Önceki yazımızda Sâmirî kıssasına dair ilk iki ayette (Tâhâ 20/85-86) sınavdan geçirmenin Allah’a, saptırmanın ise Sâmirî’ye atfedildiğine; İsrailoğullarının sözlerinde durmayıp hainlik ederek şirke saptıklarını vahyî bildirimle öğrenen Hz. Mûsâ’nın kızgın ve üzgün bir şekilde ve kötülüğü önlemek üzere kavminin yanına geldiğine dikkat çekildiğini belirtmiştik. Bu yazıda kıssanın üçüncü ve dördüncü ayeti (Tâhâ 20/87-88) değerlendirilmekte ve temelde şu iki sorunun yanıtı aranmaktadır: İsrailoğulları nasıl putperestliğe yönelmiştir? Onların sapıtmalarında Sâmirî ve destekçilerinin rolü nedir? Konu ele alınırken “ayetlerin ayetleri tefsiri” metoduna başvurulacak konunun daha doğru anlaşılmasına katkı sunduğu düşünülen başka ayetlere de yer verilecektir.
İsrailoğulları, Allah’a isyan etmelerinin gerekçesini Hz. Mûsâ’ya anlatırken savunma psikolojisiyle hareket etmektedir: “Onlar dediler ki: Biz sana verdiğimiz sözden, kendiliğimizden caymadık; fakat biz o kavmin süs eşyasından birtakım ağırlıklar yüklenmiştik. Onları (ateşe) attık. Sâmirî de (kendi mücevheratını) böylece atmıştı.” (Tâhâ 20/87) İsrailoğullarının “kendiliğimizden caymadık” demeleri, Sâmirî’nin şeytanî tuzağına düştükleri anlamına gelmektedir. Bu ifadeleriyle onlar, yanlış yola girdiklerini itiraf etmektedir. Ne var ki onlar, ganimet ya da emanet olarak Mısırlılardan aldıkları bazı mücevherleri önce ateşe atanların ta kendileridir. Dolayısıyla isyan etme günahını bilinçli bir şekilde işlemişlerdir. Allah, insanları “İnandık!” demeleriyle sınavdan geçirmeksizin bırakmaz (el-Ankebût 29/2). Dolayısıyla Sâmirî’nin saptırmasına tabi olmalarının mazur görülecek bir yanı yoktur. Sâmirî onların suç işlemesinde bir role sahipse de onun etkisi bir yere kadardır. Sâmirî, sapmanın katalizörü ise İsrailoğulları da sapmaya hazır kıta konumundadır. Zaten İsrailoğulları daha önceleri -Firavun zulmünden kurtulduktan sonra- put tapan bir kavim gördüklerinde “Ey Mûsâ! Onların kendilerine ait ilahları (putları) olduğu gibi sen de bize ait bir ilâh yapsana!” (el-A`raf 7/138) diyerek cahilliklerini göstermişlerdi. Onların bu zaafını gören Sâmirî, sapkınlığın bir “halk hareketi” gibi görünmesini istemiş, hakka karşı isyan hareketinin mührünü de elindekileri en son ateşe atarak o vurmuştur.
Batıl yola davet eden Sâmirî, saptırma faaliyetini yürütürken yalnız değildir. O, yalancı propagandistlere de sahiptir: “Nihayet Sâmirî onlara böğüren bir buzağı heykeli ortaya çıkardı. Bunun üzerine Sâmirî ve adamları, ‘İşte sizin de Mûsâ'nın da ilâhı budur; o unuttu.’ dediler.” (Tâhâ 20/88). Firavun’un sihirbazlarının göz boyayıcılık yapması (el-A`raf 7/116) gibi Sâmirî de İsrailoğullarını yoldan çıkarırken eritilmiş mücevherlerden yaptığı buzağıyı içine rüzgâr girdiğinde onu etkileyici bir sese dönüştürebilecek şekilde bir yere yerleştirmiş ve onları hak yoldan uzaklaştırabilmişti. Sâmirî’nin destekçileri, din dışı değil, dinî bir söylem kullanmakta ve kendilerini Mûsâ’nın takipçisi gibi takdim etmekte ve İsrailoğullarını kandırmaktadır. Yalanı bir propaganda aracı olarak gören onlara göre gidilmesi gereken yoldan uzaklaşan Sâmirî ve adamları değil, İsrailoğullarını Firavun’un zulmünden canı pahasına kurtaran Mûsâ’dır! Onlar saptırma faaliyetleri sırasında peygamberi sahiplenen ancak onun mesajını saptıran bir yöntem izlemektedir. Adeta “Peygambere saygılıyız, ama yoluna/şeriatına karşıyız.” demek istemektedirler. Bu tutarsız tutumları ne yazık ki İsrailoğulları arasında kayda değer bir taban da bulmaktadır. Ayette “unuttu” denilerek sadece Hz. Mûsâ’nın hedef alınması ama İsrailoğullarının bu zaaftan uzak tutulması, saptırıcıların İsrailoğullarının saflığından faydalanma çabası güttüklerini göstermektedir. Nesefi, ayetteki “unuttu” ifadesinin Allah’a ait ve Mûsâ’dan değil, Sâmirî’den söz eden bir ifade olabileceği ihtimalinden söz etmektedir.[1] Bu durumda insanları putperestliğe teşvik eden, peygamber adına yalan propaganda yapan/yaptıran Sâmirî hak yolu unutmuş ve batıl yola girmiş bir kişi olarak tanımlanmış olmaktadır.
Görüldüğü gibi kıssanın üçüncü ve dördüncü ayetinde İsrailoğullarının şirke yönelmelerini hangi faktörlere bağladığından, olayın nasıl gerçekleştiğini betimlemek tarzlarından, Sâmirî’nin ve adamlarının saptırma organizasyonlarından ve bu amaçla kullandıkları sözlü ve fiili araçlardan söz edilmektedir.

30.4.2020 Haksöz Haber


[1] Mahmud Hafızuddîn el-Nesefî, Tefsîrü’n-Nesefî (Medârikü’t-tenzîl ve hakāiku’t-teʾvil), thk. Yusuf Ali Bedîvî, 3. Bs (Beyrut: Daru’l-Kelimi’t-Tayyib, 1419/1998), 2: 379.