Kur’an’ın “denizlerde akıp giden ” ifadesi dolayımında ibret almak

Kur'an’da “denizlerde akıp giden (tecrî fi’l-bahri)” ifadesi, iki Mekki iki de Medeni olmak üzere toplam dört surenin birer ayetinde yer almaktadır. Söz konusu ayetlerde göğün ve yerin nasıl insanın hizmetine sunulduğu dile getirilmekte; ibret almak, o nimetleri veren Allah’a kulluk etmek teşvik edilmektedir. Bu yazıda amaç; söz konusu ayetlerdeki anlamsal incelikleri ayetlerin içinde bulundukları surelerin iniş sırasını dikkate alarak, Kur'an yorum tarihi ışığında analiz etmektir.

Allah’ın ayetlerinin epey bir kısmı evrendedir. Bakmakla yetinmeyip görenler, ibret alır ve yaratıcıya kulluk ederek şükürlerini gösterirler: “Onun ayetlerinden bir kısmını size göstermek için Allah'ın nimetiyle denizlerde akıp giden gemileri görmedin mi? Çok sabreden, çok şükreden her bir kul için bunda ibretler vardır.” (Lokmân 31/31). Gemilerin hareket ettiren “Allah'ın nimeti” rüzgârdır. Diğer bir nimet de güven içinde deniz yolculuğu yapabilmektir. Ayette sebep sonuç ilişkisi (rüzgâr-geminin hareket etmesi) belirtilse de “nimet” denilerek ilahî gözetime/yönetime de işaret edilmiştir. Allah’ın emir ve yasaklarına uygun hareket etme konusunda sabırlı olan ve verilen nimetlere şükredenler, evrendeki ayetlerden daha kolay ibret alır. Sabır ve şükür, iman eden ve güzel işler yapan Müslümanların karakteridir. Ayetteki “Çok sabreden, çok şükreden” ifadesindeki sıralamadan yola çıkarak daha değerli olanın yani şükredenin sabredenden sonra getirildiği ifade edilmektedir.[1]

Kur'an, gökler ve yerin Allah tarafından yaratılmasından söz ettikten sonra her ikisinin insan için ne ifade ettiğine dair örnekler vermektedir: “Gökleri ve yeri yaratan Allah’tır. Allah gökten su indirmiş, bu su ile meyveleri sizin için çıkarmıştır. İzni ile denizlerde akıp gitmesi için gemileri sizin emrinize vermiş yine ırmakları da bu şekilde sizin faydanıza sunmuştur.” (İbrâhîm 14/32).[2] Ayette “gemileri sizin emrinize vermiş” ifadesi, gemi canlı olmadığı için mecazi bir ifadedir ve insana gemi yapma ve denizde onu yönlendirebilme yeteneğinin verilmesine işaret etmektedir. Gemilerin, Allah’ın “izni ile akıp gitmesi” sözüyle insanların bu nimeti kendilerinden değil, Allah’tan bilmeleri gerektiğine dikkat çekilmiştir. Allah’ın “ırmakları” insanların faydasına sunması, insanların ırmaklara yol belirleyebilmesi ve bu sayede onlardan daha fazla yararlanabilmesine işarettir.

Gökte ve yerde insanın görüp duyabileceği ne varsa hepsi nice ibretlerle doludur: “Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün birbiri peşinden gelmesinde, insanlara fayda veren şeylerle yüklü olarak denizlerde akıp giden gemilerde, Allah'ın gökten indirip de ölü haldeki toprağı canlandırdığı suda, yeryüzünde her çeşit canlıyı yaymasında, rüzgârları ve yer ile gök arasında emre hazır bekleyen bulutları yönlendirmesinde düşünen bir toplum için birçok deliller vardır.” (el-Bakara 2/164). Ayette göklerin çoğul olarak belirtilmesi, farklı özelliklere sahip olmalarına bağlanmıştır. Gece ve gündüzün birbirine dönüşmesinde ve bunda asla bir aksama olmamasında, gemilerin taşıdıkları onca yüke rağmen denizde suyu yara yara ilerlemesinde, hayat kaynağı olan suyun tuzlu sulardan buharlaşıp gökten sadece tatlı olarak inmesinde, renkleri ve faydaları türlü türlü sayısız canlının varlığında, rüzgârın farklı yönlerden (kuzey, güney vs.) esmesiyle farklı hava şartlarının oluşmasında bunların tek ve hikmetli bir yaratıcı tarafından bir düzen içinde yaratıldığını görecekler için nice dersler vardır.

Yeryüzünde hemen her şey insanın hizmetine sunulmuştur: “Görmedin mi ki Allah bütün yerdekileri ve emriyle denizlerde akıp giden gemileri hep sizin buyruğunuz altına verdi. Göğü de izni olmaksızın yere düşmekten o (koruyup yukarıda) tutuyor. Şüphesiz Allah insanlara çok şefkatlidir, çok merhametlidir.” (Hac 22/65). Görmedin mi?” şeklindeki soru, zaten görülen şeylere (ayette sayılan nimetlere) özelde Hz. Muhammed’in (s), genelde Kur'an okuyan herkesin dikkatini çekmek içindir. Gemilerin Allah’ın “emriyle” hareket ettiği ifadesi, Allah’ın yüceliğine dikkat çekmek amacıyla kullanılmıştır. Gök, Allah’ın dilemesiyle dünyanın üzerinde durmakta ve bu denge, Allah’ın kullarına bir rahmet olmaktadır. Yani anlaşıldığı kadarıyla bırakıldığında düşecek gibi olan nesneler gibi göğün de bu kabiliyeti vardır; ancak Allah düşmesini dilemediği için düşmemektedir. Göğü “Allah’ın tutması”, “Gök, kendi kendine duruyor işte!” şeklindeki inkârcı yaklaşımı reddetmektedir.  Kıyamet saatinde Allah yok olmasını emrettiğinde ise gökler yerinde kalamayacaktır.

Görüldüğü gibi “denizlerde akıp giden (tecrî fi’l-bahri)” ifadesinin yer aldığı ayetlerde insanları İslâm’a davet eden müminlere, tebliğ konusunun salt Kur'an ayetleriyle sınırlı olmadığı, insanlara verilen dünya nimetlerinin ve evrendeki işleyişin de Allah’ın birliğini gösterdiği öğretilmektedir. Dolayısıyla insanları dünyada ve ahirette mutlu olmanın yollarını gösterirken hem vahiydeki hem de evrendeki ayetler üzerine düşünülmeli ve diğer insanlar da düşünmeye teşvik edilmelidir.



[1] Normalde önce belirtilen daha değerli olsa da bazı yerlerde daha değerli olanın sonra getirildiği ifadeler de vardır. Sözgelimi “Öğretmenler ve müdür geldi.” denildiğinde müdür kelimesinin sonra gelmesi, konumu nedeniyle ona verilen değerden dolayıdır.

[2] Yazıda ele alınan “denizlerde akıp giden (tecrî fi’l-bahri)” ifadesinin bu ayetteki bağlamı (litecriye fî-lbahr) gereği, ifadenin “denizlerde akıp gitmesi içinşeklindeki çevirisi tercih edilmiştir.