Kur'an’da İtaat Kategorileri: Tematik Bir Analiz

Kur'an, özgürlüğe doğrudan vurgu yapmaz. İnsanları Allah’a, elçisine ve Müslüman yöneticilerin Kur'an’a ve sünnete uygun söz ve uygulamalarına itaati teşvik eder. Böyle yapan insan aslında kendisini kula kulluktan uzaklaştırmış ve özgür kılmış olur. Bunu anlamada akıl sahipleri bir zorluk yaşamaz. Bu araştırmada Kur'an’da yer alan bazı ifade kalıplarına odaklanılmış ve itaat kategorileri ona göre oluşturulmuştur. Söz konusu kalıplar şunlardır:

1. "Allah'a itaat edin ve rasule de." ve "Allah'a itaat edin ve rasulüne de."

2. "Kim Allah ve rasulüne itaat ederse…"

3. "Allah'tan sakının ve bana itaat edin!"

4. "Allah'a itaat edin! Rasule de itaat edin!"

5. “İtaat etme!

Bu kategorilerde yer alan ayetler, Rudi Paret’in ifadesiyle “paralel pasajlar yöntemiyle”[1] ve klasik, modern dönem tefsirler ve Kur'an konulu kitapları içeren literatür bağlamında ele alınacaktır.

1.     Allah'a İtaat Edin ve Rasul(ün)e de

ancak bu ayetler bu yazıda değerlendirilmeyecektir. Bu yazıda sadece  şeklindeki ifadelerin geçtiği ayetler ele alınacaktır.

Peygambere itaat edilmesi, onun Allah'ın ortağı olmasından dolayı değil, O'nun vahyini öğretilerini insanlara bildirdiği ve uygulamada örnek olduğu içindir. Kim rasule itaat ederse, Allah'a itaat etmiş olur:[2] "De ki: Allah’a itaat edin ve rasule de. Şayet yüz çevirirlerse, bilsinler ki Allah kâfirleri sevmez." (Âl-i İmrân 3/32). Zaten Rasulullah (s) değil Allah şârîdir/hüküm koyucudur. Allahu Teala hiç kimseyi hükmüne ortak etmez (Kehf, 18: 26). Taberî'ye göre itaati istenen kimseler Necran Hıristiyanlarından bir gruptur. Şüphesiz ki onlar yakinen Hz. Muhammed’in (s) Allah'ın hak ile gönderdiği bir elçi olduğunu bilmektedirler. İncil'de bu bilgi mevcuttur.[3]

Kur'an'da faiz yeme yasağı bağlamında "Allah'a itaat edin ve rasule de, ki size merhamet edilsin." (Âl-i İmrân 3/132) denilmektedir. Faiz yiyen kimse, Allah'a ve Hz. Peygamber (s)'e itaat etmediği için Allah'ın rahmetinden nasıl uzaklaştırılıyorsa diğer hususlarda da itaat etmeyenler Allah'ın rahmetinden öylece uzaklaştırılırlar. Allah'a ve Hz. Peygamber (s)'e itaat, iman etmiş kişinin vasfıdır. İman eden kişinin itaatsizliği söz konusu olduğunda pişmanlık duyar ve tövbe eder.[4] Bu ayette faiz yasağının rahmet olduğuna da işaret vardır.[5] Razi Mutezile'ye göre rahmetin inişinin Allah'a ve elçisine itaate bağlı olduğu görüşünde olduğunu belirtir.[6]

Kur'an'da müminlere savaş sonrası ganimetlerin bölüştürülmesinin Allah'a ve Rasulüne ait olduğu, gerçekten mümin kimseler iseler onlardan Allah'tan korkmaları ve birbirleriyle aralarını düzeltmeleri istenmekte ve onlara "Allah'a itaat edin ve rasulüne de." (el-Enfâl 8/1) denilmektedir. İbn Zeyd burada Allah ve rasulüne teslim olmak gerektiğinin ve her ikisinin de istedikleri gibi hüküm verebileceklerinin kastedildiğini ifade etmektedir.[7]

Birtakım Müslümanlar Rasulullah (s) ile özel görüşme talebinde bulunuyorlar ve bunu sıkça yaptıkları için de gereksiz yere onun vaktini alıyorlardı. Bu nedenle Allahu Teala Rasulullah (s) ile görüşmek isteyenlere bir sınırlama getirdi. Onunla görüşmek isteyen müminlerden bazıları görüşmeden önce sadaka verip fakirleşmekten korktu. Allah da Hz. Peygamber (s) ile görüşmek isteyen müminleri sadaka vermekten muaf tuttu. Onlara namazı gereği gibi kılmaları ve zekâtı vermeleri uyarısında bulunulduktan sonra şöyle denildi: "Allah’a itaat edin ve rasulüne de. Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır." (el-Mücâdile 58/13).

