Kur'an’da boyun eğme ve sabır yörüngesinde yoksulluk -3-
Kur'an’da el-be’sâ
lafzıyla “yoksulluk” kelimesinin dört ayette[1] geçtiğini belirttiğimiz ilk yazıda sadece ilk
iyi ayeti, bir sonraki yazımızda ise üçüncü ayeti değerlendirmiştik. İlk
üç ayetteki bulgulara göre Allah’a kulluğa çağıran
peygamberler yalanlanmış buna karşılık o toplumlar doğru yola gelsinler diye Allah
tarafından yoksulluk ve felaketle imtihan edilmişlerdir. Yani bela, istenen
bir şey olmasa da bu dünyanın geçiciliğini gösterme ve kalıcı hayata (ahiret)
yönlendirme açısından bir nimet olmuştur. Ayrıca iyilik, namazla sınırlı
görülmemelidir. Namazın yanında doğru bir imana sahip olmak, sosyal
sorumlulukları üstlenmek ve ahlakî erdemleri (sabır ve takva) kuşanmak gerekir.
Bu yazıda ise el-be’sâ lafzının yer aldığı son ayet, ayetlerin birbirini
tefsiri yöntemi doğrultusunda ve Kur'an yorum tarihi ekseninde değerlendirilecektir.
Müminlerin dünya hayatında zorluklarla karşı karşıya
gelmeleri ilahî bir yasadır. Onlar, önceki toplumların başlarına gelen
felaketleri ibretle okumalı, o toplumlardan Allah’a isyan etmiş olanları değil,
zorluklara sabır gösterenleri örnek almalıdır: “(Ey müminler!) Yoksa siz,
sizden önce gelip geçenlerin başına gelenler size de gelmeden cennete
gireceğinizi mi sandınız? Yoksulluk ve sıkıntı onlara öylesine dokunmuş
ve öyle sarsılmışlardı ki nihayet Peygamber ve beraberindeki müminler, ‘Allah'ın
yardımı ne zaman?’ dediler. Bilesiniz ki Allah'ın yardımı yakındır.”
(el-Bakara 2/214). Ayetteki önceki toplumların başına gelen belanın sonraki
Müslüman toplumlara da “gelmeden (lemmâ ye’tikum)” bırakılmayacağı
ifadesi, benzer zorlukların yaşanacağı anlamındadır; çünkü ifadeden anlaşılan
şey, önceki ümmetlerin başına gelenlerin sonraki Müslümanların başına “henüz”
gelmediğidir. Ayetteki peygamber ve müminlerin, “Allah'ın yardımı ne zaman?”
şeklindeki sorusu, sınavın ne kadar çetin olduğunu göstermektedir. Belli ki
peygamberle birlikte müminlerin neredeyse dayanacak gücü kalmamış, bir bakıma
kalpler gırtlaklara dayanmıştır (el-Ahzâb 33/10). Allah’tan yardım talebi,
yardımdan şüphe ettiklerini değil, yardımın acele gelmesini istediklerini
gösterir. Peygamberin de yardım talebinde bulunması, felaketin ne kadar
sarsıcı olduğunun kanıtıdır. Ayetten anlaşıldığı kadarıyla cennete giden yol,
belalara sabretmekten geçer. Dolayısıyla Müslümanların çektikleri sıkıntılar
nedeniyle “istisnai bir zorluk” yaşadıklarını düşünmeleri doğru olmaz. İslâm,
Müslümanlara dikensiz bir yolda yürüme garantisi vermez.[2]
Aksine dinlerini yaşamaları konusunda karşılarına aşmaları gereken pek çok
engel çıkacaktır. Onlara cenneti kazandıracak şey, bu engelleri sabırla ortadan
kaldırma çabaları olacaktır. Ayetteki “Bilesiniz ki Allah'ın yardımı
yakındır.” ifadesinin isim cümlesi kalıbında ve tekitli oluşu, beklenen
yardımın kesin olarak geleceğini gösterir.
Görüldüğü gibi Kur'an’da
el-be’sâ lafzının yer aldığı son ayette iman etmekle işin bitmediğine
peygamberlerin ve müminlerin zor sınavlara tabi tutulduklarına hatta bazen ne
zaman geleceğini yüce Allah’ın takdir ettiği yardımı acele istediklerine, bu
isteklerinin peygamberin ve müminlerin ilahî yardımdan şüphe ettiğine değil,
çabuklaştırılması için yakarışta bulunduklarına ve Allah’ın inananlara
göndereceği yardımın son derece yakın bir vakitte geleceğine işaret
edilmektedir.
10.9.2020 Haksöz Haber
[1] el-A`raf 7/94; el-En`âm 6/42; el-Bakara 2/177, 214.
[2] Risalet döneminden örnek verilecek olursa
Müslümanların Mekke’de görmediği eziyet kalmamış, hicret etmişler ancak ilâhî
sınav yine bitmemiş; onlara eziyet veren müşriklerin yerini Medine’de
münafıklar ve Yahudiler almıştır. Peş peşe yaşanan Bedir, Uhud ve Hendek
savaşları da yine sınav üstüne sınavdır.