Tâhâ suresi bağlamında Âdem kıssasının düşündürdükleri -1-
Tâhâ suresi bağlamında Âdem kıssasının düşündürdükleri -1-
Kur'an’ın Mekki ve Medeni surelerinde yer alan Âdem kıssasına dair
Tâhâ suresinin ilk üç ayeti (Tâhâ 20/115-117) hakkındaki bu yazıda araştırma
sorusu şudur: Pek de kararlılık göstermeyen Âdem’in melekler ve şeytan
karşısındaki konumu nedir? Amaç, kıssaya dair üç ayetten insanların payına
düşen hisseyi sergilemektir. Ön bulgulara göre insanın eksiklerine rağmen,
Allah katında bir değeri vardır ve şeytan bu değeri gereği gibi takdir
edememiştir. Yazıda “Kur'an’ın Kur'an’la tefsiri” yöntemiyle konuya ilişkin
diğer ayetlerin içeriğinden de faydalanılmış ancak sure isimleri ve ayet numaraları
belirtilmemiştir.
Allah, Âdem’den yasak ağaca yaklaşmama sözü almıştır; ancak o
unutmuştur: “Ant olsun biz daha önce Âdem’e ahid vermiştik ancak o unuttu.
Biz onda bir kararlılık bulmadık.” (Tâhâ 20/115). Onun unutması, yasağa
uygun hareket etme konusunda gevşek davranması anlamındadır. Bildiğimiz
anlamda unutsa sorumlu olmazdı. İnkâr anlamında unutmuş da olamaz. O durumda
inkârcı olurdu. Hâlbuki Âdem bu derece bir sapma göstermemiştir. Allah’a itaat
konusunda bir kararlılık gösterememiş ancak günahında ısrarcı da
olmamıştır. Yani o günah işlemekte ısrarlı birisi değildi.
İnsanoğlunun kan dökme ihtimalini gündeme getiren meleklere Âdem’e
saygı göstermeleri emredilmişti: “Biz meleklere, ‘Adem'e secde edin.’
dediğimizde iblis dışında hepsi secde etmişti. O ise kaçınmıştı.” (Tâhâ
20/116). Kur'an’dan bildiğimiz kadarıyla Âdem’in meleklerin saygı göstermesi
gerektiği yönü, onun bilgi üretme yeteneğiydi. Yoksa her açıdan Âdem’in
meleklerden üstün olduğu bilgisi Kur'an’da yer almamaktadır. Âdem’in
yeryüzünde yaratılmış olmasından yola çıkarak ona bilgi üretebilme üstünlüğü
nedeniyle secde edenlerin, “yeryüzündeki melekler” olduğu da söylenebilir.
Zaten şeytan, onu kandırırken ağaçtan yeme yasağını “melekleşmeye engel” olarak
takdim etmiş ve Âdem, “Melek olup ne yapayım, zaten onlardan üstünüm.” dememiş
ve yasak ağaçtan yemiştir. Âdem’e secde emrine karşı çıkan iblisin meleklerden
birisi hatta baş melek olduğu söylendiği gibi melek olmadığı, orada melekler
büyük grubu oluşturduğu için secde emri konusunda iblise hitapta bulunulmadığı
da ifade edilmiştir. İlk görüş meleklerin isyan edebildiği halde genel
itibarıyla itaat eden varlıklar olduğu görüşüne, ikincisi ise asla isyan
etmeyen muttaki kullar olduğu görüşüne uygun düşmektedir.
Allah’ın secde emrine itaat etmeyen iblisin Âdem’in karşısında
konumlanacağı kesinleşmiş oldu: “Bunun üzerine dedik ki: Ey Âdem! Şüphesiz
bu, sana da eşine de düşmandır. Sakın sizi cennetten çıkarmasın. Sonra zorluk
çekersin.” (Tâhâ 20/117). Bu ayetteki cennete, yeryüzünde halife
kılınmış Âdem ve eşinin çıkarılmasından/yükseltilmesinden söz edilmemesi, bu
cennetin dünyada bir bahçe olduğunu akla getirmektedir. Zaten ahiretteki
cennetten çıkmak söz konusu değildir. Ayrıca Âdem’in bulunduğu cennette
şeytanın vesvese verip saptırması mümkündür. Bu ayette tehlike olarak sunulan
iblisten sonraki ayetlerde şeytan olarak söz edilmesi, şeytan ile iblis
arasında fark olmadığını akla getirmektedir. Ayetten anlaşılan şey; Allah’a
itaatin huzurlu, şeytana uymanın ise sıkıntılı bir hayat getirdiğidir.
Görüldüğü gibi Tâhâ suresi bağlamında ele aldığımız Âdem kıssasının
ilk üç ayetinde Âdem’in konulan yasağa uygun hareket etmediği ama bilgi üretme
kabiliyeti nedeniyle saygıyı hak ettiği, şeytana uyarsa bunun sıkıntıya yol
açacağı belirtilmektedir. Kulluk ve itaatsizlik arasında bir gerilim yaşayan
insanoğlunun Âdem kıssasından alacağı ibretler olduğu kuşkusuzdur. Sonraki
yazımızda Âdem ve eşinin bulunduğu cennetin -ki bu yazıda bir kısmından söz
edildi- özelliklerine, şeytanın vesveselerine kanmalarına, şeytanın yol olarak
isyanı Âdem’in ise tövbe edip yaratıcısı olan Allah’a itaati seçtiğine, şeytan
ve insan arasındaki düşmanlığa, ayrıca şeytana itaati seçenleri bekleyen kötü
sona dikkat çekilecektir.