Müslümanların ortak noktası vahiy ve Rasulullah’in (s) örnekliğidir. Müslümanlar bunu göz ardı ederlerse, aralarında anlaşmazlık çıkar ve etkinliklerini kaybederler: "Allah'a itaat edin ve rasulüne de. Birbirinizle çekişmeyin, yoksa korkuya kapılırsınız, devletiniz gider. Sabredin çünkü Allah sabredenlerle beraberdir." (el-Enfâl 8/46). Hem savaşla hem de diğer konularla ilgili emir ve tavsiyelerde Allah ve Rasulune itaat edilmelidir. Nitekim Uhud savaşındaki yenilginin nedeni, Hz. Peygamber’in (s) emirlerine okçuların itaat etmemesiydi.[8]

Allah'ım bizi sana itaat eden ve o konuda Rasulü'nü örnek alan kullarından kıl!

2.     Kim Allah’a ve O’nun peygamberine itaat ederse

Kur’an’da Allah ve rasulüne itaat birkaç şekilde ifade edilmektedir. Bunlardan birisi de kim Allah’a ve peygamberine itaat ederse biçimindedir. Bu yazıda bu kalıpla Kur’an’da yer alan dört ayet üzerinde nüzul sırasına göre duracağız.

Allah’a ve peygamberine itaat ile büyük kurtuluş arasında bir ilişki vardır:[9]Allah, yaptıklarınızı düzeltsin, günahlarınızı bağışlasın. Kim Allah’a ve O’nun peygamberine itaat ederse büyük bir kazanç elde eder.” (el-Ahzâb 33/71). Allah’a ve Hz. Peygamber (s)’e itaat emrini yerine getirenler dünyada yaşadıkları zorluklar karşısında güçlü olurlar. Bu kazançtan daha büyük olanı ise ahirette affedilenlerden ve cenneti hak edenlerden olmaktır.

Allah’a itaat, O’nun Peygamber’i kanalıyla bildirdiği dini kurallara uymaktır. Kur’an miras bölüşümünden söz eden ayetlerin ardından şöyle demektedir: "Bunlar Allah'ın sınırlarıdır. Kim Allah'a ve O’nun peygamberine itaat ederse Allah onu içinde sonsuza kadar kalacakları altlarından ırmaklar akan cennetlere sokar. İşte büyük kurtuluş budur." (en-Nisâ 4/13) Peygambere itaat de aslında onun Allah’tan getirdiği kurallara uymaktır. Bu sebeple Peygamber’e itaat, Allah’a itaatin kendisidir. Yani farklı iki itaat söz konusu değildir: “Kim peygambere itaat ederse Allah'a itaat etmiş olur. Kim de yüz çevirirse, biz seni onların üzerine koruyucu olarak göndermedik.” (en-Nisâ 4/80). “İki itaat de aynı şey ise o zaman niye tekrar edilmiştir?” şeklindeki bir soruya şöyle cevap verilebilir: Peygamber beyan edicidir. O halde Peygamber, Kur’an’daki nazari bilgileri pratiğe aktarmakta, Kur’an’ın muhataplarından bir kısmına kapalı gelen ayetleri açıklamaktadır. Ona bu görevi yüce Allah vermiştir. O halde Peygamber’in emir ve yasakları da, içtihatları da aynı şekilde bağlayıcıdır. Çünkü Peygamber’in yanılması durumunda vahiy, ona yanıldığını haber vermiş ve onu düzeltmiştir. Kur’an Hz. Peygamber (s)’e itaati emrettiği gibi onu iman edenlere örnek de göstermiştir. Örnek alınması istenen Peygamber’in yanılmaları düzeltilmemiş olursa o yanılmalar da örnek olarak gösterilmiş olur ki yüce Allah’ın yanılmaları örnek göstermesi düşünülemez.[10] Bu söylenenlerden onun içtihadî konularda ümmetine hiç danışmadan hareket ettiği gibi bir sonuç da çıkarılmamalıdır.

