“Hz. Peygamber’e Hakarete Tepki” Retoriğine İlişkin Bir Çözümleme

Tarih 1 Nisan 2006. Şerafettin Sevencan Konya’da faaliyet gösteren Eğitim, Dayanışma ve Araştırma Vakfı’nda (EDAV) yaptığı konuşmasında şöyle demişti: “Çok uluslu 500 şirket, dünyayı paylaşıyor. Hedefleri, mevcut devlet sayısını ilk aşamada 500, sonra da 1000’e çıkarmak. Karikatür krizini çıkaranlar araç olarak Danimarka’yı seçtiler. Ardından da Müslümanları bazı kurumlara saldırttılar. Lübnan’ın başkenti Beyrut’ta Danimarka büyükelçiliğine hücum edildi. Cep telefonlarına ‘Danimarka büyükelçiliğinde Kur'an sayfaları yakılıyor!’ mesajı geçilerek provokasyonlarla eylemler şekillendirildi. Tepki gösterirken müminlere yakışan yakıp yıkmak değil, onların oyunlarını boşa çıkarmak ve ekonomik tepkiler vermektir. Peygamber’i (s) hayata yeniden davet ederek ve onu yeniden severek tepki vermeliyiz.”

Yıl 2022. Severcan’ın hâlâ haklı olduğu söylenebilir. Dünyayı idare edenler görünürde siyasetçiler de olsa arka planda belirleyici olan büyük şirketlerdir. Dünyada Apple, Tesla, Google, Twitter ve daha nice uluslararası faaliyet yürüten şirket, ülkelerin ekonomilerine birtakım müdahaleler gerçekleşirebilecek güçtedir. Hâliyle çok uluslu şirketlerin ürünlerine ambargo koyan tüketiciler aslında gayet siyasi bir tavır sergilemiş olmaktadır ve bu tür tepkiler asla küçümsenmemelidir.

İslam dünyasını rahatsız eden 12 karikatür ilk kez Danimarka'nın Jyllands-Posten gazetesinde Eylül 2005'te yayımlanmıştı. Peygamber’e (s) hakaret içerikli o karikatürlere verilen tepkilerin bazıları, ölçüsüz ve “ötekine hizmet edebilecek” nitelikteydi. Verilecek tepkiler yakıp yıkmaya dönüşmese iyi olurdu. Hele hele bazı gösterilerde “Dişe diş kana kan, intikam!” sloganlarının atılması hiç de uygun değildi. Hz. Muhammed’e (s) hakaret edildi diye Müslümanlar da tutup onların peygamberlerine mi hakaret edecek değildi. Bu tür sloganların kastının bu olmadığı ve bu sloganları atanların Hz. Âdem’den bu yana tüm peygamberlerin Müslümanların peygamberimiz olduğuna inandıkları izahtan varestedir. Ne var ki yine de tepkiler ölçülü olmalıydı.

Madem tepkilerde ölçülü olmak gerekiyor o zaman Peygamber’in (s) hanımlarına hakaret sembolü haline gelmiş, İslâm’a düşmanlığıyla tanınan yahudi şairi Kâ'b b. Eşref’in (ö. 3/624) Müslümanlarca bir suikast sonucu öldürülmesi nasıl açıklanacaktır?

Bu sorunun yanıtı bağlamında Muhammed Hamidullah’ın[1] verdiği şu bilgiler değerlidir: “Ünlü şair Kâ'b b. Eşref, babası tarafından Tayy’ların bir kolu olan Nebhânîlerden idi. Annesi ise Medine’deki Nadîroğullarındandı. Kaynakların ifadesine göre kendisi ahlâkı çok bozuk bir hâkim idi. Bedir’de Mekkelilerin uğradığı bozgundan sonra Mekke’ye gelerek Kureyşlileri desteklediğini açıklamış ve karşı saldırı için onları kışkırtmıştı. Mekke’de misafir olduğu evin hanımına sarkıntılık yapmış, yazdığı aşk şiirlerinde Medineli Müslümanlara iftira atmıştı. Oturduğu müstahkem köşkün harabeleri, günümüzde Medine’nin güneyinde hâlâ mevcuttur. Kâ'b’ın bu davranışı karşısında aralarında sütkardeşinin de bulunduğu bazı Müslümanlar geceleyin onu evine baskın düzenleyip onu öldürmüşlerdi. İbnu Sa’d, ancak bu olay üzerine Nadîroğullarının Resulullah’la (s) bir ittifak anlaşması yaptığını söyler.”

Görüldüğü gibi Ka’b’ın öldürülmesi salt onun iftira dolu aşk şiirleri nedeniyle değildir. Kendisi bu ahlaksızlığının yanında Müslümanların düşmanlarıyla ittifak yapmış ve Mekke’de İslâm karşıtı silahlı bir mücadelenin örgütleyicilerinden birisi olmuştur. Bu bağlamda İran İslâm Cumhuriyeti’nin kurucusu Rûhullah Mûsevî Humeynî’nin (1902-1989) Hint asıllı Britanyalı yazar Salman Rüşdi’nin Satanic Verses (Şeytan Ayetleri) kitabını yazmasının ardından onun öldürülmesi gerektiğine dair fetvası da gözden geçirilmelidir.[2] Onun bu fetvası dinî değil siyasidir. Müslümanların gösterdiği pek çok soylu tepkinin yanında şu ana kadar  Salman Rüşti’nin hayati bir saldırıya muhatap olmamış olması da bu fetvanın Müslümanlarca “dönemsel ve siyasi” bir karar olarak  algılandığı imasında bulunmaktadır.

Sonuç olarak Hz. Peygamber’e (s) hakarete karşı sözlü, yazılı ve fiili protestolara makul görülebileceği söylenebilir; ancak “sırf ona hakaret gerekçesiyle” ölçüyü kaçırıp ölümle sonuçlanan eylemlere azmetmek doğru olmasa gerektir. En doğrusunu Allah bilir.



[1] Hamidullah Muhammed, İslâm Peygamberi, 2. c., (çev: Salih Tuğ), İrfan Yay., İst., 1993, I, 580-581.

[2] İran yönetimi, Humeynî’nin ölümünün ardından bu fetvasıyı yürürlükten kaldırmamıştır.