A‘râf suresi bağlamında Hûd’un ıslah, Âd toplumunun ifsat çabaları-2
A‘râf suresi bağlamında Hûd’un ıslah, Âd toplumunun ifsat çabaları-2
Önceki yazımızda A‘râf suresinde Hûd kıssasına dair; Hûd
peygamberin tebliğ konuları, üslubu, ileri gelenlerin ona dönük alaycı
tavırları, Hz. Hûd’un sakinliğini koruması, ileri gelenlere yanıt verirken
toplumun geneline de mesaj vermeyi ihmal etmemesi konuları ele alınmıştı. Bu
yazıda ise Hz. Hûd’un vahyi tebliğ ettiğine, güvenilir biri olduğuna, insan
peygamber gönderilmesinde şaşılacak bir şey olmadığına, nimetlere şükrün
kurtuluşu getireceğine, kavminin sapıtmasında dini değil atalarından aldıkları
kültürü esas almalarının rolü olduğuna, kurtulanların inananlar ve
kaybedenlerin ise inkârcılar olduğuna dair kısım (el-Â`raf 7/68-72) değerlendirilecektir.
Amaç, Hûd’un kötülüğü önleme faaliyetlerinden günümüze bir projeksiyon
tutmaktır.
Hz. Hûd, kendisinden ziyade dine davet etmektedir. Yani o “prensip”
insanıdır: “Size Rabbimin vahyettiklerini duyuruyorum ve ben sizin için
güvenilir bir öğütçüyüm.” (el-Â`raf 7/68). İslâm’da belirleyici olan şey vahiydir.
Peygamber de vahye tabi olur ve ona davet eder. Tebliğicinin ayrılmaz niteliği
güvenirliktir. Bu açıdan peygamberler güzel birer örnektir. Onların izinden
giden Müslümanlar da bu niteliği kendilerinde somut hale getirirlerse tebliği
gereği gibi yapabilirler. Buna rağmen, hak yola gelip gelmemek inkârcıların
tercihidir. İnkârında ısrar eden kimseler, sonuçlarına da katlanırlar.
Ne var ki cehennem azabı katlanılabilecek gibi değildir. Onlara acıma da
gösterilmez; çünkü yaptıklarına karşılık azap göreceklerdir.
Hz. Hûd, öğrenme değil, kınama amaçlı olarak Âd toplumuna şu soruyu
sorar: “Sizi uyarmak için içinizden bir adam aracılığıyla Rabbinizden size
bir zikir (kitap) gelmesine şaştınız mı? Düşünün ki O sizi, Nuh kavminden sonra
onların yerine getirdi ve yaratılışta sizi onlardan üstün kıldı. O halde
Allah'ın nimetlerini hatırlayın ki kurtuluşa eresiniz.” (el-Â`raf 7/69). Allah,
inkârcıların da rabbidir. Onları yaratan Allah, onlara yol gösteren bir
vahiy (zikir) de gönderebilir. Buna hiçbir engel yoktur. Asıl şaşırtıcı olan
şey, kâfirlerin bunu mümkün görmemesidir. Onları azaba karşı uyaran Hz. Hûd
içlerinden biridir. Dolayısıyla onların hayrına çabaladığını gayet iyi
bilirler. Âd kavmi, Nûh kavminin halifeleriydi ve Nûh kavmine kıyasla daha
iri yapılıydılar. Onlardan beklenen şey, verilen nimetlerin değerini
bilmeleri, şükretmeleridir. Aksi takdirde sonları hüsran olacaktır.
Hz. Hûd, kavmine kurtuluş yolunu gösterdi: “Dediler ki: Sen bize
tek Allah'a kulluk etmemiz ve atalarımızın tapmakta olduklarını bırakmamız için
mi geldin? Eğer doğrulardan isen bizi tehdit ettiğini (azabı) bize getir.” (el-Â`raf
7/70). Âd toplumu, batıl kültürel mirası tevhid dinine önceliyordu. Yani
hakikati bırakıp hurafeleri ve şirke bulaşmış dini tercih ettiler. Kendilerine
tebliğ edilen doğru yolu seçeceklerine, korkutuldukları azabı hemen istediler.
Yani âdeta “Allah’ım! Bizim belamızı ver!” demiş oldular. Hâlbuki
ataları azap geldiğinde onlara yardımcı olamazdı.
Âd toplumunun azap talebi Allah tarafından kabul görmüştür; ancak
ne zaman ineceği bilgisi Hz. Hûd’da da yoktur. Onun resul oluşu, azabı getirme
ya da erteleme yetkisine sahip olduğu anlamına gelmemektedir: “(Hûd) dedi ki: “Üzerinize Rabbinizden bir
azap ve bir hışım inmiştir. Haklarında Allah'ın hiçbir delil indirmediği,
sadece sizin ve atalarınızın taktığı kuru isimler hususunda benimle tartışıyor
musunuz? Bekleyin öyleyse şüphesiz ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim!”
(el-Â`raf 7/71). Hz. Hûd’un kesin ifadelerle “bir azap ve bir hışım”
ineceğini belirtmesi, sadece azabın ineceğinden söz etmemesi, azabın katmerli
olacağını göstermektedir. Âd toplumunun, Allah’a ortak koştukları şeylerin
onlara fayda veya zarar verme imkânı yoktur. Ne atalarının de de onların
Allah’a ortak koştukları şeylerin tapılmaya layık olduğu bilgisi vardır. Onlar
sadece zanna uymaktadır. Artık hak ile batıl ayrılmıştır. Bundan sonrası
vaktini yalnızca Allah’ın bildiği azaptır.
Hz. Hûd’un fıtrat dini olan İslâm’a dair hatırlatmalarını dikkate
alan ve verilen nimetlere şükreden Müslümanlar kurtuluşa ermiştir. İnkârcıların
ise sonu hiç de iyi olmamıştır: “Onu ve onunla beraber olanları rahmetimizle
kurtardık ve âyetlerimizi yalanlayıp da iman etmeyenlerin kökünü kestik.” (el-Â`raf
7/72). İnanmayanlar, Allah’ın azabı geldiğinde çaresiz kalmışlar ve batıl
inançlarının ilâhî azabı uzaklaştırmada hiçbir rolü olmamıştır. O
inkârcılar onları sapkınlığa sürükleyen kibirleri ve Allah’a ortak koşmaları
nedeniyle ahirette de azaba uğrayacaktır.
Görüldüğü gibi A‘râf suresinde Hz. Hûd kıssasına dair ikinci
kısımda Hz. Hûd’un vahyi tebliğ ettiğine, emin bir öğüt verici olduğuna,
Allah’ın yol gösterici bir kitap göndermesinde şaşılacak bir şey olmadığına,
Hûd kavminin Nûh kavminden yaratılış olarak üstün olduğuna, nimetlerin
Allah’tan geldiğini hatırda tutmanın kurtuluşa vesile olacağına, kavminin
tevhid dininin karşısına atalarının batıl yolunu çıkardığına ve büyüklenip
azabın gelmesini istediklerine, Hz. Hûd’un putperestliği eleştirdiğine, azabı
getirme yetkisine sahip olmadığına, iyilere rahmetin ve kötülere de azabın
ulaştığına işaret edilmektedir. Rabbimiz! Bizi ve toplumumuzu böyle bir son
ile sonlanmaktan koru. Bizlere muttakilerin yolunun yolcusu olmayı nasip et.