Şu kimseler kıyamet gününde Allah’ın rızasını kazanacak ve azaptan güvende olacak kimselerdir:[11]Kim Allah'a ve O’nun peygamberine itaat eder, Allah'tan korkar ve O'ndan sakınırsa işte kurtuluşa erenler onlardır.” (en-Nûr 24/52). Hz. Peygamber’in (s) görevi Allah’tan gelen vahyi insanlara tebliğ etmek, onu açıklamak ve insanlara rehberlik etmektir. Peygamber kimseye inancı dayatmaz. Medine’de toplumu yönetirken de görevi, toplumun huzur ve güvenini sağlamaktır. Hz. Peygamber (s) toplumun yöneticisi olması nedeniyle ancak topluma zarar veren davranışlardan dolayı suç işleyenleri cezalandırırdı. Bunu, Peygamberlik sıfatıyla yahut Allah adına değil yönetici sıfatıyla yapardı. Ancak böyle olması, bu alanda verdiği hükümlerinin vahiy sonucu olmamasını gerektirmez. Bunun dışında kalan hususlarda herkes dine uymanın yahut uymamanın karşılığını ahirette görecektir.[12]

Şu kimseler cihada gitmek konusunda mazur kabul edilirler: “Köre güçlük yoktur, topala güçlük yoktur, hastaya güçlük yoktur. Kim Allah'a ve O’nun peygamberine itaat ederse (Allah) onu altından ırmaklar akan cennetlere sokar. Kim de yüz çevirirse onu acıklı bir azapla azaplandırır.” (el-Fetih 48/17). Yani Allah’a ve O’nun Rasulü’ne itaat eden, müşriklerin Allah düşmanı olanlarıyla savaşmaya davet edildiğinde bu çağrıya olumlu karşılık veren kimseleri Allah cennetine yerleştirecektir.[13]

Görüldüğü gibi kim Allah’a ve O’nun Rasulü’ne itaat ederse, doğru yolda olacaktır ve ahirette de cennetle ödüllendirilecektir.

3.     Allah’tan korkun ve bana itaat edin

Kur’an’da on ayette peygamberlerin kavimlerine İslam’ı tebliğ ederken Allah’tan korkun ve bana itaat edin uyarısında bulundukları belirtilmektedir. Kur’an’da bu uyarı Hz. Şuayb ve Hz. Lut’tan bir, Hz. Nuh, Hz. Hud, Hz. Salih ve Hz. İsa’dan ikişer defa nakledilmektedir. Bu yazıda söz konusu ayetleri nüzul sırasına göre ele alacağız. Bu sıralama aynı zamanda belirtilen peygamberlerin risalet görevi sırasına da uygundur.

Hz. Nuh’un kavmi kendilerine gönderilen elçileri yalancılıkla suçladılar. Bunun üzerine kardeşleri Hz. Nuh onları Allah’tan sakınmaya davet etti. Ardından da onlara kendisinin güvenilir bir elçi olduğunu söyleyerek şöyle bir uyarıda bulundu: “Allah’tan korkun ve bana itaat edin.” O, bu çabasına karşılık onlardan bir şey de beklemiyordu. Ardından Hz. Nuh aynı uyarıyı onlara bir kez daha yaptı (eş-Şuarâ 26/105-110).

Hz. Nuh’unkinden farklı olarak Âd kavmi, Allah’tan korkun ve bana itaat edin şeklinde Hz. Hud’un sözünün yer aldığı bağlamda “Hud’un kavmi” şeklinde kullanılmamaktadır. Söz konusu her iki kavim de elçileri yalanlamaktaydı. Kardeşleri Hud da Hz. Nuh gibi onları Allah'tan sakınmaya çağırdı ve güvenilir bir elçi oluşuna dikkat çekti. Ardından o da “Allah’tan korkun ve bana itaat edin.” dedi. Bu uyarısının ardından o da çabasına maddi karşılık beklemediğini belirtse de aynı uyarıyı yapmadan önce Hz. Nuh’tan farklı olarak onlara şu soruları yöneltti: “Siz her yüksek yere bir alamet dikerek eğleniyor musunuz? Temelli kalacağınızı umarak sağlam yapılar mı ediniyorsunuz? Yakaladığınız zaman, zorbalar gibi mi yakalıyorsunuz?” (eş-Şuarâ 26/123-131).

