Kur’an’da “önder” kelimesi
Kur’an’da “önder (imâmen)” kelimesi, üçü Mekki biri de Medeni surede
olmak üzere toplam 4 surenin birer ayetinde geçmektedir. Bu yazıda söz konusu
ayetler, içlerinde bulundukları surelerin iniş sırasına göre ele alınacaktır.
Müslüman kimse
için eşinin ve çocuklarının Allah’a itaat eden kullar olmaları ne kadar
sevindiricidir: “(Ve o kullar): Rabbimiz! Bize gözümüzü aydınlatacak eşler ve
zürriyetler bağışla ve bizi takvâ sahiplerine önder kıl! derler.” (el-Furkân 25/74).
Ayetten anlaşılan şey, Müslümanın yönetici (önder) olmayı istemenin iyi bir şey
olduğudur. Yönetici olmak isteyenin yönetmeye talip olduğu kimselerin
muttaki olmalarını istemesi, o yönetici adayının sapma eğilimi gösterdiğinde
kendini uyaracak kimselerle birlikte çalışmayı tercih ettiğini gösterir.
Mümin taklit
değil tahkik (araştırma) ehlidir; çünkü delili olan kimse, olmayana göre
daha değerlidir: “Rabbin tarafından (gelmiş) açık bir delile dayanan ve kendisini
Rabbinden bir şahidin izlediği ayrıca kendisinden önce bir önder ve bir rahmet
olarak Musa'nın Kitab'ı (elinde) bulunan
kimse (inkârcılar gibi) midir? Çünkü
bunlar, ona (Kur'an'a) inanırlar. Zümrelerden hangisi onu inkâr ederse işte
cehennem ateşi onun varacağı yerdir, bundan şüphen olmasın; zira bu, senin
Rabbin tarafından bildirilmiş gerçektir; fakat insanların çoğu inanmaz.” (Hûd 11/17). Kur’an, doğru yolu gösterme
açısından türedi bir kitap değildir. Aksine Hz. Musa’ya önder ve rahmet olan
Kitab’ı veren Allah, Kur’an’ı da son peygamber Hz. Muhammed’e (s) vermiştir. Bu
gerçeği kavrayan Abdullah b. Selâm gibi kişiler Tevrat’a iman ettikleri gibi
Kur’an’a da iman etmişlerdir; çünkü onlar atalarının değil, hakikatin/vahyin
takipçileridir. İnkârcıların durumuna gelince onları ahirette bekleyen şey,
ateştir. Gayba dair bu bilgi, ne yazık ki çoğu kimseyi inkârdan
alıkoymamaktadır. Ne de olsa cahil cesurdur.
Yukarıdaki
ayette olduğu gibi bu ayette de “önder” kelimesi Musa’ya verilen Kitap için
kullanılmıştır: “Ondan önce de bir önder ve rahmet olarak Musa'nın Kitab’ı
vardır. Bu (Kur'an) da zulmedenleri uyarmak ve iyilik yapanlara müjde olmak
üzere Arap diliyle indirilmiş, doğrulayıcı bir kitaptır.” (el-Ahkâf 46/12). Her
ne kadar Kur’an, Musa’ya verilen Kitab’ın Tevrat olduğunu söylemese de İslam
kültüründe yaygın olarak Hz. Musa’ya verilen Kitab’ın Tevrat olduğu ifade
edilir. Kur’an kötülük yapanları cehennemle uyarır, iyilik yapanları da
cennetle müjdeler. İlk muhatapları rahat anlasınlar diye onların diliyle
(Arapça) indirilmiştir. İniş amacına uygun olarak Arap olmayanlar da onu
anlamak ve yaşamak için okumalıdır.
Vahiy ile
belirlenmiş inanç ve ibadetler de dünyada imtihanın bir parçasıdır. Vahye
uygun olmayan bir hayat kayıptır: “Bir zamanlar Rabbi İbrahim'i birtakım
kelimelerle sınamış, onları tam olarak yerine getirince ‘Ben seni insanlara
önder yapacağım.’ demişti. ‘Soyumdan da.’ dedi. Allah, ‘Ahdim zalimlere ermez.’
buyurdu.” (el-Bakara 2/124). Denenme, kimin gerçekten kimin kenarından dindar
olduğunu ve kimin iyi kimin de kötü olduğunu ortaya koyar. Bu açıdan imtihan
insan için bir iyiliktir. Allah’ın kullarını sınava tabi tutması, onları
tanımak değil, onların birbirlerini daha iyi tanımaları içindir; çünkü
insanların şahsiyeti, en net bir şekilde zorluk anlarında ortaya çıkar. Hz.
İbrahim’in soyundan da imam istemesine kadınlar da dahildir. Yapabilecekleri
işlerde onların da imam olmalarında bir sorun yoktur. Türcan’a göre Sünni
doktrin açısından, yöneticinin fasık ya da zalim olmasının kamu düzeninin
korunması düşüncesinden hareketle o iktidarın meşruiyetini ortadan kaldıran,
itaatsizliği veya görevden almayı gerektiren bir neden değildir. Bu yaklaşımdan,
iktidarın meşruiyetiyle yöneticilerin yalnızca bid‘at ehlinden çıkmaması
gerektiğinin kastedildiği anlaşılmaktadır. Benzer şekilde, ülü’l-emr tarafından
verilen emirlere itaat etme zorunluluğu için onların şer‘î hükümlere aykırı
olmaması gerektiği şartı ile ülü’l-emrin fâsık veya zalim olması da farklı
değerlendirilmektedir. Buna göre fâsık veya zalim de olsa bir yöneticiye
verdiği emirler şer‘î hükümlere aykırı düşmediği sürece itaat edilmesi vâcip
görülmektedir.[1]
Görüldüğü gibi “önder (imâmen)” kelimesinin geçtiği ayetlerde
iyi insanların Allah’tan iyi eş ve çocukların yanında muttakilere önder olmak
istediklerine, delile dayalı tutum ve
davranışların değerli olduğuna, Hz. Musa’ya indirilen, önder ve rahmet olarak
nitelenen Kitap dahil Allah tarafından gönderilen kitapların devamı ve
sonuncusu olan Kur’an’ı inkâr edenlerin cehenneme gideceğine, Kur’an’ın
zalimleri cehennemle uyardığına, iyi insanları cennetle müjdelediğine,
anlaşılsın diye ilk muhataplarına Arap diliyle indirildiğine, Hz. İbrahim’in
imtihan edildiğine, insanlara önder yapılacağı müjdesi verilince soyundan da
önderlerin çıkması için dua ettiğine ve önderliğin zalimlerin hakkı
olmadığına işaret edilmektedir.
19.12.2019
Haksöz Haberi
[1]
Talip
Türcan, “Ülü’l-Emr”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi (Ankara:
Türkiye Diyanet Vakfı, t.y.), 42: 296.