Kur'an’da boyun eğme ve sabır yörüngesinde yoksulluk -1-
Kur'an’da el-be’sâ
lafzıyla “yoksulluk” dört ayette geçer. Ayetlerin ikisi, iki Mekki surenin
birer ayetinde diğer ikisi ise bir Medeni surenin iki ayetinde yer almaktadır.[1] Söz konusu ayetler, içlerinde bulundukları
surelerin iniş sırasına göre klasik ve modern dönem yorumları ışığında değerlendirilecektir.
Konuya dair bu ilk yazıdaki amacımız; “yoksulluk (el-be’sâ)”
ifadesinin geçtiği ilk iki ayet bağlamında Allah’a boyun eğip kurtulma fırsatı olarak
zorlukların pozitif yönünü ve yokluğa sabretmenin değerini ortaya koymaktır.
İkinci ayet ele alınırken Kur'an’ın Kur'an ile tefsiri yöntemine
başvurulmuştur.
Peygamberleri ve onların mesajlarını yalanlayanların başı
beladan kurtulmaz. Bu ilahî yasa, günümüzde yaşayan bir peygamber olmasa da
yürürlüktedir: “Biz hangi ülkeye bir peygamber gönderdiysek ora halkını,
(peygambere baş kaldırdıklarından ötürü bize) yalvarıp yakarsınlar diye mutlaka
yoksulluk ve darlıkla sıkmışızdır.” (el-A`raf 7/94). İnkârları
nedeniyle sıkıntıya uğrayan toplumların çoğu, dünyevi anlamda tehlikenin
geçtiğini düşündükleri anda eski nankörlüklerine geri dönerler. Hâlbuki
başlarına gelen felaket, olumlu açıdan bakıldığında kendilerini düzeltmeleri
için kuvvetli bir uyarı ve doğru yola gelme imkânı niteliğindedir. Bu uyarıyı
dikkate almayıp inkârlarını sürdürenler ne kadar iyilik yapsalar da
yaptıkları onları cennete götürmeye yetmeyecektir. Zaten insanların inkâr
ettikleri Allah’tan ödül bekmeleri tutarlı olmaz.
İnsanların dünyevi kaybı, özeleştiri yapıp dünya ve ahiret
mutluluğunu elde etmeye yönelmeleri için bir imkândır: “Ant olsun ki senden
önceki ümmetlere de elçiler gönderdik. Ardından boyun eğsinler diye onları yoksulluk
ve hastalıklara uğrattık.” (el-Enâm 6/42). Dünyevi refahın kaybolması, her
zaman kulların aleyhine değildir. Dünya hayatındaki nimetler, cennet
nimetleriyle karşılaştırıldığında azdır. Allah’ın dünyevi nimetleri azalttığı
toplumlar, dünya hayatının geçiciliğini daha net görebilirler. Dolayısıyla bu
azaltma işi, hakikati görebilme açısından bir avantajdır. Bu ayetten yola
çıkarak İslâm adına kendini dünya nimetlerinden yoksun bırakmaya çalışanlar
olmuşsa da bu ayet onlara delil olmaz. Ayetin konusu yalanlayanların doğru
yola gelmeleri amacıyla Allah’ın onları nimetlerden yoksun bırakmasıyla
ilgilidir. Ayette müminleri yoksulluğa teşvik eden bir ifade yoktur. Temiz
şeylerden yiyip içmek peygamberlere olduğu gibi (el-Mü’minûn 23/51) müminlere
de helal kılınmıştır (el-Bakara 2/172). Bir örnek verilecek olursa İslâm’da
iftar ve sahur yapmaksızın oruç tutmak, yıl boyu oruç tutmak övülmemiştir.
Aksine Kur'an’da şöyle buyrulur: “De ki: ‘Allah'ın kulları için çıkarmış
olduğu süsü ve rızkların temiz olanlarını haram kılan kimdir?’ De ki: ‘Onlar
dünya hayatında iman edenler içindir. Kıyamet gününde ise yalnız onlara
özeldir.’ Bilen bir topluluk için ayetlerimizi işte böyle etraflıca
açıklıyoruz.” (el-A`raf 7/32).
Görüldüğü gibi Kur'an’da
el-be’sâ lafzının yer aldığı kronolojik olarak ilk iki ayette Allah’a
kulluğa çağıran peygamberlerin yalanlandığına, buna karşılık doğru yola
gelsinler diye yoksulluk ve felaketle imtihan edildiklerine dikkat
çekilmektedir. Yani bela, istenen bir şey olmasa da ahireti merkeze alanlar
için bu dünyanın geçiciliğini gösterme ve kalıcı hayata (ahiret) yönlendirme
açısından bir nimettir.
20.8.2020 Haksöz Haber