Nasıl Âd kavmi yazı boyunca ele aldığımız uyarı bağlamında Hud’un kavmi şeklinde yer almadıysa, benzer şekilde Hz. Salih’in kavmi de Hz. Salih’e atfedilmeksizin Semud kavmi şeklinde müstakil olarak belirtilmektedir. Hz. Salih’in onlara söyledikleri, Hz. Nuh ve Hz. Hud’un kavimlerine söyledikleri ortak sözlerle aynıdır. Farklı olarak Hz. Salih kavmine şunları söylemektedir: “Siz burada, güven içinde bırakılacak mısınız?             Böyle bahçelerde, çeşme başlarında? Ekinlerin, salkımları sarkmış hurmalıkların arasında? (Böyle sanarak) dağları oyup ustaca evler yapıyorsunuz.” (eş-Şuarâ 26/141-150).

Konumuz bağlamında, Hz. Nuh’a olduğu gibi Hz. Lut’a da, kavmi atfedilerek belirtilmiştir. Hz. Lut’un söyledikleri önceki üç peygamberin ortak sözleri ile aynıdır. Farklı olan sözleri şöyledir: “Rabbinizin sizler için yarattığı eşlerinizi bırakıp da, insanlar içinden erkeklere mi yaklaşıyorsunuz? Doğrusu siz sınırı aşmış (sapık) bir kavimsiniz!” (eş-Şuarâ 26/160-166).

Hz. Şuayb’ın elçi olarak gönderildiği Eyke halkı da peygamberleri yalancılıkla suçlamış bir topluluktur. Semud ve Âd kavminin peygamberlerine atfen adlandırılmaması gibi Eyke halkı da Hz. Şuayb’a atfedilerek belirtilmemektedir. Önceki dört peygamberle ortak sözleri sarf eden Hz. Şuayb farklı olarak şöyle demektedir: “Ölçüyü tastamam yapın, (insanların hakkını) eksik verenlerden olmayın. Doğru terazi ile tartın. İnsanların hakkı olan şeyleri kısmayın. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın. Sizi ve önceki nesilleri Yaratandan korkun.” (eş-Şuarâ 26/176-184).

İsrailoğullarına örnek (mesel) kılınan Hz. İsa’nın (ez-Zuhruf 43/59) söz konusu uyarı bağlamında söyledikleri önceki peygamberlerin söylediklerinden oldukça farklıdır. O açık delillerle geldiği zaman onlara hikmet getirdiğini ve ayrılığa düştükleri şeylerden bir kısmını onlara açıklamak için geldiğini söylemekte ve Öyleyse Allah'tan korkun ve bana itaat edin.” demektedir. Çünkü Allah, onun da onların da Rabbidir. Öyleyse O'na ibadet etmelidirler. Zaten doğru yol da budur (ez-Zuhruf 43/63-64). Hz. İsa ondan önce gelen Tevrat'ı doğrulayıcı olarak ve onlara haram kılınan bazı şeyleri de helal kılması için gönderilmiş, onlara Rablerinden bir mucize getirmiş ve şöyle demiştir: O halde Allah'tan korkun, bana da itaat edin! Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyle ise O'na kulluk edin. İşte bu doğru yoldur." (Âl-i İmrân 3/50-51).

Sonuç olarak şöyle diyebiliriz. Yukarıdaki peygamberlerin ortak yönlerinden birisi de kavimlerinden şu talepte bulunmalarıdır: Allah'tan korkun ve bana itaat edin! Tebliğde “korkutmanın yadsınamazlığını” gösteren bu uyarı bağlamında söz konusu peygamberlerden Hz. Hud, Hz. Salih ve Hz. Şuayb’ın kavimleri o peygamberlere atfen değil müstakil olarak belirtilmiştir. Hz. İsa’nın gönderildiği kavim hariç diğer tümünün peygamberi değil peygamberleri yalanladığından söz edilmiştir. Hz. İsa ile ilgili olarak belirtilen iki ayet hariç, söz konusu uyarının tümü Şuara suresinde yer almaktadır. Bu uyarıda kısa aralıklarla iki defa bulunan peygamberler gibi Hz. İsa da iki defa aynı uyarıda bulunmaktadır ama onun uyarıları iki ayrı surede yer almaktadır.

