Kur’an’da “Islah edin.” emri
Kur’an’da
“Islah edin (aslihû)” emri üç ayette geçmektedir. Ayetlerin üçü de iki
Medeni surede yer almaktadır. Bu yazıda söz konusu ayetler, içlerinde
bulundukları surelerin iniş sırasına göre ele alınacaktır.
Sahabe, Peygamber’e (s) ganimet konusunu öğrenme
amaçlı olarak sormuştu, yoksa soruları ganimetten pay isteme anlamında değildi. Yani ganimetin adil
paylaşımının nasıl olacağını bilmek istiyorlardı: “Sana savaş ganimetlerini
soruyorlar. De ki: Ganimetler Allah ve Peygamber'e aittir. O halde siz (gerçek)
müminler iseniz Allah'tan korkun, aranızı ıslah edin, Allah ve Resûlüne itaat
edin.” (el-Enfâl 8/1). Ayette ganimetlerin Allah’a ve peygamberine ait
olduğunun söylenmesi, paylaşımında ölçünün kim tarafından konulacağını
göstermektedir. Ölçüyü Allah koyar, elçisi de onu açıklar. Bu ölçü de bu
surenin başka bir ayetinde beyan edilmiştir.[1]
Reşid Rıza’ya göre ayetteki “aranızı ıslah edin” kısmı “Sizi birbirinize
bağlayan durumu ve bağı düzeltin.” anlamındadır. Bu bağ İslam bağıdır. Bu bağın
düzeltilmesi; uzlaşma, işbirliği, karşılıklı yardımlaşma, bencilliği ve kendini
üstün görmeyi terk etmekle ve başkasını kendine tercih etmekle olur.[2]
Yani İslam dini mensubu olmaktan kaynaklanan birlikteliğin ıslahı; ve hak talebi
çekişmeleriyle değil, iyi insan ilişkiler geliştirmekle ve hakkı olan şeyi bile
paylaşmayı tercih etmekle mümkün hale gelir.
Müminlerden iki grup arasında çatışma çıkması asla
istenmeyecek bir durum olsa da ne yazık ki böyle şeyler olmaktadır. Kur’an buna
dair şöyle bir çözüm önermektedir: “Eğer müminlerden iki gurup birbirleriyle
vuruşurlarsa aralarını ıslah edin. Şayet biri ötekine saldırırsa Allah'ın
buyruğuna dönünceye kadar saldıran tarafla savaşın. Eğer dönerse artık
aralarını adaletle ıslah edin ve adaletli davranın. Şüphesiz ki Allah, âdil
davrananları sever.” (el-Hucurat 49/9). Birbiriyle savaşan iki grup olmasına
rağmen fiil çoğul kalıpla (iktetelâ değil iktetelû) kullanılmıştır.
Yani Müslümanlar böylesine çatışmalara duyarsız kalırlarsa Müslümanlar arası çatışma
o iki grupla sınırlı kalmayabilir. Ayette çatışan iki grubun mümin olarak
tanımlanmaları dikkat çekicidir. Kültürel olarak İslam beldelerinde doğup
büyüdükleri halde kendilerini başka ideolojilerle tanımlayan kimseler bu
kapsamda değildir; ancak buna rağmen kendilerini Müslüman olarak
tanımlıyorlarsa Müslümanlara saldırmaları halinde cezalandırılmaları da meşru
olur. Müslümanlar birbiriyle çarpışan iki grubun arasını barış
görüşmeleriyle bulmaya çalışırlar. Başarılı olamazlarsa haksız yere saldıran
grup silah zoruyla saldırganlığından vazgeçirilir. Saldırganlığı bıraktığı an,
o gruba yönelik güç kullanarak müdahale de sona erer.
Müminler kardeş olduğuna göre onların iyi geçinmeleri
tüm Müslümanları ilgilendirir. Birbirleriyle geçinememeleri Müslüman
olmayanlara karşı bir zaaf göstergesidir. “Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse
kardeşlerinizin arasını ıslah edin ve Allah'tan korkun ki esirgenesiniz.”
(Hucurat 49/10). Islahatçı müminlerin, arası bozuk müminleri
barıştırabilmeleri için aralarında ne olup bittiğini bilmeleri gerekir. Bu
bilgilenme, dedikodu takibiyle değil, sorun çözmeye yönelik araştırmalarla elde
edilir. Aksi takdirde hem günah yüklenmiş olurlar hem de sorun daha da
çetrefilleşir. Bu konuda yanlışa düşmeyi engelleyecek şey, Allah korkusudur.
Islah amaçlı hareket eden kimseler ilahi merhamet göreceklerdir.
Görüldüğü gibi “Islah edin”
emrinin yer aldığı ayetlerde müminlerin birbirleriyle iyi geçinmeleri için
çalışmak gerektiğinden, Allah’a ve Resulü’ne (s) itaatin öneminden, mümin iki
grup birbiriyle savaştığında aralarının düzeltilmesi için çaba harcamak
gerektiğinden sonuç alınamazsa saldırgan grubun güç kullanarak durdurulmasının
bir çözüm olduğundan ve bu sırada adaleti gözetmenin öneminden, birbirleriyle
kardeş olan müminlerin aralarında problem olduğunda onların ilişkilerinin ıslah
edilmesi gerektiğinden söz edilmektedir.
17.10.2019
Memleket Gazetesi
[1] “Allah'a ve (hakla batılın) ayrıldığı günde, iki topluluğun karşı
karşıya geldiği o günde, kulumuza indirilmiş olana iman ediyorsanız bilin ki
ganimet olarak ele geçirdiklerinizin beşte biri Allah, Resulu, yakınlar,
yetimler, düşkünler ve yolda kalmış kişi içindir. Allah her şeye güç
yetirendir.” (el-Enfâl 8/41).
[2] M. Reşîd Rızâ, Tefsîrü’l-Menâr (Mısır:
el-Hey’etu’l-Mısriyyetu’l-Âmme li’l-Kitâb, 1990), 9: 489.