Bilim, Felsefe ve Tanrı Üzerine

Bilim, felsefe ve Tanrı üzerine kafa yoran Caner Taslaman; Modern Bilim Felsefe ve Tanrı adlı eserinde izafiyet teorisi ile zaman anlayışında gerçekleşen devrimci değişikliği ve bunun Tanrı-evren ilişkisi ele alınırken ne katkılar sağlayabileceğini, insan bilincinin yapay zekâlarla taklidinin imkânını da içeren önemli tartışmalar hakkında ilgi çekici açıklamalar yapmaktadır. Taslaman’ın söz konusu kitabında yanıtlarını sergilemeye çalıştığı soruların bir kısmı şu çerçevededir: “Tanrı’nın zaman üstü oluşu ne anlama gelir? Evrende aynı sebeplerin hep aynı sonuçları belirlediği determinist bir yapı mı hâkimdir? Bilinç, maddeye indirgenebilir ve yapay zekâya kazandırılabilir mi? İnsan deyince onun illa da beden ve ruhtan oluştuğunu kabul etmek mi gerekir? Bedenden ayrı bir cevher (ruh) kabul etmemenin doğal sonucu yeniden yaratılışı inkâr mıdır?” Bu yazıda söz konusu sorulara Taslaman’ın cevapları, büyük oranda betimleme yöntemiyle ortaya konulacak ve zaman zaman konuyla ilişkili görülebilecek birkaç kaynağa daha referansta bulunulacaktır.

Tanrı’nın Zaman Üstü Oluşu

Taslaman’a göre zaman mutlak değildir. Bunun anlaşılması din felsefesi açısından önemli soruların  cevaplanmasına da yardımcı olur.[1] Sözgelimi, “Tanrı insanları yaratmak için niye 15 milyar yıl bekledi?” gibi sorular pek anlamlı değildir; çünkü zamanı mutlak gören bir anlayışla sorulmuştur,  15 milyar yıllık zaman başka bir boyutta bizim için birkaç saniyenin önemsizliği kadar önemsiz olabilir.[2] Zamanın izafiliği gösterildikten ve bu evrene aşkın bir varlıktan (Tanrı) bu evrenin zamanına bağımlıymış gibi konuşmanın hatalı olduğu anlaşıldıktan sonra bu tarzdaki sorular anlamsızlaşmıştır.[3]

Tanrı’yı zaman üstü veya zamansız olarak tarif eden yaklaşımların savunulmasına güç veren[4]  “baştan” ve “her an” arasındaki zaman farkının önemsizleştiren izafiyet teorisine[5] dayanılarak evrenin başlangıç anının sadece maddi evrenin değil, aynı zamanda zamanın da başlangıcı olduğu söylenebilir çünkü uzay ve zaman ayrılmaz bir bütündür.[6] Bu teori, dünyanın ve insanların özel bir yere sahip olduklarını göstermediği gibi bazı insanların kabirlerinde duruş süresinin Tanrısal hikmetini de göstermez; fakat bu teoriyle dünyanın ve insanların yerinin özelliğine karşı getirilen argümanların yanlışlığı ve binlerce yıl kabirlerde bekleyen insanlarla ilgili soruların zaman hakkındaki yanlış kavramlaştırmaya dayandığı gösterilebilir.[7] Yani ilk insandan bu yana İslâm’a karşı çıkan inkârcıların kabirlerinde kalış süreleri yaşayan insanlar için söz konusu olan zamanla hesaplanmak zorunda değildir. Orada zaman olmayabilir ya da farklı işliyor olabilir.

Newton fiziğinin[8] takipçisi olan bir kimse şu soruyu sorabilir: “Tanrı evreni yaratmadan önce ne yapıyordu?” İzafiyet teorisine[9] göre ise evrenin başlangıcından önceki zamanlar tanımsız olduğu için Taslaman, burada neyin gerçekleştiğini sormayı anlamsız bulur.[10] Tanrı’nın zamansızlığı[11] görüşüne karşı ileri sürülen görüşler bile Tanrı’nın bu evrenin zamanı ile aynı şekilde akan bir zamana tabi olmadığı konusunda hemfikirdir.[12] Tanrı, zaman üstü diye düşünülürse Tanrı’nın geleceği bilmesi ile belirlemesi arasında olduğu düşünülen paradoks konusunda yeni açılımlar sağlanabilir.[13] Yani zaman üstü olan (Tanrı), bizim bilme konusundaki sınırlılığımızdan beri olunca O’nun “bilme” sorunundan da uzak olacağı sonucu ortaya çıkmaktadır.