 

4.     Allah’a itaat edin ve Rasul’e itaat edin

İnsanlar Kur’an’da beş yerde, “Allah’a itaat edin ve Rasul’e itaat edin” şeklinde bir ifade ile kurtuluşa davet edilmektedir. Bu yazıda bu lafızla yapılan itaat çağrısına dair ayetleri nüzul sırasına göre ele alacağız.

Allah’a itaat ile Rasul’e itaat, birbirinin “olmazsa olmazı”dır. Rasul’e itaat eden Allah’a itaat etmiş olur. Allah’a itaat Rasul’e de itaattir veya ona da itaati gerektirir:[14] "Ey iman edenler! Allah’a itaat edin ve rasule itaat edin ve sizden olan yöneticilere de. Eğer Allah’a ve ahirete iman ediyorsanız, hakkında ihtilafa düştüğünüz meseleyi Allah’a ve rasulüne arz ediniz. Böyle yapmanız hem daha hayırlı, hem de netice bakımından daha güzeldir." (en-Nisâ 4/59). Ayette itaat kelimesinin iki defa belirtilmesi Hz. Peygamber (s)'e itaati pekiştirmek içindir. Çünkü dini insanlara tebliğ eden ve bu konuda aracılık yapan Hz. Peygamber (s), dini tebliği konusunda Allah tarafından korunmakta ve içtihatlarında yanıldığında yanılgıları Allah tarafından düzeltilmektedir.[15]

Kur’an Allah ve Rasulü’nün emirlerine ve yasaklarına itaati şöyle vurgulamaktadır: "Ey iman edenler! Allah’a itaat edin ve rasule itaat edin de emeklerinizi boşa çıkarmayın." (Muhammed 47/33). Yani, “(Allah’a) İsyanınızla, Rabbinize nankörlükle, yaptığınız güzel işleri boşa çıkarmayın. Çünkü Allah’a karşı nankörlük, daha önce işlenmiş salih amelleri geçersiz kılar.[16]

Aslında Allah’a ve Rasulü’e itaat eden kimse, bu iyi davranışı kendi iyiliği için sergilemektedir: "De ki: Allah’a itaat edin ve rasule itaat edin! Eğer sırtınızı dönerseniz bilin ki o kendi görevinden, siz de kendi yükümlülüğünüzden sorumlu olursunuz. Ama ona itaat ederseniz, doğru yolu bulmuş olursunuz. Yoksa rasulün görevi, açıkça tebliğ etmekten başka bir şey değildir." (en-Nûr 24/54). Peygamberin görevi Allah'tan gelen vahyi insanlara tebliğ etmek, onu açıklamak ve rehberlik etmektir. Peygamber kimseye inancı dayatmaz. Medine'de toplumu yönetirkenki görevi de, toplumun huzur ve güvenini sağlamaktır. Toplumun yöneticisi olması hasebiyle ancak topluma zarar veren davranışlardan dolayı suç işleyenleri cezalandırırdı. Cezayı icra ederken bunu peygamberlik sıfatıyla yahut Allah adına değil yönetici oluşu sıfatıyla yapardı. Ancak böyle olması, bu alanda verdiği hükümlerinin vahiy sonucu olmamasını gerektirmez. Bunun dışında kalan hususlarda herkes dine uymanın yahut uymamanın karşılığını ahirette görecektir.[17]

İnsanlar Allah’a ve Rasul’e itaatten uzaklaşırlarsa kendilerine yazık etmiş olurlar: "Allah’a itaat edin ve rasule itaat edin. Eğer yüz çevirirseniz, rasulümüzün görevi açıkça tebliğ etmekten başka bir şey değildir." (et- Tegābün 64/12). Allah, Rasulü’ne onların ona itaat etmesi sorumluluğunu değil, onlara dini duyurma ve açıklama sorumluluğunu yüklemektedir.[18]

Müminler şeytana muhalefet etmelidirler çünkü o müminlerin arasına kin ve düşmanlık sokmak ister. Ama Allah'a ve rasulüne itaat etmezlerse, rasule düşen sadece apaçık bir şekilde Allah'ın emir ve yasaklarını duyurmaktır: "Allah’a itaat edin ve rasule itaat edin, (karşı gelmekten) sakının. Eğer ona sırtınızı dönerseniz bilin ki rasulümüzün görevi açıkça tebliğ etmekten başka bir şey değildir." (el-Mâide 5/92). Hidayet Allah'tandır. İnsanlar peygamberin çağrısına uymuyorlarsa peygamberlerin bunda bir suçu yoktur. Yüce Allah hidayeti bulmaları için insanlara akıl ve irade vermiş üstelik peygamberler göndermiş ve bu peygamberler onlara doğru yolu açık-seçik bir şekilde göstermişlerdir. Artık sorumluluk insanların kendilerine kalmıştır, isterlerse doğru yolu tutar ve bunun ödülünü görürler isterlerse tutmaz ve bunun cezasına katlanırlar.[19]

