Hadislerin türleri, korunması ve hadislerde dolaylı anlatım
Hadislerin türleri, korunması ve hadislerde dolaylı anlatım
Hadis, Peygamber’in (s) söylediklerini,
yaptıklarını ve onayladıklarını içerir. Neredeyse aynı anlamda kullanılan
sünnet, İslâm’da ikincil kaynak olarak kabul edilir. Bu yazıda Mehmet Görmez’in
“Hadis İlminin Temel Meseleleri” adlı eseri bağlamında hadis
kategorilerine, âlimlerin hadisleri koruma konusundaki özverili çabalarına ve
hadislerdeki dolaylı anlatım üslubunu kavrayamamanın getirdiği sorunlara dikkat
çekilecektir. Amaç, bu literatüre dair zihinlerdeki birtakım muğlaklıkları
gidermek, Peygamber’in söz ve uygulamalarının doğru anlaşılmasına katkı
sağlamaktır.
Hadisler, sağlamlık değeri
açısından kategorize edilmiştir. İsnadın her tabakasında yer alan ravi
sayısı, yalan üzerinde ittifak etmeleri aklen mümkün olmayan bir kalabalık ise
bu haber mütevatirdir. Haber herhangi bir tabakada bu niteliğini
kaybetmişse ahaddır.[1]
Bir sahâbî veya tevâtür sayısının altındaki birkaç sahâbî tarafından rivayet
edilip daha sonra özellikle tâbiîn ve tebeu’t-tâbiîn dönemlerinde yaygın kabul
gören habere meşhur, Senedinin râvi sayısı, başından sonuna kadar her tabakada
en az iki olan hadisler azizdir. Daha başka hadis kategorileri varsa da bu
kadar ayrıntı ile yetinmiş olalım.[2]
Hadislerin hatta tefsire dair
görüşlerin sened zinciriyle aktarılması kimilerine gereksiz bir uğraş
gelebilir; ancak mesele öyle basit değildir. Zira ilk döneme dayandırılması
mümkün olan rivayetler, ortaya konulan görüşler, dikkate alınmaya daha
layıktır. Dolayısıyla kötü niyetli kimselerin yanlış nakilleriyle sahih
nakilleri birbirinden ayırma çabası kıymetten uzak addedilemez. Görmez’in
naklettiğine göre sahabe döneminde Hz. Ömer (ö. 23/644) ve Hz. Ali (ö.
40/661), birisi pek bilinmeyen bir hadis rivayet ettiğinde bunu bizzat
Peygamber’den (s) işittiğine dair ikinci bir şahit getirmesini istemişler ve
böylece isnat tatbik sisteminin tohumları, bizzat sahabe döneminde atılmıştır.[3]
İbn Sîrîn[4] (ö. 110/729), “Daha önce (hadis rivayetinde)
kimse isnad sormazdı; fakat fitne çıkınca herkes bize ‘Hadisi kimden aldığınızı
açıklayın.’ demeye başladı.” demiştir.[5]
Hadisçiler, hadislerin her türlü şaibeden korunmuş olarak rivayet edilmesini
temin etmek istemişler, Peygamber’den (s) hadis rivayet ederken arada bulunan
ravileri tek tek belirtme zorunluluğu getiren isnad sistemine çok önem
vermişlerdir. Sahabeden Munakka' b. Husayn’dan gelen bir rivayete göre o şöyle
demiştir: Kur'an ile örtüşen, sünnete uygun olan hadislerden başka hiçbir hadis
rivayet etmedim. Zira Peygamber’e daha hayattayken yalan isnat ediliyordu.[6]
Yani sened zincrinin sağlamlığı ile yetinilmemeli, nakledilen haberin Kur'an
ile uyumlu olup olmadığı da kontrol edilmelidir.
