir kimse” demek yerine “O kötü bir iştir.” ifadesini kullandı: “Allah buyurdu ki: Ey Nûh! O asla senin ailenden değildir; çünkü o kötü bir iştir. O halde hakkında bilgin olmayan bir şeyi benden isteme! Ben sana cahillerden olmamanı tavsiye ederim.” (Hûd 11/46). Hz. Nûh’a, “O asla senin ailenden değildir.” denilerek oğlunun, gemiye binip kurtulanların -özelde de aile bireylerinin- dışında kaldığı ifade edilmiş olmaktadır. Ayetteki “kötü bir iş”, lafzen “iyi olmayan bir iş” anlamındadır. Yani “fesatçı” biri olsa bir gün belki vazgeçer ama o, o kadar kötüdür ki ne yaparsa yapsın yaptığı iyi olmayacaktır (ghayru ṣāliḥ). Ayetteki “kötü bir iş”, Hz. Nûh’un “inkârcı olan oğlunun kurtulmasını istemesi” şeklinde de yorumlanmıştır. Yine “Ben sana cahillerden olmamanı tavsiye ederim.” ifadesi, Hz. Nûh’un âlim bir kimse olduğunun kanıtı sayılmış, ona cahil seviyesine inmemesi uyarısının yapıldığı söylenmiştir. Bu uyarı, inkârcılar iman edecekler diye düşünüp mucize göstermeyi arzulayan Hz. Muhammed’e (s) yapılmış şu uyarı gibidir: “Artık sakın cahillerden olma.” (el-En`am 6/35).

Yüce Allah’a itaatsizlik durumunda yine O’na sığınma

İlahi uyarıyı alan Hz. Nûh, “oğlunun kurtuluşu” talebinden hemen vazgeçmiştir: “Nûh dedi ki: Ey Rabbim! Ben senden hakkında bilgim olmayan şeyi istemekten sana sığınırım. Eğer beni bağışlamaz ve esirgemezsen ben ziyana uğrayanlardan olurum!” (Hûd 11/47). İnkârcı olarak ölen yakın için edilen duanın o yakına faydası olmaz. Ayetteki “sana sığınırım” ifadesinin tövbe de dâhil bir sığınma olduğu ifade edilmiştir. Yani o, “Bilgim olmayan bir şeyi istememeliydim. Bir daha böyle bir şey yapmayacağım.” demek istemektedir. Bununla birlikte Hz. Nûh’un bilgisi olmayan bir konuda talepte bulunmakla suç işlemediği aksine iki iyiden daha iyi olanını tercih etmediği için bağışlanma talep ettiği söylenmiş ve bu yorum, Hz. Muhammed’den (s) Mekke’nin fethi sonrası Allah’ı yüceltmesi, bağışlanma dilemesinin istendiği Kur'anî ifadelerle desteklenmiştir: “Allah'ın yardımı ve fetih geldiği, insanların akın akın Allah'ın dinine girdiklerini gördüğün zaman, artık rabbini hamd ile tesbih et ve O'ndan bağışlanma dile. Şüphesiz O tövbeleri kabul edendir.” (en-Nasr 110/1-3). Yani bu yaklaşıma göre nasıl Hz. Muhammed’in (s) gerçekleştirdiği Mekke fethi ile ondan bağışlanma dilemesi istenmesi illa da onun bir günah işlemiş olmasını gerektirmemektedir. Benzer şekilde Hz. Nûh’un hakkında bilgisi olmayan bir şeyi istemesi sonucu bağışlanma dilemesi, onun günah işlemiş olmasını kesinleştirmez.

Görüldüğü gibi Hûd suresi 46-.47. ayetlerde Hz. Nûh’un oğlunun inançsızlığı nedeniyle ailesinden sayılmadığı, dinî bağın Allah katında akrabalık bağından değerli olduğu ve Hz. Nûh’un yüce Allah’a bağlılığının eksiksizliği anlatılmaktadır.

Anahtar kelimeler: Kur'an, tefsir, Nûh, Hz. Nûh’un oğlu, dua.