Sonuç olarak diyebiliriz ki insanlar Allah’a da onun rasulüne de itaat etmelidir. Aksi takdirde güzel davranışlar sergilemiş olsalar da yaptıkları ahirette onları cennete götürmeye yetmez. Müminler Allah’a ve Rasulü’ne olduğu gibi -her ikisine tâbi olan- Müslüman emir sahiplerine de itaat etmelidirler.

5.     Kur'an'da "İtaat etme!" Çağrısının Doğrudan İki Muhatabı

İtaat kelimesi Arapçada طوع kökünden türer ve boyun eğmek ve uyum göstermek anlamına gelir (Ferâhîdî, ts., II: 209). Bu yazıda, Hz. Lokman'ın oğlunun ve Rasulullah'ın "İtaat etme!" emri ile muhatap alındığı ayetler, Elmalılı Hamdi Yazır'ın (1878-1942) Hak Dini Kur'an Dili adlı eserindeki yorumları çerçevesinde ele alınacaktır. Amaçlanan şey, ikisine konan yasağın anlam çerçevesini belirlemek ve günümüz Müslümanlarının pratiğine söz konusu ayetler bağlamında projeksiyon tutmaktır.

Kur'an'ın şirk açısından itaat yasağı getirdiği kimseler, normal şartlarda en çok itaat edilmeyi hak eden anne ve babalardır. Allah insana, "ana-babasına iyi davranmasını" tavsiye etmektedir. Eğer onlar çocuklarına karşı, "hakkında bilgi sahibi olunmayan bir şeyi Allah'a ortak koşma konusunda" ısrarcı olurlarsa çocukları onlara itaat etmemelidir (Ankebut 29/8).  Aynı konuyu Kur'an, Hz. Lokman'ın dilinden de aktarmaktadır: "Eğer onlar seni, hakkında bilgin olmayan bir şeyi Bana ortak koşman için zorlarlarsa onlara itaat etme. Onlarla dünyada iyi geçin. Bana yönelenlerin yoluna uy." (Lokman 31/15). Yani "Anaya babaya da teşekkürü insana tavsiye etmiş olmamızla beraber, onlar seni bana şirk koşasın diye zorlarlarsa hiçbir ilimde yeri olmayıp, imkânsız olan şirki isnad ettirmek üzere seni sıkıştırırlarsa o konuda ikisine de itaat etme fakat onlara normal şekilde yardımcı ol. Yani günaha iştirak etmeksizin şeriatın razı olacağı iyilik ve insanlığın gerektireceği şekilde beraberlerinde bulun.[20]

Kur'an-ı Kerim'in "yaygın kanaate göre ilk" suresinde kime itaat edilmemesi gerektiği Rasulullah’a (s) şöyle ifade edilmektedir: "Hayır! Ona boyun eğme! Rabbine secde et, O’na yaklaş!" (el-Alak 96/19). Yani, "Kendini zengin gören, yalancı, canî olanı ve namazdan alıkoyan azgını dinleme! Rabbine itaat etmekte sebat eyle, secde et ve Allah'a yaklaş." (Yazır, VIII: 5962).xxx

İtaat edilmemesi gereken bir kesimin de, yalanlayıcılar olduğuna Rasulullah’ın (s) dikkati çekilmektedir: Şu halde yalanlayanlara itaat etme.” (el-Kalem 68/8). Yani o, Rabbinin gösterdiği yolda gitmeli ve yalanlayıcılara itaat etmemelidir. Gerçekleri yalanlayan, yalan çıkarmaya çalışarak yalancılık eden ve sonunda kendilerini yalanlayacak olan inkârcıları dinlememeli, tanımamalı, onu sokmak istedikleri yanlış yola girmemeli, haksızlıklarına, isyanlarına rağmen görevine, o yüce ahlâkın hayata geçirilmesine devam etmelidir. Kalem suresindeki Hz. Peygamber’e (s) dönük bu emir, özel olarak onu muhatap alsa da aklı olan herkese bir öğüttür. Yani, "Hakkı tanımayan, cezasına inanmayan inkârcıları tanıma, yalanlarına aldanmaktan, düşecekleri kötü sonuca düşmekten sakın; uyanık ve samimi ol." (Yazır, 1979,VIII: 5271).