Sebep-Sonuç İlişkisi

Alman felsefesinin kurucu isimlerinden Immanuel Kant (1724-1804) ve onun döneminin birçok filozofu, Newton fiziğinin etkisindeydi. Bu fizik anlayışına göre evrende aynı sebeplerin hep aynı sonuçları belirlediği determinist bir yapı hakimdir;[14] fakat 20. yüzyılda maddi evrenin objektif indeterminist yapıda olduğu iddia edilmeye başlandı. Karl Werner Heisenberg (1901-1976), kuantum teorisine dayanarak Ilya Prigogine (1917-2003) ise kaos teorisi[15] bağlamında evrenin objektif indeterminist yapıda olduğunu savundu.[16] İndeterminist bir evrende alternatiflerin oluşması mümkündü.[17] Sir Karl Raimund Popper (1902-1994) da determinizme karşı indeterminizmi tercih ediyordu; ancak ona göre her ikisi de test edilemeyecek metafizik doktirinlerdi.[18] Yani İslâmî terimlerle söyleyecek olursak evrendeki her şeyin bir kadere bağlı olduğu da kısmi özgürlüklerin mevcut olduğu da bir kabuldür. Bunlardan ilahî adalete en uygun olanı elbette ki ikincisidir. Kaderin ve kulun fiillerindeki özgürlük alanının nerede başlayıp bittiği bilinemez. Bu bilinemezlik de hayatın devamı açısından bir nimettir.

Taslaman, determinist bir evrende özgür iradenin olamayacağını Kant’ın antinomisinde (çatışkı) olduğu gibi savunanların, her şeyin belli olduğu bir durumda özgür iradenin varlığından bahsedilemeyeceğini söylediklerini belirtir.[19] Benzer şekilde Jean Satune’nin (1963-) ifadesiyle tek başına bizi gerçekliğe ulaştıramayacak olan bilimin[20] de özgür irade sorununa yapabileceği  bir katkı yoktur. Bu sorun metafiziktir ve metafiziksel tercihlerle ilişkilidir.[21]

Teistlerin, Tanrısal irade ile insan iradesi arasındaki sınırı çizmek ve bunu yaparken insanın sorumluluğunu ve tanrısal uluhiyeti uzlaştırmak gibi bir güçlükle karşı karşıya olduğunu belirten Taslaman’a göre ateistler, bir güçlükle karşı karşıyadır. O da kendinden bağımsız fiziki şartların belirlediği maddi bir varlık olan insanın bu fiziksel belirlemeye rağmen ne kadar ve ne şekilde özgürlüğünden bahsedilebileceği gibi çözülmesi imkânsız gözüken bir güçlüktür.[22]

Materyalist bir ontolojinin kabul edildiği bir evrende hep belli sebepler belirli sonuçları belirleyeceğinden herhangi bir özgür sebebin (Özgür iradenin varlığı özgür sebepler anlamına gelir.) varlığına dair iddianın, mantıksal açıdan rahatlıkla saçmalığa indirgenebileceğini düşünen Taslaman;[23] Isaac Newton’un (1642-1726/27), bildiklerinden yola çıkarak ontolojik determinist bir evren modellediğini belirtir. “Belirsizlik” görüşünün nedensellik ifadesinin gözden geçirilmesine imkân tanıdığı Heisenberg[24] ise bilmediklerinden (belirsizliklerden) yola çıkarak ontolojik indeterminist bir evren öngörmüştür.[25] İkincisinin anlayışı ilkine göre daha özgürlükçü görülebilir. 

Bilinç ve Yapay Zekâ

Bilincin, beynin üstün-sıvı ya da bir üstün-iletken özelliği göstermesine bağlı olarak oluştuğu ileri sürülmüşür.[26] İnsan zihninin materyalist naturalist paradigma içerisinde açıklanamayan en önemli özelliğinin bilinç olduğunu söyleyen Taslaman’a[27] göre maddi süreçlere indirgenemeyen bilincin[28] maddeye indirgenmesindeki imkânsızlık, materyalizm için en önemli problemdir. Bu problem yüzünden bazı materyalistler, bilincin varlığını inkâr etme yoluna gitmişlerdir.[29]

