Kur’an’da “gece saatlerinde” ifadesi -1-
Kur’an, vakit ile ibadet
arasında ilişki kurar. İki bölümden oluşan bu yazıda ikisi Mekki biri de Medeni
surede olmak üzere üç surenin birer ayetinde geçen “gece saatlerinde (ânâe-lleyl)”
ifadesi ele alınacak, bu ifadenin sabırla, namazla ilişkili olarak nasıl
kullanıldığına, gece ibadetinin değerine, âlim ile cahil arasındaki farka,
Ehl-i Kitab’ın hepsinin kategorik olarak hidayete kavuşma ihtimalinin yok
sayılmasının yanlışlığına dikkat çekilecektir. Bu iki bölümlük yazıyla söz
konusu ayetleri içlerinde bulundukları surelerin iniş sırasına göre ele almak,
Kur’an’ın Kur’an ile tefsiri yöntemini kullanmak suretiyle bu üç ayetin
anlamını daha net bir şekilde ortaya koymak ve Kur’an’ı anlama çabalarına bir
katkı sunmak amaçlanmaktadır.
İnkârcıların, Peygamber’e (s)
yönelik “deli, kâhin, büyücü” vb. çirkin sözlerine karşı azığı sabır ve
namazdır. Onların bu sözlerine karşı
sabretmesinin istenmesi, onlara ceza verilmeyeceğini değil, cezalarının bir
hikmete dayalı olarak ertelendiğini gösterir. Ertelenen şey de iptal edilmiş
değildir; yani eninde sonunda nankörlüklerinin cezasını göreceklerdir: “Sen,
onların söylediklerine sabret. Güneşin doğmasından önce de batmasından önce de
Rabbini övgü ile tesbih et; gece saatlerinde ve gündüzün iki ucunda da tesbih
et umulur ki hoşnutluğa eresin.” (Tâhâ 20/130). Bu ayet, başka bir
ayetteki, “Ey iman edenler! Sabır ve namazla yardım dileyin.” (el-Bakara
2/153) ifadesine benzemektedir. Kötü muamele karşısında sabretmenin ardından
Allah’ı tesbih etmenin istenmesi teselli niteliğindedir; çünkü zorlukları
aşmak Allah’ı hatırlamakla daha kolay olur. Allah’ı tesbih etmenin herhangi
bir vakti olmayacağı için ayetteki güneş doğmadan önce yapılması emredilen
tesbih haklı olarak; sabah namazı, güneş batmadan önceki ise öğle ve ikindi
namazı (ya da sadece ikindi namazı) şeklinde yorumlanmıştır. Gece saatlerindeki
tesbihin ise akşam ve yatsı namazı olduğu ifade edilmiştir. Ayette “gece
saatlerinde” ifadesinin tesbih etme emrinden önce gelmesi, gecenin gündüze
önceliğini gösterir. İslam kültüründe de bu esas alınmıştır. Perşembe
akşamına “mübarek cuma akşamı” denilmesi, günün başlangıcının gece
olmasındandır. Ayrıca sükûneti nedeniyle gece, ibadet için daha uygundur,
dinlenme vaktinde kalkıp Allah’ı zikretmek insana zor geldiği için de daha
sevaptır.[1] Ayetteki “gündüzün iki ucunda”
ifadesinden sabah ve akşam namazına tekrar işaret edildiği bununla da iki
namazın önemine dikkat çekildiği belirtilmiştir.[2] Sabah ve akşam namazları, dar vakitte
kılındığı için diğerlerine oranla kaçırılmama açısından daha fazla özen
gerektiren iki namazdır. Ayetin sonundaki “tesbih et umulur ki hoşnutluğa
eresin” ifadesi, Allah’a ibadet ile mutluluğa erme ilişkisine dikkat çekmektedir.[3]
Görüldüğü gibi ele aldığımız “gece
saatlerinde” ifadesinin yer aldığı üç ayetin nüzul sırasına göre ilkinde
Peygamber’e (s), inkârcı tutum ve davranışlar karşısında sabretmesinin tavsiye
edildiğine, ibadetlerini aksatmamasının tavsiye edildiğine ve ibadetin mutluluk
getirdiğine işaret edilmektedir. Sonraki yazımızda ise “gece saatlerinde”
ifadesinin yer aldığı sonraki iki ayetten yola çıkarak gece ibadetinin önemine,
âlim ile cahil arasındaki farka, vahiy karşısında Ehl-i Kitab’ın hepsinin aynı uzaklıkta
görülmemesi gerektiğine dikkat çekilecektir.
9.4.2020 Haksöz Haber
[1] Gece ibadetine dikkat çeken ayetlerden birisi
şöyledir: “Şüphesiz gece vakti etki ve uyum yönünden daha uygun ve sözün
zihne yerleşmesi bakımından daha elverişlidir.” (el-Müzzemmil 73/6).
[2] Benzer bir Kur’anî kullanım
şöyledir: “Namazları ve orta namazı aksatmadan kılın.” (el-Bakara
2/238).
[3] Ayette “umulur ki” denilmesinin, Hz.
Muhammed’in (s) hoşnut olmasının ihtimal düzeyinde olmadığı aksine hoşnut
olmasının gerçekleşeceğini düşünenler buna kanıt olarak şu ayetteki kullanımı
belirtir: “Gecenin bir vaktinde kalkıp kendine mahsus nâfile bir ibadet
olarak da namaz kıl umulur ki rabbin seni övülmüş bir makama yükseltir.” (el-İsrâ
17/79). Yani Resulullah’ın (s) övülmüş makama ulaşacağı ihtimal değil,
kesindir.