Dışlama Kolaycılığı ya da Adaletten Uzaklaşmak
Dışlama Kolaycılığı ya da Adaletten Uzaklaşmak
Ümmetin derdiyle dertlenen bazı kimseleri dışlamak
isteyenlerin bulduğu kolay yollardan birisi, onları Haricilikle suçlamalarıdır. Diğer bir suçlama yolu da onları neo-Mu`tezili ilan etmektir. “Neo” eki Mu`tezili kelimesinin
Arapça oluşu nedeniyle yeterince iticilik çağrıştırmamasından
kaynaklanmaktadır. Benzer bir durum ıslahatçı ekol için de geçerlidir. Bu ekol ile arası iyi olmayanlar “Onlar reformcu!” der geçer. İngilizce bir kelimenin seçilmesiye “dışlama”
sağlanmıştır. Hâlbuki ıslahatçı ile reformcu kelime anlamlarıyla aynı anlama
işaret eder. Bu yazıda Ebû Hanîfe’nin
(80/150 - 700/767) siyasi yönü üzerinde durulacak, ona olan sevginin günümüzde “dışlama”
konusu edilmemesine nasıl etken olduğu üzerine durulacaktır. Yani eleştiri
konusu yapılacak şey, kişileri severken ya da
dışlarken ilkesel bir tutum takınılmamasıdır.
İranlı veya Türk olduğu söylenen Ebû Hanîfe, Kûfe'de
doğdu. Yetiştiği Kûfe kenti ve bütün
Irak bölgesi İslâmî olsun olmasın birçok düşüncenin, inanç gruplarının
bulunduğu, itikatla ilgili hararetli tartışmaların yaşandığı rey ehlinin
yerleştiği bir yerdi. O hiçbir fırkaya bağlanmadan aktif bir şekilde olmasa da
döneminin siyasî hareketlerine katıldı. Hayatının bir kısmı Emevilerin bir kısmı da Abbasîlerin hâkimiyetinde geçti. Her iki dönemde de siyasal
otoriteye karşıydı. Derslerinde fırsat buldukça iktidarı eleştirdi. Her iki
siyasal iktidar da ondan şüphelendi; ancak onu kendi taraflarına çekmek, halkın
gözündeki itibarından faydalanmak için ona kadılık görevi teklif ettiler. Ne
var ki Ebû Hanîfe’nin yanıtı hep olumsuzdu.
Ebû Hanîfe, Abbasî yönetimi ile hiçbir zaman
uzlaşmadı. Ticaretten kazandığı helal rızıkla ilmini destekledi. Hatta o, Zeyd
b. Ali'nin (ö. 122/740) imamlığına zımnen biat
etmişti ve onun için şöyle diyordu: “Zeyd'in çıkışı (Hişâm b. Abdülmelik'e
isyanını kastediyor.) Rasûlullah'ın Bedir günündeki çıkışına benziyor.” Ebû
Hanîfe, İmam Zeyd'e on bin dirhem yardımda bulunmuş ve elçisine: “Benim özrümü
ona anlat.” demişti.
Hz. Ali'nin torunlarından Muhammed en-Nefsü'z-Zekiye (ö.
145/762) ile kardeşi İbrahim'in Abbasîlere isyan etmeleri ve şehit olmaları
karşısında Ebû Hanîfe Irak'ta açıkça
iktidarı eleştirmiş,[1] bu yüzden de kırbaçlatılmış, işkence görmüş ve
hapsedilmişti. Ebû Hanîfe’nin suçu (!) alenen halkı Ehl-i Beyt'e yardıma
çağırmaktı. Her gün hapiste ona başkadı olması teklifi yapıldı, o her defasında
reddetti. Ebû Hanîfe'nin cenaze namazına Abbâsî Halifesi Mansûr dâhil elli bin
kişi katıldı. Bugünden bakıldığında Ebû Hanîfe’nin İslâm ülkesi (dârülislâm) ve “küfür
rejimi” veya “Müslümanlarla savaş halinde olan ülke tanımı” (dârülharp) oldukça
radikal unsurlar içeriyordu. Ona göre, bir İslam ülkesinin darü'l-harbe
dönüşmesi için üç şart vardı: 1- Dârülharp ile bitişik olması. 2- İçinde İslam
ahkâmının uygulanmaması. 3- Halkının güvenliğinin kalmaması. Ebû Hanîfe, İslâm
hükümlerinin hâkim olmadığı bir ülkeye (dârülharbe) izinli giren bir Müslümanın faiz almasını da câiz
görürdü; çünkü ona göre orada İslâmî hükümler tatbik edilmediğinden, Müslümanın
düşman rızasıyla onların mallarını alması caizdi.
Yazının girişinde söylenenlere geri dönülecek olursa
niyet “dışlamak” ise Ebû Hanîfe’yi de dini siyasallaştırmakla (Sanki dinin
siyasal yönü yokmuş gibi!) ve Haricilikle hatta “haramı helal kılmakla”
suçlamak mümkün olabilir. En iyisi mi gerek uzak gerekse yakın tarihteki
öncü kimseleri okurken onlara (negatif) etiketler vurmaktan uzak durmak ve
onların vahye uygun yorumlarından faydalanmaktır. Değerlendirmelerin ölçüsünü sevilenlere ve uzak durulanlara göre ayrı
ayrı işleterek adaletten uzaklaşılmamalıdır. Farklı eğilimlere sahip kesimlerle
doğrular üzerinde birlikte hareket edilmelidir. Yanlışlar, “medeni
ölçüler” içinde dile getirilip düzeltilmelidir. Aksi takdirde bir avuç
Siyonistin ve müttefiki Ehl-i Salib’in savletini kırmak nasıl mümkün olur?
[1]
İslâm âliminin iktidarla tek ilişki tarzı açık eleştiri olmak zorunda değildir.
Söz gelimi hayatının yarısını Emevîler yarısını Abbâsîler devrinde geçiren İmam
Mâlik (ö. 179/795), kendi dönemindeki siyasî olaylardan uzak durmuş, mevcut
yöneticilere de karşıtlarına da açık bir destek vermemiştir.