Tâhâ suresi bağlamında Âdem kıssasının düşündürdükleri -2-
Tâhâ suresi bağlamında Âdem kıssasının düşündürdükleri -2-
Önceki yazıda Tâhâ suresi bağlamında Âdem kıssasının ilk üç
ayetinden[1]
yola çıkarak Âdem’in konulan yasağa uygun hareket etmediği ancak bilgi üretme
kabiliyeti nedeniyle saygıyı hak ettiği, şeytana uyarsa bunun sıkıntıya yol
açacağı belirtilmişti. Bu yazıda ise o ayetlerin devamı (Tâhâ 20/118-124)
bağlamında Âdem ve eşinin bulunduğu cennetin özelliklerine, şeytanın
vesveselerine kanmalarına, yol olarak şeytanın isyanı Âdem’in ise tövbe edip
yaratıcısı olan Allah’a itaati seçtiğine, şeytan ve insan arasındaki
düşmanlığa, ayrıca şeytana itaati seçenleri bekleyen kötü sona dikkat
çekilecektir. Amaç, kıssa bağlamında insanî sorunlara ve onlara dair Kur'anî
rehberliğe dikkat çekmektir. Önceki yazıda olduğu gibi bu yazıda da konuyla
ilgili diğer ayetlerin içeriğinden de faydalanılmış ancak sure isimleri ve ayet
numaraları belirtilmemiştir.
Âdem’in yaşadığı cennetin özellikleri şöyle anlatılmaktadır: “Şüphesiz
sen orada acıkmayacak ve çıplak kalmayacaksın. Ve sen orada susamayacak ve
güneş sıcağında yanmayacaksın.” (Tâhâ 20/118-119). Bu cennet Âdem’e
barınma, örtünme sıkıntısı yaşatmayacak konforlu bir yerdir. Allah’a itaat ettiği
sürece hayatı güzel bir şekilde devam edecektir. Şeytanın niyeti ise onu
Allah’a karşı gelmeye davet edip sıkıntıya düşürmektir: “Sonunda şeytan ona
vesvese verdi ve ‘Ey Âdem! Sana sonsuzluk ağacını ve yok olmayacak bir mülkü
bildireyim mi?’ dedi.” (Tâhâ 20/120). Şeytanın günahı zorla işletme
yeteneği yoktur. Sadece vesvese verir ya da yolundan gidenlerin ayartmasıyla
günah işletir. Bu ayette şeytan, Âdem’e “Allah’a karşı gelmeyin!” emrine
uygun hareket etmemenin ebedi yaşatacağı vesvesesini vermektedir. Her insanda
ebedi yaşama arzusu vardır; fakat o yer dünya değil, ahirettir. Şeytan bu
vaadini, itaatsizlik edilebilen ve bundan dolayı çıkılabilen bir
cennette/bahçede vermektedir. Bu bahçe de büyük ihtimalle dünyada olsa gerektir.
Âdem ve eşi, şeytanın verdiği vesveselere kandı: “Böylece ondan
yediler. Bunun üzerine kendilerine ayıp yerleri açıldı ve cennet yapraklarıyla
üstlerini örtmeye başladılar. Adem Rabbinin buyruğuna karşı geldi ve yolu
şaşırdı.” (Tâhâ 20/121). Ayet, şeytana uymakla bedendeki ayıp yerlerin
açılması arasında bir ilişki kurmaktadır. Yani şeytana uymanın
sonuçlarından birisi, gereği gibi örtünme duyarlığından uzaklaşmaktır. Âdem,
şeytana uymakla yolunu kaybetmiştir. Yolu bulmak, Allah’ın emirlerine itaatle
mümkündür. O da itaat yolunu seçmiş ve eşiyle birlikte imkânlar ölçüsünde
örtünmüştür.
Günah işlemeyi teşvik eden şeytan, bu yaptığından memnunken Âdem ağaçtan
yiyerek suç işlemesinin ardından pişman olmuştur: “Sonra Rabbi onu seçti,
tevbesini kabul etti ve doğru yola iletti.” (Tâhâ 20/122). Merhametli olan
Allah, öz eleştiri yapan Âdem’in bu erdemini, onun tövbesini kabul edip
şeytanın yolundan uzaklaştırarak ödüllendirmiştir. Kullar ne kadar günah
işlemiş olursa olsun yönelmeleri gereken varlık Allah’tır.
Allah, Âdem’in tövbesini kabul edip ona doğru yolu göstermiş olsa
da Âdem’in işlediği suçun, onun ahiret öncesi hayatının geri kalan kısmını
ilgilendiren bir cezası olmuştur: “Dedi ki: Birbirinize düşman olarak
hepiniz oradan inin. Artık size benden hidayet geldiğinde kim hidayetime uyarsa
o ne sapar ne de bedbaht olur.” (Tâhâ 20/123). Ayette birbirine düşman
olarak inecek olanlar; Âdem ve soyu, şeytan ve takipçileridir. İnsan ve
şeytan arasındaki düşmanlık, insana secde emriyle başlamıştır. Allah, şeytanın
vesveselerine karşı insanlara merhamet göstermiş ve doğru yola gitsinler diye
peygamberler ve kitaplar göndermiştir. Kurtuluş İslâm’dadır. Dünya
hayatının tamamen son bulmasıyla insanlar da cinler de -Şeytan da cindir.-
olumlu ya da olumsuz yaptıklarının karşılığını göreceklerdir.
Allah’ın kullarına ikram edip yol göstermesine rağmen, bu nimeti
görmezden gelenler mutlu olamazlar: “Kim de benim zikrimden yüz çevirirse onun
için sıkıntılı bir geçim vardır. Kıyamet günü de onu kör olarak haşrederiz.”
(Tâhâ 20/124). Mutluluğun yolu Allah’a teslim olmaktan geçer. O’na itaat
edenler, dünyada da ahirette de saadet içinde olur. Karşı gelenler ise her ne
kadar dünyevi mülkiyetleri yerinde görünse de mülkiyet bolluğu, mutluluğun
garantisi değildir. Hakikate ve hidayete kör davrananlar, ahirette kör
olarak toplanacaktır. Kör olarak diriltilmekten Allah’a sığınırız.
Tâhâ suresi bağlamında Âdem kıssasına dair bu yazıda ele alınan
ayetlerden[2]
anlaşıldığı kadarıyla yaratılan varlıklar içinde Âdem’e saygın bir konum
verilmiştir; ancak onun yaratılmış varlıklar içinde “en saygın” varlık olduğu
kesin değildir. Muhtemelen o ve eşi dünyada imkânlı bir yerde yaşadılar; ancak
şeytana uyup Allah’a karşı gelme suçu işledikleri için sıkıntıya düştüler.
İnsanlardan beklenen şey, hiç yanlışa düşmemeleri değil, günah sonrasında
pişman olup Allah’a yönelmeleridir. İnsanın karşısında iki tane yol vardır: Şeytanın
ve Allah’ın yolu. Şeytanın yoluna uymanın sonu ahirette körlük ve cehennem
azabıdır. Allah’ın yoluna uymak ise dünya ve ahiret saadeti getirir.