Taslaman; fizikte maddeden, kütleden, uzaydan, zamandan ve enerjiden bahsedildiğini belirtir. Oysa ki renk algılarımızın veya duygularımızın bunların cinsinden ifadesi mümkün değildir. Bu ise bunların maddeye indirgenememesi ve bilinç hallerimizin bilimin objesi olamaması demektir. Bilinç odasına bizden başka kimse giremez hatta bizim bilinç odasına girdiğimize dair metafor bile yanıltıcı olabilir; çünkü içine girebileceğimiz bir mekân yoktur. Üç öğe (kendim, içeri girme eylemi ve içeri  girilen mekân) arasında bir ayrım mümkün değildir.[30]

Bilinç halleri, maddeye indirgenemez yani matematiksel olarak ifade edilemez. Bu, yapay zekâların -insanlardan çok daha iyi satranç oynasalar da- hiçbir zaman bilinçli olamayacakları anlamına gelir.[31] İngiliz matematiksel fizikçi, matematikçi ve bilim felsefecisi Sir Roger Penrose’un (1931-) gösterdiği gibi matematiksel anlayışın kendisi bile matematikleştirilememektedir. Bu ise insan zihnini maddeci yaklaşımları anlamada en çok umut bağlanan yapay zekâların hiçbir zaman insan zihnini taklit edememesi demektir; çünkü matematikleştirilemeyen şey, bilgisayarlara yüklenemez bunlar insan zihninin maddi süreçlerle anlaşılmasının imkânsız olması demektir.[32]

Taslaman’ın belirttiğine göre Davranışçı Ekol,[33] metodolojisi öznel olanın bilimsel olamayacağını düşünür çünkü bilimsel araştırmanın konusu nesnel olmalıdır.[34] Oysa acı çekmeden acı çekiyormuş gibi bağırabiliriz veya bir şeyi beğenmeden beğendiğimizi ifade edebiliriz.[35] Yani kişinin bilinci, hissettiğinin tersini yapabilir ve kendisini farklı yansıtabilir.

Cevher Tartışmaları ve Ahiret

Tanrının isterse tek cevherle (beden) de iki cevherle (beden ve ruh) de insan doğasında özgür iradeyi gerçekleştirebileceğine inanmanın teist dinlerin her şeye kudreti yeten Tanrı inancı ile uyumlu olduğunu belirten Taslaman,[36] ne Eski Ahit’te ne yeni Ahit'te ne de Kur'an'da cevher kavramının geçtiğine dikkat çeker.[37]

Taslaman’a göre Kur'an'daki kimi ayetler dualist yaklaşımı ve karşıt fikrini benimseyenler arasında tartışma konusu olmuştur. Bu ayetlerden birisi şöyledir: “Allah, ölümleri anında canları alır. Ölmeyenin de uykusunda. Böylece hakkında ölüm hükmü verdiklerini tutar diğerini ise belli bir süreye kadar salıverir. Şüphesiz bunda düşünen bir topluluk için ayetler vardır.” (ez-Zümer 39/42). Diğer yandan dualizme karşı çıkanlar, hayallerinde canlandırdıkları durumla bu ayeti yorumlayanların yanlış sonuca vardıklarını söylerler. Onlara göre bu ayetten çıkarılacak anlam, ölümle uyku arasındaki kısmi benzerlik bulunduğu ve Allah'ın bir lütfu olarak insanın uykudan sonra sanki dirilir gibi uyanacağıdır.[38]

Acaba insan tek cevher (salt beden) mi yoksa iki cevherin (ruh ve beden) bilemişimi midir? Taslaman’a göre kutsal metinlerdeki ifadeler, bu iki görüşten birini tercihi mecbur etmemektedir.[39] Teist dinlerin kutsal metinlerinde yeniden yaratılış, bütün insanların Tanrı’nın kudreti ile yaratılacağı söylemi ile aktarılır. Ruhun ölümsüzlüğü sayesinde insanların yeniden yaratılacağı şeklinde ifadelere rastlanmaz.[40] Tanrıya vurgu yapmadan ruhun ölümsüzlüğünü savunan öğretiler, birbirinden farklı iki cevher'in nasıl ilişkiye geçtiklerini hem ruhların nasıl bedenlere girdiklerini hem de nasıl maddi bedenle bir bütünmüş gibi etkileşimde bulunduklarını izah edemez.[41] Bir teistin ise Tanrı’nın yaptıklarını yapabileceklerinin teminatı olarak görmesi, yeniden yaratılışın imkânına dair inanca sahip olmasını mümkün kılmaktadır.[42]De ki: Onları ilk kez yaratan diriltecek. O her yaratmayı bilendir.” (Yâsîn 36/78).

