Sâmirî Kıssası Bağlamında Kur’an’da Islah ve İfsat Çatışması -5-
Sâmirî kıssasına dair önceki dört yazımızda
Allah’ın “İsrailoğullarının saptığını” Hz. Musa’ya bildirmesi, Hz. Musa’nın
öfkeli ve üzgün bir şekilde kavmine dönmesi, İsrailoğullarının putperestliğe
yönelmesi ile onların sapıtmalarında Sâmirî ve destekçilerinin rolü,
putperestliğin tutarsızlığı, Hz. Harun’un toplumsal ıslah çabaları, İsrailoğullarının
ona yanıtı ve Hz. Musa’nın, yerine vekil bıraktığı Hz. Harun’u sorgulamasını
ele almıştık. Bu konudaki son yazımızda ele alacağımız problem, “ıslah-ifsat
çatışması” bağlamında Hz. Musa’nın şirk suçunun elebaşı Sâmirî’yi nasıl
sorguladığı ve cezalandırdığının Tâhâ sûresi 95-98. ayetler bağlamında nasıl
ortaya konulduğudur. Bu problem ele alınırken Kur’an’ın Kur’anla tefsiri
metoduyla Sâmirî kıssasının bu kısmının anlaşılmasına katkı sunacak ayetlere de
referansta bulunulacaktır.
Hz. Musa, İsrailoğullarını idare etsin diye vekil
bıraktığı kardeşi Hz. Harun’u, İsrailoğullarının putperestliğe yönelmeleri
konusunda hesaba çektikten sonra bu suçun elebaşı Sâmirî'ye yöneldi ve
hoşnutsuz bir şekilde “Ey Sâmirî! Senin bu yaptığın nedir, dedi.” (Tâhâ
20/95). Ayetteki soru üslubu, Sâmirî’nin işlediği günahın büyüklüğünü gösterme
ve suçunu kendisinin itiraf etmesini sağlama amaçlıdır; çünkü o,
İsrailoğullarındaki potansiyel putperestlik eğilimini (el-A`raf 7/138) pratiğe
dökecek bir eylemlilik içine girmişti. Arapçada bu soru kalıbı, beğenilmeyen
bir iş yapan kimseye hitap için kullanılır. Ayette suçlunun savunması
alınmadan cezalandırılmayacağına bir işaret vardır. Yani dinde “yargısız infaz”
yoktur.
Sâmirî, İsrailoğullarını nasıl saptırdığını anlatırken
düşünüp taşınıp değil, nefsine uyup bu yanlışa düştüğünü ifade etmektedir.
Zaten sağlam akıl, şirki olumsuzlar: “Sâmirî, ‘Onların görmedikleri bir şey
gördüm: (Sana gelen) ilâhî elçinin izinden bir avuç aldım ve onu attım. Bunu,
bana böylece nefsim hoş gösterdi.’ dedi.” (Tâhâ 20/96). Sâmirî, elçinin
yani Hz. Musa’nın izinden kısmen -muhtemelen Firavun ve ordusu helak edilene
kadar- gitmiş, daha sonra onu da bırakmış hatta İsrailoğullarını da saptırmaya
çalışmıştır. Ayetteki “elçi”nin Cebrail olduğu görüşü doğru kabul
edilirse Sâmirî’nin hayal unsuru bağlantılardan (Cebrail’in, onun atınının ayak
bastığı yerden toprak almak gibi) söz ederek sapkınlığı organize ettiği
söylenebilir.
Şirk organizasyonu nedeniyle Sâmirî toplumdan
tecrit edilir. Artık ona bir şey satmak ya da almak, onunla konuşmak İsrailoğulları
için söz konusu olmayacaktır: “(Musa ona şöyle) dedi: “Haydi çekil git. Artık
senin hayat boyu yapacağın, 'Bana dokunulmasın!' demek olacaktır. Hem senin
için asla kaçamayacağın bir ceza daha vardır. Bir de ibadet edip durduğun ilahına
bak! Elbette biz onu yakacağız, sonra da kül edip muhakkak onu denize
savuracağız.” (Tâhâ 20/97). Sâmirî’nin ömür boyu “Bana dokunulmasın!”
diyecek olmasının, Hz. Musa’nın Sâmirî ile ilişkiler konusunda koyduğu bir
yasağı ima ettiği söylenebilir. Bununla birlikte onun bir hastalığa tutulacağı
bundan dolayı kendisini zorunlu olarak tecrit etmesinin gerekeceği yorumu da
mevcuttur. Ayrıca Kur’an’ın karı-koca ilişkilerini estetik bir tarzda
anlatmasından (el-A`raf 7/189; el-Mâide 5/6) yola çıkılırsa söz konusu
cümle “Soyun kurusun!” anlamına da gelebilir. Sâmirî’nin, yaptığı put için
“İşte bu sizin de tanrınız, Mûsâ’nın da tanrısıdır; fakat o bunu unuttu.”
(Tâhâ 20/88) demesinden yola çıkarak onun dinî görünümlü bir batıl iş
sergilediği dolayısıyla “bid`at çıkardığı” söylenebilir. Bu durumda Hz.
Musa’nın yasağından “bid`atçılardan uzak durmak” gerektiği şeklinde bir ders
çıkarılabilir. Ayetteki “Hem senin için asla kaçamayacağın bir ceza daha
vardır.” ifadesi, onun tek başına kaldığı dönemde çekeceği dünyevi azaba
işaret etmiş olabileceği gibi tövbe etmeden ölmesi durumunda ahirette
uğrayacağı cehennem azabına işaret niteliğinde de olabilir. Sâmirî’nin
yaptığı putu yanında götürmesine izin verilmemesi, Mekke’nin fethiyle Kâbe’deki
putların putperestlere verilmeyip kırılmasını akla getirmektedir. Putun yok
edilmesi ile İsrailoğullarına Allah’tan başka tapılan nesnelerin fayda veya zarar
verme gücüne sahip olmadığı pratik olarak gösterilmiştir.
Sâmirî’nin yaptığının ne kadar kötü olduğunun
belirtilmesinin ardından onun İsrailoğullarının tapması için yaptığı buzağının
ibadete layık olmadığı aksine tapılmaya layık tek varlığın Allah olduğu, Sâmirî
kıssasına dair son ayette şöyle belirtilmektedir: “Sizin ilâhınız, ancak
kendisinden başka hiçbir ilâh bulunmayan Allah'tır. Onun ilmi her şeyi
kuşatmıştır.” (Tâhâ 20/98). Bu ayet ile Sâmirî eleştirisi ve ona ceza
verilmesinden, genele dönük bir mesaja geçilmiş olmaktadır. Bu sayede hakikat
sadece Sâmirî’ye sunulmakla sınırlanmamış, o dahil şirkin kötülüğünün
gösterildiği İsrailoğullarına da hatırlatılmıştır. Taptıkları o heykel bir şey
bilmemektedir ama her şeyin yaratıcısı ve sahibi olan Allah ise her şeyi bilir
ve hiçbir şey O’ndan gizli gizli kalmaz. O, kendisine ibadet edeni de O’na şirk
koşanı da bilir.
Görüldüğü gibi ele aldığımız ayetlerde
Sâmirî’nin işlediği günahın büyüklüğüne, onun sapıtır ve saptırırken aklına
değil arzularına uyduğunu itirafına, Hz. Musa tarafından ona verilen cezaya ve
tapılmaya layık olan tek varlığın Allah olduğuna işaret edilmektedir.
21.5.2020 Haksöz Haber