Rasulullah (s)'a yasaklanan itaatlerden biri de sürekli yemin eden, aşağılık kimseye itaattir: “Sürekli yemin edip duran, aşağılık hiçbir kimseye itaat etme.” (el-Kalem 68/10).  O, çok yemin etmeye alışmış, eğriye de doğruya da yemin edip duran kimselerin hiçbirine itaat edilmemelidir: Yemin bir zorunluluk ve kesin bir gereklilik durumunda hakkı vurgulamak ve ortaya çıkarmak için yapılır. Çokça yemin etmek ise onu hafife almaktır (Yazır, 1979, VIII: 5272).

Kur'an-ı Kerim son peygamberden, kâfirlere itaat etmemesini ve Kur'ân ile onlara karşı olanca gücüyle büyük bir çaba içinde olmasını istemektedir: “Öyleyse inkarcılara boyun eğme ve onlara karşı onunla (Kur'an'la) büyük bir cihad ver.” (el-Furkān 25/52). O kâfirlere itaat etmemeli Furkan (Kur'an) ile onlara karşı olanca gücüyle büyük bir cihat yapmalıdır. Bu sure Mekkî olduğu için daha savaşma emri verilmeden gönderilen bu büyük cihat emri, her cihadın başıdır. Bu emre muhatap olan Peygamber’in (s) elinde Kur'ân'dan başka bir silah yok iken Kur'an mucizesi, o büyük cihadı yapmaya yeterli gelmekte ve Mekke'den başlayan bu cihat, bütün dünyaya yayılmaktadır (Yazır, 1979, V: 3601).

Rasulullah (s) sabah akşam rızasını isteyerek Rablerine yalvaranlarla beraber gönülden sabretmeli, dünya hayatının süsünü isteyerek gözlerini onlardan çevirmemelidir. Kalbi, Allah'ı anmaktan gafil kılınan, kendisinin kötü arzusuna uymuş ve işi hep aşırılık olan kimseye uymamalıdır (el-Kehf 18/28). Allah'tan korkmalı, kâfirlere ve münafıklara itaat etmemeli (el-Ahzâb 33/1), onların ezalarına aldırmamalı, Allah'a dayanmalıdır (el-Ahzâb 33/48) ancak onların sözlerine dikkat kesilip de görevini yerine getirmekten çekinmemelidir. Yalnız Allah'tan korkmalı ve O'na itaat etmelidir (Yazır, VI: 3868). Rasulullah (s), onların yaptıkları ve yapacakları eziyetleri kafasına takmamalı, onlara itaat etmemelidir. Tersine yapıp o da onlara eziyet etmeye kalkışmamalıdır (Yazır, 1979, VI: 3911).

Rasulullah (s), Rabbinin hüküm vermesi için sabretmeli, hiçbir günahkâra yahut nanköre itaat etmemelidir (el-İnsân 76/24). Yani Allah'ın  ileride vereceği hükmü gözetmelidir çünkü çekilen zahmetlerin güzel bir sonu vardır. Sabırsızlık edip de günaha veya küfre davet eden inkârcı kimseye itaat etmemelidir (Yazır VIII: 5513).

Görüldüğü gibi Kur'an, şirke çağıran, namaz kılanı engelleyen, yalanlayıcı, inkârcı ve münafık kimselere itaati yasaklamaktadır. Allah'a itaat etmeyene (gönüllü) itaat edilmez!

 

Ferâhîdî, el-Halil b. Ahmed (h. 170), Kitabu’l-Ayn, 8 c., Daru Mektebeti Hilal, yy., ts.

Yazır, Elmalılı Hamdi (ö. 1942), Hak Dini Kur’an Dili, 10 c., Eser Neşriyat, İst., 1979.

 

Kaynakça

Ebû Zehra, Muhammed. Zehratu’t-tefâsîr. 10 Cilt. Kahire: Dâru’l-fikri’l-Arabî, ts.

Elmalılı, Muhammed Hamdi Yazır. Hak Dini Kur’an Dili. 10 Cilt. İstanbul: Eser Neşriyat, 1979.

