Önceki yazımızda Hûd 11/38.-40. ayetler bağlamında Hz. Nûh’un, kâfirlerin alaycı tutumlarına karşı gereken cevabı verdiği, onları azap ile tehditten vazgeçmediği, azap süreci başlayınca da ona ve gemiye binen müminlere lazım olacak hayvanlardan gemiye aldığı böylece inananların tufanın öldürücü etkisinden korunup karaya çıktıklarında çaresiz kalmadıkları ifade edilmişti. Bu yazıda ise Hûd suresi 41.-43. ayetler bağlamında tehlike varken de tehlikenin geçtiği düşünüldüğünde de Allah’a sığınmanın önemine, dünyevi tedbirlerin bir dereceye kadar felaketlerden koruyabileceğine ve Allah kötüleri cezalandırmak istediğinde onların kaçacak yer bulamayacaklarına değinilecektir. Amaç, Kur'an yorum tarihi ekseninde insanların yüce Allah’a her hâlükârda muhtaç olduklarına ilişkin bir farkındalık oluşturmaktır.

“Kurtuluş gemisi”ne binmek

Şerli insanlardan ayrılıp kurtuluşa doğru yol alırken de kurtulduktan sonra da Allah’ın adını anmak güzel bir davranıştır: “(Nuh) dedi ki: Gemiye binin! Onun yüzüp gitmesi de durması da Allah'ın adıyladır. Şüphesiz ki Rabbim çok bağışlayan, pek esirgeyendir.” (Hûd 11/41). Şerli insanların şerrinden kurtulmak için ne kadar tedbir alınmış olursa olsun beladan emin olmak için yine de Allah’a sığınmak gerekir. Kurtuluş sonrası yapılacak şey, alınan tedbirin başarısıyla övünmek değil, sığınılan rabbin yüceliğini hatırlamaktır.

Hz. Nûh’un inkârcı oğluna hitabı

Hz. Nûh’un gemisinin pek de rahat bir yolculuk yaptığı söylenemez: “Gemi, dağlar gibi dalgalar arasında onları götürüyordu. Nuh, gemiden uzakta bulunan oğluna, ‘Yavrucuğum! (Sen de) bizimle beraber bin, kâfirlerle beraber olma!’ diye seslendi.” (Hûd 11/42). Ayette söz edilen Hz. Nûh’un “gemiden uzakta bulunan oğlu”, mekân olarak babasının yaptığı gemiden uzak olmuş olabilir. Diğer bir ihtimal de inanç açısından kurtuluş gemisinden uzak olduğudur. Hz. Nûh’un oğluna, “Yavrucuğum!” diye hitap etmesi, ondaki baba şefkatini göstermektedir. Ayrıca o, son ana kadar oğlunu İslam’a davet etmiştir; ancak oğlu inkârı seçmiştir. Hz. Nûh’a daha önce inkârcılardan hiç kimsenin iman etmeyeceğinin söylenmiş olmasına rağmen (Hûd 11/36), oğlunu inanmaya davet etmesi, oğlunun münafık olma ihtimalini düşündürmektedir.

Felaketler ile günahlar arasında bir ilişki var mı?

Felaket geldiğinde sığınılacak varlık yüce Allah’tır ancak Hz. Nûh’un oğlu böyle düşünmemiş “yaratılana” sığınmayı yeterli görmüştür: “Oğlu, ‘Beni sudan koruyacak bir dağa sığınacağım.’ dedi. (Nuh), ‘Bugün Allah'ın emrinden (azabından), merhamet sahibi Allah'tan başka koruyacak kimse yoktur.’ dedi. Aralarına dalga girdi, böylece o da boğulanlardan oldu.” (Hûd 11/43). Hz. Nûh’un oğlunun, “Beni sudan koruyacak bir dağa sığınacağım.” demesi, onun “Zaman zaman dünyada bu tür felaketler olur, bunun ardında günah-felaket ilişkisi aramanın anlamı yok.” diye düşünmüş olabileceğini gösterir. Hz. Nûh’un, “Bugün (el-yevm)” diyerek kavminin başına gelen felaketi diğerlerinden ayırması, diğerlerinden farklı olarak onun herkesi helak edeceğine işaret etmek içindir. “Bugün Allah'ın emrinden (azabından), merhamet sahibi Allah'tan başka koruyacak kimse yoktur.” demesi, tedbirlerin bir yere kadar işe yarayacağını, tedbir alanlar dâhil herkesin Allah’ın merhametine ve yardımına muhtaç olduğuna dikkat çekmek içindir. Yine bu ifade, tek koruyucunun Allah olduğu şeklinde anlaşılabileceği gibi “O’nun azabından korunabilecek kimse yoktur.” şeklinde de anlaşılabilir.[1] Bu azabın Hz. Nûh’un içinde yaşadığı toplumun kâfirlerini kuşattığı kesin, başka bölgelerde tebliğ gitmiş inkârcıları kuşatmış olması ise ihtimaldir. “Aralarına dalga girdi” ifadesinden kastedilen şey, Hz. Nûh ile oğlu olabileceği gibi oğlu ile dağ da olabilir. İkinci durumda Hz. Nûh’un oğlu dağa çıkamadan su onu yutmuş olur. Tarihin daha sonraki bir döneminde yaşamış Firavun’un sonu Hz. Nûh’un inkârcı oğlu gibi suda boğulmak şeklinde olmuştur. İlahi davete karşı çıkanlar, inkârcıların sonlarına dair anlatılan kıssalardan ibret alıp kendilerine çeki düzen vermelidir.

Görüldüğü gibi Hûd suresi 41.-43. ayetlerden anlaşılan şey; felaketlerden kurtulmak söz konusu olsa bile bunun tedbirlerden ziyade yüce Allah’a bağlanması ve O’nun adının anılması, Müslümanlarla birlikte hareket edilmesi ve Allah’ın azabından korunmak için dünyevi tedbirlerin yanında peygamberin yolundan gidilmesi gerektiğidir.

Anahtar kelimeler: Kur'an, tefsir, Nûh, gemi, şefkat, tufan.

 

 

[1] Araplar, sözgelimi sirrun kātim (gizli sır) derler ve bununla sirrun maktūm (gizlenmiş sır) demeyi kastederler. et-Târık 86/6. ayette de benzer bir durum vardır. Orada da mâin dâfik (atan su) denilmiş ancak mâin medfûk (atılmış su) kastedilmiştir.