A‘râf suresi bağlamında tevhid ve adalet mücadelesi: Hz. Şuayb örneği -1-

Şuayb peygamberin adı,[1] Kur'an’ın dört suresinde (A‘râf, Hûd, Şuarâ ve Ankebut) toplam on bir defa geçmektedir. Bu yazıda sadece A‘râf suresinde Hz. Şuayb’a dair kısmın (A‘râf 7/85-93) ilk üç ayeti ele alınacaktır. Amaç, o dönemden bugüne tevhid ve adalet mücadelesi açısından bir projeksiyon tutmak suretiyle Hz. Şuayb’ın tebliğ konularına, kent merkezlerinde ve şehir dışında şer içerikli faaliyetlere tepkisine, tarihin ibret amacıyla okunmasını teşvikine, gücünün yetmediği konuda durumunun farkına varıp Allah’a sığınmasına değinilecektir.

Hz. Şuayb, Medyen toplumunun iyiliği için çırpınan, onlara kardeşçe davranarak İslâm’ı anlatan bir peygamberdi: “Medyen'e de kardeşleri Şuayb'ı gönderdik. O onlara şöyle dedi: Ey kavmim! Allah'a kulluk edin. O'ndan başka ilahınız yoktur. Size Rabbinizden açık bir belge geldi. Ölçüyü tartıyı tam yapın ve insanların eşyasını eksik vermeyin. Düzene sokulmasından sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. Eğer inananlar iseniz bu sizin için daha hayırlıdır.” (el-A‘râf 7/85). Hz. Şuayb, kavmini sahiplenici bir üslupla kavmine hitap ederek onları tevhid dinine davet etti. Ona, mesajını destekleyici bir unsur olarak bir “belge (beyyine)” verildiği söylense de ne olduğu bilgisi açıkça belirtilmemiştir. Bu “belge”, Hz. Şuayb’ın peygamberliğini destekleyici nitelikte bir şey (mucize) olmalıdır. Yeryüzünün “düzene sokulması (ıslah)” konusunda birkaç örnek vermek “ıslah”ı somutlaştıracaktır: Namaza, camiye teşvik de ıslah kapsamındadır; çünkü toplumda namaz kılanların artması suçu azaltır. Tarımda ıslah, rızkın artışını daha fazla insanın doyması demektir. Eğitimde ıslah, daha nitelikli bir nesil yetişmesine katkı niteliğindedir. Hukukta ıslah, daha adil kararlar verilmesine aracılık eder. Sanatta ıslah, ahlak gözetilerek ortaya konulmuş eserlerin ortaya çıkmasına vesile olur. Hz. Şuayb’ın “inananlar iseniz” ifadesinden hareketle kavminin, kültürel düzeyde bir Allah inancına sahip olduğu söylenebilir. Bu durumda onun toplumunun, şirk ve ekonomik adaletsizlik şeklinde tezahür eden fesat içerikli işlerine rağmen, hâlâ kendilerini doğru yolda sandıkları varsayılabilir.

Yukarıdaki ayette haramlığına dikkat çekilen ekonomik adaletsizlikler, toplum içinde yaşanan türdendir. Kur'an’ın, Medyen halkının şehir dışında işledikleri suçlara da imada bulunduğu söylenebilir: “Allah'a inananları yolundan alıkoyup ve o yolun eğriliğini dileyerek tehdit edip her yolda pusu kurup oturmayın. Azken Allah'ın sizi çoğalttığını hatırlayın; bozguncuların sonunun nasıl olduğuna bir bakın.” (el-A‘râf 7/86). İslâm’ı kabul etmeyenler, kabul edenleri de dinden uzaklaştırma çabasındadır. Bunu beceremezler ya da pratik bulmazlarsa denedikleri diğer yol, dinin mesajını saptırmaktır. Onların “yol kesme suçu” işlemiş olmaları da muhtemeldir. Hz. Şuayb, Medyenlilere mal ve çocuklar türünden Allah’ın onlara verdiği nimetleri hatırlatmakta ve onların azaba uğramamaları için elinden geleni yapmaktadır. Onun çabaları, kavminin tarihten ibret almasını sağlamaya çalışmayı da içermektedir.

Medyenliler iman ve inkâr edenler şeklinde ikiye ayrıldı. İnkârcılar, dini bir tercih olarak görmediler ve engellemeye çalıştılar. Hz. Şuayb onlara şöyle hitap etti: “Eğer içinizden bir topluluk benimle gönderilmiş olana iman etmiş bir topluluk da iman etmemişse Allah aramızda hükmünü verinceye kadar sabredin.[2] O, hüküm verenlerin en hayırlısıdır." (el-A‘râf 7/87). İnkâr, tebliğ ile bertaraf edilmeye çalışılır. Sonuç alınamadığı gibi Müslümanlar bir de toplumdan izole edilmeye çalışıldığında Müslümanların bu zulmü kenara çekmeye güçleri yetmezse Allah’ın hükmünü vermesi için beklemekten başka çareleri yoktur.

Görüldüğü gibi A‘râf suresi bağlamında Hz. Şuayb kıssasının ilk üç ayetinde Hz. Şuayb’ın kavmine merhametli davrandığına, tevhide ve iktisadi adalete davet ettiğine, onları ıslah edip fesattan alıkoymaya çalıştığına, Medyenlilerin gerek kent merkezinde gerekse kent dışında zulümde bulunduklarına, Hz. Şuayb’ın tebliğiyle toplumun inananlar ve inanmayanlar şekilde ikiye ayrıldığına işaret edilmektedir.



[1] Peygamber isimlerinin küçültme kalıbında olamayacağı söylenmektedir. Bununla birlikte Şuayb peygamberin adının bu kalıpta olmasında tahkir etme iması yoktur. Adı, baştan beri bu kalıpta konulmuş olsa gerektir.

[2] Bu ayetteki “sabredin” kelimesi, “bekleyin” anlamındadır.