Polat, Hüseyin. Alman Oryantalistlerden Kur’an ve Tefsir Çalışmaları (Rudi Paret Örneği). Elazığ: Fırat Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Temel İslam Bilimleri, Yüksek Lisans Tezi, 2021.

Râzî, Fahruddin er-. Mefâtihu’l-gayb. 32 Cilt. Beyrut: Daru İhyai Turasi’l-Arabi, 3. Basım, 1420/1999.

Sarmış, İbrahim. Hz. Muhammed’i Doğru Anlamak. 2 Cilt. İstanbul: Ekin Yayınları, 3. Basım, 2007.

Şimşek, M. Sait. Hayat Kaynağı Kur’an Tefsiri. 5 Cilt. Beyan Yayınları, 2012.

Taberî, Muhammed b. Cerîr et-. Camiu’l-beyân fî tefsîri’l-Kur’ân. thk. Ahmed Muhammed Şakir. 24 Cilt. Beyrut: Müessesetü’r-Risale, 1420/2000.

Zemahşerî, Ebü’l-Kâsım Cârullah Mahmûd b Ömer b Muhammed. el-Keşşâf an hakâiki’t-tenzîl ve uyûnü’l-ekâvîl fî vücûhi’t-te’vîl. Beyrut: Dâru’l-Kütübü’l-’Arabî, 1407.

 



[1] Paret, Kur’an’ın anlaşılması için Kur’an’daki benzer ifade ve deyimlerin geçtiği pasajların iyi tahlil edilerek benzerlikler üzerinden ortak mesajlar çıkarılabileceğini savunmaktadır bk. Hüseyin Polat, Alman Oryantalistlerden Kur’an ve Tefsir Çalışmaları (Rudi Paret Örneği) (Elazığ: Fırat Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Temel İslam Bilimleri, Yüksek Lisans Tezi, 2021), 113.

[2] İbrahim Sarmış, Hz. Muhammed’i Doğru Anlamak (İstanbul: Ekin Yayınları, 2007), 2/508.

[3] Muhammed b. Cerîr et-Taberî, Camiu’l-beyân fî tefsîri’l-Kur’ân, thk. Ahmed Muhammed Şakir (Beyrut: Müessesetü’r-Risale, 1420/2000), 6/325.

[4] M. Sait Şimşek, Hayat Kaynağı Kur’an Tefsiri (Beyan Yayınları, 2012), 1/418.

[5] Muhammed Ebû Zehra, Zehratu’t-tefâsîr (Kahire: Dâru’l-fikri’l-Arabî, ts.), 3/1409.

[6] Fahruddin er-Râzî, Mefâtihu’l-gayb (Beyrut: Daru İhyai Turasi’l-Arabi, 1420/1999), 9/364.

[7] Taberî, Camiu’l-beyân fî tefsîri’l-Kur’ân, 13/381.

[8] Şimşek, Hayat Kaynağı Kur’an Tefsiri, 2/394.

[9] Ebü’l-Kâsım Cârullah Mahmûd b Ömer b Muhammed Zemahşerî, el-Keşşâf an hakâiki’t-tenzîl ve uyûnü’l-ekâvîl fî vücûhi’t-te’vîl (Beyrut: Dâru’l-Kütübü’l-’Arabî, 1407), 3/564.

[10] Şimşek, Hayat Kaynağı Kur’an Tefsiri, 1/482.

[11] Taberî, Camiu’l-beyân fî tefsîri’l-Kur’ân, 19/206.

[12] Şimşek, Hayat Kaynağı Kur’an Tefsiri, 3/495.

[13] Taberî, Camiu’l-beyân fî tefsîri’l-Kur’ân, 22/223.

[14] Ebû Zehra, Zehratu’t-tefâsîr, 4/1727.

[15] Şimşek, Hayat Kaynağı Kur’an Tefsiri, 1/525.

[16] Taberî, Camiu’l-beyân fî tefsîri’l-Kur’ân, 22/187.

[17] Şimşek, Hayat Kaynağı Kur’an Tefsiri, 3/495.

[18] Zemahşerî, Keşşâf, 4/594.

[19] Şimşek, Hayat Kaynağı Kur’an Tefsiri, 2/100.

[20] Muhammed Hamdi Yazır Elmalılı, Hak Dini Kur’an Dili (İstanbul: Eser Neşriyat, 1979), 6/3845-3846.