Kur’an’da “güven” kelimesi
Kur’an’da “güven (el-emn)” ikisi Bir Mekki surenin
iki ayetinde diğeri de bir Medeni surede olmak üzere toplam üç ayette
geçmektedir. Bu yazıda söz konusu
kelimenin geçtiği ayetler, içlerinde bulundukları iki surenin iniş sırasına
göre ele alınacaktır.
Başkasına fayda veya zarar sağlama konusunda nihai
otorite olmayan varlıklar, asla tapılmayı hak etmezler; çünkü onlar
acizdir. Aciz varlıklar da ilah olamaz. Hz. İbrahim, kavmine bu gerçeği şöyle
ifade eder: “Siz, Allah'ın size haklarında hiçbir delil indirmediği şeyleri O'na
ortak koşmaktan korkmazken ben sizin ortak koştuğunuz şeylerden nasıl korkarım?
Şimdi biliyorsanız (söyleyin) iki gruptan hangisi güven içinde olmaya daha
lâyıktır?” (el-En`âm 6/81). Ayette,
“hiçbir delil indirmediği şeyleri” denilerek putperestliğin temelsizliğine
dikkat çekilmekte ve bu batıl inanç aşağılanmaktadır; çünkü delile dayanmayan
din, kuruntulardan ibarettir. İnsanların her şeye gücü yeten Allah’tan değil, ilah
edindikleri aciz varlıklardan korkmaması ve bu batıl inanca teşvik etmesi ne
kadar saçmadır. Dünya ve ahiret azabından emin olmak için şirk koşmaksızın
Allah’a yönelmek gerekir. Aksini yapanların sonu hüsrandır. Azaptan güvende
olmak, azap edebilene (Allah) sığınıp, sadece O’na ibadet edenler için söz
konusuyken kendilerini cehennem azabının beklediği müşrikler, şeytanın sanal
güvencesine sığınmaktadır. Ayetteki “… ortak koştuğunuz şeylerden nasıl
korkarım?” şeklindeki Hz. İbrahim’e ait soru, “Tabi ki onlardan korkmam!”
anlamındadır; çünkü Allah, tapılan varlıkları da onlara tapanları da yok
etse O’na hiçbir kimse engel olamaz. Ayetteki, “… iki gruptan hangisi güven
içinde olmaya daha lâyıktır?” şeklindeki soruda bulunan gruplardan ilki Allah’a
itaat ve tevekkül ettiğinden güvende olmayı hak edenlerden; ikincisi ise
Allah’a şirk koştuğu halde hâlâ da kendisinin güvende olduğunu sananlardan
oluşmaktadır.
Müminlerin mi yoksa müşriklerin mi güvende olduğunun
sorulduğu yukarıdaki ayetin ardından güvende olanın kim olduğuna yanıt
verilmektedir: “İnanıp da imanlarına herhangi zulüm karıştırmayanlar var ya
işte güven onlarındır ve onlar doğru yolu bulanlardır.” (el-En`âm 6/82). Bu
yanıtın Hz. İbrahim’e ait olduğunu söyleyenler olduğu gibi Allah’a ait yeni bir
cümle kabul edenler de olmuştur. Ayetteki zulmün ne anlama geldiği konusunun
Peygamber’e (s) sorulduğu ve soranların “Hangimiz kendisine zulmetmez ki?”
dedikleri Peygamber’in (s) de “Şirkin en büyük zulüm olduğu” (Lokman 31/13) ayetini
belirterek bu ayeti açıkladığı ifade edilir.[1]
“Kur’an’ın Kur’an ile tefsirine” dair sıkça aktarılan bu rivayet, ayetteki
zulümden kastedilnin şirk olduğuna dair “ek bir delil” olabilir; çünkü
ayette kastedilenin şirk olduğu zaten bağlamdan anlaşılmaktadır. Ayette güvende
ve doğru yolda olduğu belirtilen müminlerden söz ederken uzaklık ifade eden
“onlar” kelimesinin kullanılması, onların saygınlığını belirtmek içindir.[2]
Münafıklar ya da zayıf imanlı Müslümanlar, güvenliği
ilgilendiren duyumlarını nakletmekte acele ederler. Böyle yapmakla
Müslümanlar arası güven ortamına zarar verirler: “Onlara güven veya korkuya
dair bir haber gelince hemen onu yayarlar; hâlbuki onu, Resul'e veya aralarında
yetki sahibi kimselere götürselerdi onların arasından işin içyüzünü anlayanlar,
onun ne olduğunu bilirlerdi. Allah'ın size lütuf ve rahmeti olmasaydı pek
azınız hariç şeytana uyup giderdiniz.” (en-Nisâ 4/83). Güvenlik konularına dair
haberler, ulu orta her yerde konuşulmamalı, önemli bir bilgi veya sorun varsa ilgili
makamlara iletilmelidir. Söz konusu haber, Müslümanların kâfirleri
cezalandırmasına dair sevindirici bir haber de olabilir; ancak onun da bir süre
gizli tutulması gerekebilir. Dikkatsiz bir şekilde haber yayanların, aldıkları
haberleri işin içyüzünü bilenlere götürmelerinin istenmesi, onların derinlikli
düşünemeyen kimseler olduklarını göstermektedir. Ayetten anlaşılabilecek bir
şey de güvenlik konulu haberleri rastgele yayanların, münafıklar değil de
sahabe olduğu yorumu kabul edilirse onların bir kısmının kavrayışının zayıf bir
kısmının da güçlü olduğu söylenebilir. Müminler, doğru yolu bulmalarını,
akıllarını doğru kullanmalarına bağlamaktan çok Allah’ın onlara doğru yolu
nasip etmesine bağlamalıdır. İslam ahlakı bunu gerektirir.
Görüldüğü gibi “güven” kelimesinin geçtiği ayetlerde
delilden uzak dinin geçersizliğine, müşriklerin değil inananların güvende
olmayı hak ettiklerine ve doğru yolu bulanların müminler olduğuna, güvenliği
ilgilendiren olumlu veya olumsuz haberlerin herkesle değil, konuyu bilen ve o
haberleri doğru bir biçimde değerlendirebilecek kimselerle paylaşmak
gerektiğine dikkat çekilmektedir.
23.1.2020 Haksöz Haber
[1] İsmail
Ebu Abdillah el-Buhârî, Sahihu’l-Buhârî, thk. Muhammed b. Züheyr Nâsır
en-Nâsır (Beyrut: Daru Tavki’n-Necat, 1422), "Kitâbu
ehâdisi’l-enbiyâ", 10 (No. 3360).
[2]
Türkçede de bir kimseye saygınlığından dolayı “sen” yerine “zât-ı âlileri”
denilir.