Yeniden yaratılışın savunulabilmesi için insan doğasının madde dışı bir cevher içermesi gerektiği iddiasını yanlış bulan Taslaman’a göre teizmin eskatolojik anlatımları Tanrı’nın bilgisine ve kudretine bağlanarak temellendirilir. Yeniden yaratılış için Tanrı, ayrı bir cevher yaratmaya muhtaçmış gibi bir yaklaşım, teist teolojinin en merkezi inançlarından olan “Tanrı’nın kudretinin sınırsızlığı” ile çelişkili olacaktır. Tanrı’nın merkezde olmadığı Hint düşüncesi açısından ruhun ayrı bir cevher olmaması, sistemin çöküşü anlamına gelecek olsa da yeniden yaratılışın, ruhun ezeliliği gibi ruhun sıfatlarına değil de Tanrı’nın sıfatlarına bağlandığı teizm için bir sorun olmayacaktır.[43]

Sonuç

Görüldüğü gibi zaman mutlak değildir ve Tanrı, zamanın içinde değil üstündedir. Bu, evrenin oluşum sürecinin Tanrı değil, insan açısından uzun olduğu anlamına gelmektedir. Dolayısıyla “Tanrı evreni yaratmadan önce ne yapıyordu?” sorusu pek de anlamlı değildir.

Newton fizik anlayışına göre evrende aynı sebeplerin hep aynı sonuçları belirlediği determinist bir yapı hakimdir. Bu anlayış karşımıza özgür irade sorununu çıkarmaktadır. İnsanın bilmediklerinin çokluğu nedeniyle insan açısından kısmen indeterminist bir evren anlayışı, özgür iradeye bir kapı aralamaktadır.

Bilincin maddeye indirgenememesi ve matematikleştirilememesi, yapay zekâya bir bilincin yüklenebilmesini imkânsızlaştırmaktadır. Nesnel olanı inceleyen bilimin öznel olan bilinci ele alması ve bu konuda söz söylemesi olası görünmemektedir.

İnsanın beden ve ruh şeklinde iki cevherden oluştuğu görüşü, teistik inanç sahiplerinin illa da inanması gereken bir şey olmasa gerektir. İnsanın beden ve ruhtan oluştuğu ya da sadece canlı bir bedenden ibaret olduğu yaklaşımı, din açısından bir sorun teşkil etmeyebilir. Allah’ın insanları ölüm sonrası tekrar diriltmesi, ruh olmadan da mümkündür. O’nun her şeye gücü yeter ve O, en doğrusunu bilendir.

 

Kaynakça

Einstein, Albert. Benim Sözlerimle Dünya. çev. Ozan Karakaş. İstanbul: Alfa Yayınları, 2016.

Reichenbach, Hans. Kuantum Mekaniğinin Felsefi Temelleri. çev. Deniz Ölçek. İstanbul: Alfa Yayınları, 2014.

Taslaman, Caner. Kuantum Teorisi Felsefe ve Tanrı. İstanbul: İstanbul Yayınevi, 15. Basım, 2015.

Taslaman, Caner. Modern Bilim Felsefe ve Tanrı. İstanbul: İstanbul Yayınevi, 12. Basım, 2015.

Zohar, Danah. Kuantum Benlik. çev. Seda Kervanoğlu. İstanbul : Sarmal Yayınevi, 1998.

 



[1] Caner Taslaman, Modern Bilim Felsefe ve Tanrı (İstanbul: İstanbul Yayınevi, 2015), 21.

[2] Taslaman, Modern Bilim Felsefe ve Tanrı, 21.

[3] Taslaman, Modern Bilim Felsefe ve Tanrı, 64.

[4] Taslaman, Modern Bilim Felsefe ve Tanrı, 59.

[5] Taslaman, Modern Bilim Felsefe ve Tanrı, 60. İzafiyet teorisine göre önceki olaylar sonrakileri belirler ve gelecek hakkında Bu yüzden öngörüde bulunmak mümkündür. Bu teoriyle insan zihninden bağımsız olarak evrende düzen olduğu ve matematiksel formüller ile bunun açıklanabileceği ortaya konulur bk. Taslaman, Modern Bilim Felsefe ve Tanrı, 54, 55.

[6] Taslaman, Modern Bilim Felsefe ve Tanrı, 58.

[7] Taslaman, Modern Bilim Felsefe ve Tanrı, 65.

