Kur’an’da “mümin kadın” -1-
Kur’an’da “mümin kadın (mu’mine)”, üç Medeni surenin
dört ayetinde altı defa geçmektedir. Bu
yazıda söz konusu ayetlerin ilk üçü, içlerinde bulundukları surelerin iniş
sırasına göre değerlendirilecektir. Bu ayetlerden üçüncüsündeki
ifadenin, bağlam gereği “mümin kadını”
şeklindeki çevirisi tercih edilmiştir.
Mümin erkekler evleneceği zaman mümin ya da (evlenecek mümin
kadınlardan farklı olarak) Ehl-i Kitap’tan bir kadınla evlenmeyi (el-Mâide 5/5)
tercih etmelidir. Evlenme konusunda mümin bir köle bile Allah’a ortak koşan
hanımdan değerlidir: “Allah'a eş koşan kadınlarla onlar imana gelinceye kadar
evlenmeyin. Mümin kadın köle, hoşunuza gitse de ortak koşan bir kadından daha
iyidir. İnanmalarına kadar ortak koşan erkeklerle mümin kadınları evlendirmeyin.
İnanan bir köle, hoşunuza gitmiş olsa da ortak koşan bir erkekten daha iyidir.
İşte onlar ateşe çağırırlar, Allah ise izniyle cennete ve bağışlanmaya çağırır
ve insanlara ibret alsınlar diye ayetlerini açıklar.” (el-Bakara 2/221). Müşrik
olan eşlerin ateşe çağırmalarından kasıt ateşe götüren yola yani Allah’a ortak
koşmaya ve ona isyan etmeye çağırmaları anlamındadır. Yoksa cehenneme inanmak,
müşriklerin temel niteliklerinden birisi değildir. “Allah’ın izniyle cennete
ve bağışlanmaya çağırması”, müminlerin Allah’ın kolaylaştırmasıyla dine daveti
anlamındadır. Böylece cennete ve bağışlanmaya vesile olacak sahih bir inanca ve
ona uygun işler yapmaya çalışan müminlere değer verilmiş ve adeta onlara “Sizin
insanları dine davetiniz benim onları davetim gibidir.” denilmiş olmaktadır.
Ayetlerin gönderiliş nedeni, onlar üzerinde düşünülüp verilen mesajların hayata
aktarılmasıdır.
Mümin kimse, ayet ve sahih sünnetle/hadisle karşılaştığında
inanç ve uygulamalarının uygunluğunu kontrol eder. Yanlış yoldaysa ayet ve
sünneti/hadisi tercih eder: “Allah ve Resûlü bir iş hakkında hüküm verdikleri
zaman, hiçbir mümin erkek ve hiçbir mümin kadın için kendi işleri konusunda
tercih kullanma hakları yoktur. Kim Allah’a ve Resûlü’ne karşı gelirse şüphesiz
ki o apaçık bir şekilde sapmıştır.” (el-Ahzâb 33/36). Ayetteki mümin erkek ve
mümin kadın kelimelerinin belirsiz (nekira) olması, “hangi mümin erkek ya da
kadın olursa olsun” anlamındadır. Yani Resul’e (s) itaat her çağdaki mümini
ilgilendiren bir konudur. Resûlullah’a (s) itaatin Allah’a itaatten sonra
gelmesi hem sünnetin ikincil değere sahip olduğunu hem de ne kadar önemli
olduğunu göstermektedir.
Peygamber’e (s) helal olan kadınlar Kur’an’da şöyle
belirlenmiştir: “Ey Peygamber! Mehirlerini verdiğin hanımlarını, Allah'ın sana
ganimet olarak verdiği ve elinin altında bulunan cariyeleri, amcanın, halanın,
dayının ve teyzenin seninle beraber göç eden kızlarını sana helal kıldık. Bir
de Peygamber kendisiyle evlenmek istediği takdirde, kendisini Peygamber’e hibe eden
mümin kadını, diğer müminlere değil, sırf sana özel olmak üzere (helal kıldık).
Kuşkusuz biz, hanımları ve ellerinin altında bulunan cariyeleri hakkında
müminlere neyi farz kıldığımızı biliriz. (Bu hususta ne yapmaları lâzım
geldiğini onlara açıkladık) ki sana bir zorluk olmasın. Allah bağışlayandır,
merhamet edendir.” (el-Ahzâb 33/50). Ayette Resulullah (s) gibi Mekke’den
hicret eden akraba kızları ile evlenebileceğinin söylenmesi, Hz. Muhammed’in
(s) hicret etmeyen akraba kızlarıyla evlenemeyeceğini akla getirmektedir. Peygamber’in
(s) dayısı ve teyzesinin olmadığı dolayısıyla ayette kastedilenin bizzat o
ikisinin çocukları değil, annesi Âmine’nin aşireti olduğu söylenmiştir.
Yine kendisini hibe eden kadınla evlenebilmesi, o kadını mehir vermeden ya da
velisinin iznini beklemeden nikâhlayabilmesi şeklinde yorumlanmıştır. Ayette
“kendisini sana hibe eden” değil de “kendisini Peygamber’e hibe eden” denilerek
Resulullah (s) ile evlenmek isteyen kadının helal olduğundan söz edilmesi,
Resulullah (s) dışında diğer müminlere kendini hibe eden kadınların müminler
tarafından nikâhlanmasının mümkün olmadığını gösterir. Müminlere farz
kılınan şey, kadınlarla evleneceklerinde mehir vermeleri ve dörttten fazla eş
almamaları, şahitler huzurunda evlenmeleridir.
Görüldüğü gibi “mümin kadın (mu’mine)” ifadesinin yer
aldığı ilk üç ayette, mümin bir kölenin evlenme konusunda hoşa giden bir müşrik
eşle evlenmekten daha iyi olduğuna, müşrik eşin cehenneme götüren inanç ve
pratiklere çağırdığına, İslam’da Allah ve Resulü’ne (s) itaatin farz olduğuna
ve Hz. Muhammed’in evlilik hukuku ile Müslümanlarınkinin bire bir aynı
olmadığına işaret edilmektedir.
30.1.2020 Haksöz Haber