Hadis koruma faaliyetlerinde
rolü olan bir ilim de Nakd-i Rical ilmidir.[7] Görmez, oryantalist Aloys Sprenger’in[8]
(1813-1893) el-İṣâbe fî temyîzi’ṣ-ṣahâbe adlı
eserin Hind baskısına yazdığı mukaddimede şöyle söylediğini belirtir: “Ne
geçmişte ne de çağdaş dünyamızda rical ilminde Müslümanların ulaştığı seviyeye
kimse ulaşamamıştır. Nakd-i Rical ilminde yazdıkları eserlerde (yaklaşık) beş
yüz bin kişinin hayatı ve tek tek her birinin (adalet ve zabt yönünden)
değerlendirmesi yer almaktadır.”[9]
Görmez, “Hz. Peygamber bana
anlattı, Resulullah bana haber verdi veya dedi ki” diye başlayan hadislerde
sahabenin, sözü Peygamber’den değil de bir başka sahabiden almış olma
ihtimalinin ortadan kalkmadığını belirtmektedir.[10]
Yine Hz. Enes[11] (ö. 93/711-12), “Bizim naklettiğimiz
hadislerin tümü Peygamber’den işittiklerimiz değildir.” demiştir. Sahabenin, “Biz
Peygamber’in zamanında şöyle yapardık.” diye başlayan sözleri de yine merfû[12] kabul edilmiştir. Zira Peygamber zamanında
yapılan bu işte bir hata olsaydı kesinlikle kendisi tarafından düzeltilirdi.
Onun yanlış bir işi görüp susması mümkün değildir,[13]
diye düşünülmüştür. Yani bazen hadis rivayetleri, aradaki sahabi belirtilmeden
aktarılmakta, bu durumda o sözün korunmuşluğunda kısmi bir değer düşüklüğü
ortaya çıkmaktadır. Ek olarak Peygamber (s) dönemindeki her sahabe
uygulamasının Resulullah (s) tarafından doğrulandığını var saymak da -destekleyici
bir unsur yoksa- hüsnüzan düzeyinde kalacaktır.
Görmez’e göre sahabeden
itibaren herhangi bir ravinin hadisi alırken (tahammül) eksik ve yanlış
işitmesi veya yanlış anlaması, başkasına naklederken (edâ) (kasıtlı veya
kasıtsız) eksik ve yanlış rivayet etmiş olması, hadisin maruz kaldığı
tehlikelerdendir. Yani sahabe de insandır, niyet iyi olsa da yanılmış
olabilir. Bu tehlikeye dikkat çeken Görmez, hadis metinlerindeki bazı sorunlara
dair kavramları sıralar: Hadis metinlerinde dil hataları işlemek (lahn),
kelimelerin dizilişini, cümlelerin sıralanışını değiştirmek (kalb), kelimelerin
hareke ve noktalama işaretlerinde hata etmek (tashif), kelime ve cümleleri
değiştirmek (tahrif), hadis metinlerinin başına, ortasına veya sonuna bir
kelime veya cümle ilave etmek (idrac), daha sika (güvenilir) bir raviye muhalif
olarak bir hadisi bazı ilavelerle rivayet etmek (ziyade), mana ile rivayet
edilen hadisin Peygamber’in (s) meram ve maksadını tam olarak yansıtamaması.
Hadisçiler geliştirdikleri metodoloji/yöntem bilimi içinde bütün bu tehlikeleri
tespit etmiş, onların çözümü için ayrı ayrı ilim dalları kurmuş ve bu alanlarda
ilim adamları yetiştirmişlerdir. Böylece bu problemlerin tamamını olmasa da
büyük bir kısmını ortadan kaldırmışlardır.[14]
Dolaylı anlatım, bir hakikati
açık ifadelerle değil de dil sanatlarına başvurarak dolaylı olarak ifade etmek
şeklinde tanımlanabilir. Ebû
Dâvûd[15] (ö. 275/889) rivayetine göre Peygamber (s),
“Sizi yüzünüze karşı öven meddahlarla karşılaşırsanız yüzlerine toprak
saçınız.” buyurmuştur. Arapçada “yüze toprak serpmek” tabiri, kişiye
istediği şeyi vermeyip, ondan yoksun bırakmak demektir. Zemahşerî (ö. 538/1143)
“Yüzüne toprak serpin.” ifadesinin mecaz olduğu, bu ifadenin “Onu mahcup edin.”
şeklinde anılaşılması gerektiği yorumunu yapmıştır.[16]
Görmez’in bu iki âlimden aktarımı; Arapçada mecazları, temsilleri vs. bilmeyenlerin
yanlış hadis yorumlarında bulunabildiklerini göstermektedir.
