Hûd Suresi bağlamında Hûd’un ıslah, Âd toplumunun ifsat çabaları-3
Önceki yazımızda Hûd suresi 53.-55. ayetler bağlamında Hz. Hûd dönemi inkârcılarının, batıl inançlarında mutaassıp olduğundan, uydurdukları ilahlardan birinin tevhid çağrısında bulunan peygamberi çarptığını ileri sürdüklerinden, onların batılda ısrarı karşısında Hz. Hûd’un, Allah’a tevekkül edip davasına sahip çıktığından söz edilmişti. Bu yazıda şu soruların yanıtları aranacaktır: “Yüce Allah’ın kontrolü dışında kalan herhangi bir varlık olabilir mi? Peygambere itaat etmeyen toplumlara Allah tarafından bir ceza gündeme gelebilir mi? Müminlerin kurtulduğu azap, dünyevi mi yoksa uhrevi azap mıdır?” Belirtilen sorular doğrultusunda amaç, Hûd kıssasından hareketle Müslümanların günümüze bir ışık tutmalarına vesile olmaktır.
Her şey yüce Allah’ın hükmü altındadır
İnkârcıların yüce Allah’ı inkârı ya da inkâr etmeseler bile inkâr ediyormuş gibi bir yaşam sürmeleri Hz. Hûd’un onlara Allah’ın onların rableri olduğunu hatırlatmasına engel olmamıştır. Bu açıdan diğer peygamberler gibi Hz. Hûd da güzel bir örneklik sergilemiştir: “Ben, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a dayandım; çünkü hareket eden hiçbir canlı yoktur ki O, onun perçeminden tutmuş olmasın. Şüphesiz Rabbim dosdoğru yoldadır.” (Hûd 11/56). Yüce Allah’ın, hareket eden her varlığın “perçeminden tutmuş olması” onların O’na itaatten başka bir seçeneğinin olmadığını betimlemek içindir. Yani mutlak tasarruf yetkisi O’ndadır. İnkârcılar, yüce Allah’ın takdir etmediğini peygamberin başına getiremezler. Allah’ın “dosdoğru yolda” oluşu, “her şeyi perçeminden yakalamış” olan Allah’ın bu gücüne rağmen, kullarına zulmetmeyeceğini ifade etmek içindir. Zalimlere gelince onlar da O’nun elinden asla kurtulamayacaktır. “Dosdoğru yolda olan Allah” kullarının da “doğru yolu” seçmelerini istemektedir ve O’nun bu özelliği cezalandırmasının adil olmasını gerektirir.”
Toplumların hüküm sürmesi Allah’ın elindedir
Hûd peygamber dini doğru bir şekilde ulaştırmak için elinden geleni yapmıştır. Dolayısıyla suçlanacak olan o değil, onun sözüne kulak vermeyen inkârcılardır: “Eğer yüz çevirirseniz şüphesiz ki benimle size gönderileni size bildirdim. Rabbim (dilerse) sizden başka bir kavmi yerinize getirir de O'na hiçbir zarar veremezsiniz; çünkü benim Rabbim her şeyi gözetendir.” (Hûd 11/57). Ayetteki “benimle size gönderileni size bildirdim” ifadesi, Hz. Hûd’un görevini tamamladığını belirtir. Bundan sonra inkârcı kavmin cezalandırılması gündeme gelecektir. Yani Allah dilerse kendisine itaatsizlik gösteren toplumun dünyevi iktidarına son verir. Bu yasayı bilen yönetici adil olması gerektiğini bilir. Bu ayette o topluma helâk tehdidi müminlere de (iktidara ilişkin) müjde vardır. Ayetteki “O'na hiçbir zarar veremezsiniz.” ifadesi, helak ile cezalandırılan toplumun, yüce Allah’ın mülkünden bir şey eksiltmeyeceğini ifade eder. Yani onlar aslında kendilerine zarar vermektedir. Yüce Allah’ın “her şeyi gözeten” olması, kulların yaptıklarının kaydının tutulduğuna, kâfirlerin tuzağına karşı müminleri yardımsız bırakmayacağına işaret eder.
Kâfirlere azabın yıkıcı etkisinden müminlerin kurtulması
Hz. Hûd ve ona inananlar hem dünyadaki hem de ahiretteki azaptan kurtulmuştur: “Emrimiz gelince Hûd'u ve onunla beraber iman edenleri tarafımızdan bir rahmetle kurtardık, onları ağır bir azaptan kurtuluşa erdirdik.” (Hûd 11/58). Azaba “emir” denilmesi ve azabın gelmesinden söz edilerek azabın kişileştirilmesi tehdidin büyüklüğünü ifade eder. Müminlerin azaptan kurtulmasından kastedilen şeyin, ahiret azabı olduğu da söylenmiştir. Bu durumda inkârcıların ahiret azabından kurtulamayacakları ima edilmiş olur. Ahiretteki azap için “ağır bir azap” denilmesi, onun helak cezasından daha acı verici olduğuna dikkat çekmek içindir.
Görüldüğü gibi Yüce Allah’ın hakimiyeti dışına çıkabilecek bir şey yoktur. Peygambere itaat etmeyen toplumlara Allah tarafından bir ceza gündeme gelebilir. Bu ceza dünyada da ahirette de olabilir. Peygamberlerin yaşadığı dönemlerde müminler peygamberlere haber verildiği durumlarda dünyevi azabın yıkıcı etkisinden kurtulmuştur.