Kur’an’da “Ne kötü!” ifadesi ekseninde İsrâiloğulları eleştirisi -1-
Kur’an’da “Ne kötü (bi’semâ)!”
ifadesi, biri Mekki diğeri de Medeni bir surenin iki ayetinde olmak üzere
toplam üç ayette geçmektedir. Bu ifadenin geçtiği ayetlerdeki sorunsal; Hz.
Mûsâ ve Hârûn’un ıslah çabaları, İsrâiloğulları’nın bu çabalara karşı yeterli
duyarlılık göstermeyişi, kıskançlığın inkâra götürecek boyutta olması, şirke
eğilim gösterme ve Allah’ın birliği inancından uzaklaşmanın kötü sonuçlarıdır.
Amaçlanan şey, söz konusu ifadenin geçtiği ayetleri, tefsir literatürü
bağlamında ve o surelerin iniş sırasını dikkate alarak ve gerektiğinde
Kur’an’ın Kur’an’la tefsiri yöntemiyle yorumlamaktır. Bu yazıda söz konusu
ayetlerin ilki üzerinde durulacaktır.
İsrâiloğulları’nın buzağıya tapma
şeklindeki şirki, Tûr Dağı’ndan dönen Hz. Mûsâ’nın doğal olarak öfkesini çekti:
“Musa, kızgın ve üzgün bir halde kavmine dönünce ‘Benden sonra yerime
geçtiniz de ne kötü iş yaptınız! Rabbinizin emrini (beklemeyip) acele mi
ettiniz?’ dedi. Tevrat levhalarını yere attı ve kardeşinin (Hârûn'un) başını
tutup kendine doğru çekmeye başladı. (Kardeşi) ‘Anam oğlu! Bu kavim beni cidden
zayıf gördü ve nerede ise beni öldürecekti. Sen de düşmanları bana güldürme ve
beni bu zalim kavimle beraber tutma!’ dedi.” (el-A‘râf 7/150). Hz. Mûsâ’nın,
İsrâiloğulları’nın yanına varmadan kızgın ve üzgün geldiği yorumu esas alınırsa
kavminin şirke yöneldiği bilgisi ona, Allah tarafından bildirilmiş demektir. Onun
kızdığı şey, kavminin ona itaat etmemesi, üzüldüğü şey de imtihandan
geçirilmeleri (Tâhâ 20/85) ve imtihanı kaybetmeleridir. Hz. Mûsâ’nın, “Benden
sonra yerime geçtiniz de ne kötü iş yaptınız!” şeklindeki hitabı;
kendisinin tevhide çağırdığını, şirke karşı gerekli uyarıları yaptığını ve
güzel bir kulluk örnekliği gösterdiğini, İsrâiloğulları içinde onların şirke
yönelmelerini engellemelerini umduğu bir kesim olduğunu (el-A‘râf 7/159),
iyiliği emredip kötülükten alıkoyma sorumluluğunu sadece Hz. Hârûn’a
bırakmadığını göstermektedir. Hz. Mûsâ, onların -özelde Hârûn’un- “Vekil
asil gibidir.” diye düşünüp ona uygun hareket etmelerini beklemişti. Diğer
bir yorum da Hz. Mûsâ’nın eleştirdiği kimselerin puta tapmaya yönelen ardılları
(halef) olduğu şeklindedir. Hz. Mûsâ’nın yokluğunda dinden uzaklaşan İsrâiloğulları,
“etkili liderin” aralarında bulunmaması sırasında inanç ilkeleri nedir bilmeyen
bir toplum tipolojisidir. Hz. Hârûn’un “Anam oğlu!” şeklindeki hitabı,
Hz. Mûsâ’nın şefkat duygularını harekete geçirmek içindir, yoksa babalarının
ayrı olduğu anlamında değildir. Yine Hz. Hârûn’un “Bu kavim beni cidden
zayıf gördü ve nerede ise beni öldürecekti.” demesi, kendisinin ıslah
konusunda gerekeni yaptığına dair bir savunmadır. “Sen de düşmanları bana
güldürme.” şeklinde Hz. Hârûn’un Hz. Mûsâ’ya yaptığı uyarı, müminlerin
aralarındaki ihtilafları kâfirlerin fırsat bilecekleri bir seviyeye
getirmemeleri ve zaaflarını mümkün olduğunca aralarında çözüme kavuşturmaları gerektiği
hususunda bir ibret niteliğindedir. Ayetteki “beni bu zalim kavimle
beraber tutma!” ifadesindeki “zalim”, kâfir anlamındadır. Bu paragrafta
ele aldığımız ayetin (el-A‘râf 7/150) hemen sonrasında “(Musa da) Ey Rabbim,
beni ve kardeşimi bağışla.” (el-A‘râf 7/151) şeklindeki ifade, Hz. Mûsâ’nın
yokluğunda İsralioğulları arasında Hz. Hârûn dışında imanını koruyan kimse
kalmadığını göstermektedir.
Görüldüğü gibi “Ne kötü (bi’semâ)!”
ifadesinin yer aldığı ilk ayette Hz. Mûsâ ve kardeşi Hârûn’un toplumunu doğru
yolda tutma duyarlılığına, buna karşılık İsrâiloğulları’nın sapma eğilimine
işaret edilmektedir.
23.7.2020 Haksöz Haber