Yetersiz dilbilgisinin
hadisleri anlama sorununa neden olduğuna ilişkin Görmez’in verdiği diğer bir
örnek, sahabeden Ebû Saîd el-Hudrî’ye (ö. 64/683) ilişkindir. O, vefat etmeden
önce yeni elbiselerini isteyip giymiş, nedeni sorulunca şöyle demiştir: “Çünkü
Resulullah şöyle buyurmuştur: Ölen kimse, içinde öldüğü elbiselerle diriltilecektir.”
Oysa hadisteki siyab kelimesinden elbise değil, “amel” kastedilmiştir. Buna göre
herkes dünyada işlediği amellerle diriltilip haşrolunacaktır. Nitekim
Hz. Âişe (ö. 58/678), Ebû Saîd’in bu hadisi yanlış anladığını, Peygamber’in bu
sözüyle ölenin amelini kasettiğini ifade emiş ve arkasından, “insanların
elbisesiz olarak haşroluncağıına dair hadisi” okumuştur.[17]
Görüldüğü gibi hadis âlimleri;
hadisleri tasnif ederken özenli davranmış, rivayetleri senedleriyle birlikte
aktarmış ve senedlerde yer alan kişilerin doğru nakletme yeteneğini sorgulamış,
hadis rivayetlerinin aktarımında rivayetin Peygamber’e (s) doğrudan ya da
dolaylı olarak dayandırılmasını da tespit etmeye çalışmış ve hadis rivayet
edilirken düşülen yanlışları tasnif etmişlerdir. Bu yanlışlardan birisi de
dildeki mecaz, temsil vb. edebi sanatları bilmemekten kaynaklanmaktadır.
22.10.2020 Haksöz Haber
[1]
Bazı bilginler İslâm’ın inanç esaslarını bazıları da ağır had cezalarını ahad
haberler üzerine bina etmenin doğru olmadığını savunmuşlardır bk. Mehmet
Görmez, Hadis İlminin Temel Meseleleri (Ankara: Otto Yayınları, 2014),
76.
[2]
Bir kısmını TDV İslâm Ansiklopedisi’nden aktardığımız bu kategorilerin
dışındaki hadis tanımlamaları için aynı eserdeki “hadis” maddesine bakılabilir.
[3] Görmez,
Hadis İlminin Temel Meseleleri, 71.
[4] Rüya
tabiriyle tanınan hadis ve fıkıh âlimi, tâbiî.
[5] Görmez,
Hadis İlminin Temel Meseleleri, 60.
[6] Görmez,
Hadis İlminin Temel Meseleleri, 71, 68.
[7] Kaynaklarda
bu ilmi ifade etmek üzere “rivayeti kabul veya reddedilecek râviler ilmi”
(ma‘rifetü men tükubbile rivâyetühû ve men türaddü), “sağlam ve zayıf râviler
ilmi” (ilmü’s-sikāt ve’d-duafâ’), “zayıf ve terkedilmiş râviler ilmi”
(ilmü’d-duafâ’ ve’l-metrûkîn), “râvilerin sahip olması gerekli olan nitelikler
ilmi” (ma‘rifetü evsâfi’r-ruvât), “râviler terazisi ilmi” (ilmü mîzâni’r-ricâl)
ve “ricâl tenkidi ilmi” (ilmü nakdi’r-ricâl) gibi adlar da kullanılmıştır bk. Emin
Âşıkkutlu, “Cerh ve Ta`dil”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi
(Erişim 10 Temmuz 2020).
[8]
Avusturyalı oryantalist ve İslâm tarihçisidir.
[9] Görmez,
Hadis İlminin Temel Meseleleri, 75.
[10] Görmez,
Hadis İlminin Temel Meseleleri, 60.
[11] Hz.
Peygamber’e hizmetiyle tanınan ve en çok hadis rivayet eden sahâbîlerden biri.
[12] Hz.
Peygamber’e nisbet edilen söz ve haber.
[13] Görmez,
Hadis İlminin Temel Meseleleri, 61.
[14] Görmez,
Hadis İlminin Temel Meseleleri, 67.
[15] Kütüb-i
Sitte’den biri olan es-Sünen’in müellifi, muhaddis.
[16] Görmez,
Hadis İlminin Temel Meseleleri, 102-103.
[17] Görmez,
Hadis İlminin Temel Meseleleri, 103.