[8] Marx'ın tanımladığı tarihin değişmez yasaları, Darwin’in kör evrimci mücadelesi ve Freud'un karanlık insan ruhunun şiddetli güçleri, ilhamlarını büyük ölçüde Newton’un fizik kuramından alır bk. Danah Zohar, Kuantum Benlik, çev. Seda Kervanoğlu (İstanbul : Sarmal Yayınevi, 1998), 14.

[9] Einstein, izafiyet teorisinin gördüğü ilgiyi anlaşılmaz bulmuştur. Bununla birlikte izafiyet teorisinin kuramsal fiziğin ilerlemesinme köstek olduğu kanaatinde değildir. bk. Albert Einstein, Benim Sözlerimle Dünya, çev. Ozan Karakaş (İstanbul: Alfa Yayınları, 2016), 297, 302.

[10] Taslaman, Modern Bilim Felsefe ve Tanrı, 58.

[11] Yani zamanla kayıtlı olmadığı.

[12] Taslaman, Modern Bilim Felsefe ve Tanrı, 59.

[13] Taslaman, Modern Bilim Felsefe ve Tanrı, 62.

[14] Mucizelerin imkânını temellendirmek isteyen Hüccetü’l-İslâm Ebû Hâmid el-Gazzâlî (ö. 505/1111), neden sonuç ilişkisinin gerekliliğine karşı çıkmıştır bk. Caner Taslaman, Kuantum Teorisi Felsefe ve Tanrı (İstanbul: İstanbul Yayınevi, 2015), 125. David Hume da neden ile sonuç arasında mantıki bir zorunluluk olmadığı düşüncesindedir bk. Taslaman, Kuantum Teorisi Felsefe ve Tanrı, 140.

[15] Kaos teorisi; yapısal olarak bir fizik teorisi ya da matematiksel bir tümevarım değil, fiziksel gerçeklik parçalarının bir bütün olarak eğilimini açıklamaya yarayan bir yöntemdir.

[16] Taslaman, Modern Bilim Felsefe ve Tanrı, 138.

[17] Taslaman, Kuantum Teorisi Felsefe ve Tanrı, 78.

[18] Taslaman, Kuantum Teorisi Felsefe ve Tanrı, 77.

[19] Taslaman, Modern Bilim Felsefe ve Tanrı, 139.

[20] Taslaman, Kuantum Teorisi Felsefe ve Tanrı, 87.

[21] Taslaman, Modern Bilim Felsefe ve Tanrı, 140; Taslaman, Kuantum Teorisi Felsefe ve Tanrı, 238.

[22] Taslaman, Modern Bilim Felsefe ve Tanrı, 63.

[23] Taslaman, Modern Bilim Felsefe ve Tanrı, 72.

[24] Hans Reichenbach, Kuantum Mekaniğinin Felsefi Temelleri, çev. Deniz Ölçek (İstanbul: Alfa Yayınları, 2014), 20.

[25] Taslaman, Modern Bilim Felsefe ve Tanrı, 86.

[26] Zohar, Kuantum Benlik, 86.

[27] Taslaman, Modern Bilim Felsefe ve Tanrı, 116-117.

[28] Taslaman, Modern Bilim Felsefe ve Tanrı, 145.

[29] Taslaman, Modern Bilim Felsefe ve Tanrı, 117.

[30] Taslaman, Modern Bilim Felsefe ve Tanrı, 119-120.

[31] Taslaman, Modern Bilim Felsefe ve Tanrı, 124.

[32] Taslaman, Modern Bilim Felsefe ve Tanrı, 145.

[33] Bilinç hallerinin değil, davranışların, gözlenebilir durumların incelenmesi gerekliliğini savunan psikoloji kuramı.

[34] Taslaman, Modern Bilim Felsefe ve Tanrı, 145.

[35] Taslaman, Modern Bilim Felsefe ve Tanrı, 121.

[36] Taslaman, Modern Bilim Felsefe ve Tanrı, 140-141.

[37] Taslaman, Modern Bilim Felsefe ve Tanrı, 133.

[38] Taslaman, Modern Bilim Felsefe ve Tanrı, 134.

[39] Taslaman, Modern Bilim Felsefe ve Tanrı, 135.

[40] Taslaman, Modern Bilim Felsefe ve Tanrı, 142.

[41] Taslaman, Modern Bilim Felsefe ve Tanrı, 142.

[42] Taslaman, Modern Bilim Felsefe ve Tanrı, 144.

[43] Taslaman, Modern Bilim Felsefe ve Tanrı, 147.