Kur’an’da “ıslah ederse (asleha)” ifadesi, üç Mekki surenin dört ayetinde ve üç Medeni surenin de birer ayetinde geçmektedir. Konu ile ilgili ayetler, içlerinde bulundukları surelerin iniş sırasına göre ele alınacaktır.  Bu ayetlerden biri hariç (Muhammed 47/2) diğerleri şart cümlesi içinde yer aldığından “asleha” fiilinin “ıslah ederse” şeklindeki çevirisi tercih edilmiştir. Bu yazıda Menar tefsirindeki yorumlar bağlamında ilk dört ayeti, sonraki yazımızda ise kalan üç ayeti ele alacağız.
Peygamberlerin gönderilmesiyle insanlara doğru yolun gösterilmesi, Allah’ın rahmetidir. Bu rahmete karşı kibirlenenler değil, yönelenler mutlu olacaktır: “Ey Âdem oğulları! Size kendi içinizden ayetlerimi anlatacak peygamberler gelir de kim (onlara karşı gelmekten) sakınır ve kendini ıslah ederse onlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir.” (el-A`raf 7/35).  Reşîd Rızâ’ya göre ayetin anlamı şöyledir: “Ey Ademoğulları! Farz kıldığım iman, salih ve muslih (düzeltici) ameli açıklamak, haram kıldığım şirki, ahlaksızlığı ve ifsat edici şeyleri izah etmek için size indirdiğim ayetlerimi okuyan kendi cinsinizden peygamberler gelecek olursa kim benim yasakladığım şeylerden kaçınır ve kendisine vacip kıldığım şeyleri yaparak kendini ıslah ederse onlar için yalanlama ve isyanın sonucu olan dünya ve ahiret azabı korkusu yoktur ve onlar, kıyamet günü amellerinin karşılığını alırken üzülmeyecekleri gibi dünyada da -başkaları gibi- mahzun olmayacaklardır.”[1] Rızâ’nın ifadelerinden anlaşılan şey, ıslah edici faaliyetlerin çerçevesini vahyin çizdiği, bu çerçevede bir hayat süren kimselerin dünyada da ahirette de sıkıntı çekmeyeceğidir.
Kur’an müminleri dünyada ve ahirette mutlulukla müjdeler, kâfirleri de azaba karşı uyarır: “Biz, peygamberleri ancak müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak göndeririz. Kim iman eder ve ıslah ederse onlara korku yoktur. Onlar üzüntü de çekmeyecekler.” (el-En`am 6/48). Reşîd Rızâ, iman ve ıslah faaliyetinde kâmil insanların dünyada da -dünya şehvetleri ve lezzetlerinin elden çıkması gibi- kâfir ve fasıkların üzüldükleri şeylere üzülmeyeceklerini belirtir. Ya da onların üzüntüleri, kâfirlerin üzüntüleri gibi şiddetli ve uzun süreli olmayacaktır; çünkü çocuklarının ve yakınlarının ölmesi veya mallarını kaybetmeleri ve dostlarının azalması gibi sebebi meşru bir üzüntü geldiği takdirde bu, müminler için rahmet ve ibret olur.[2] Rızâ, ayet yorumunda ıslah faaliyetinde bulunan müminlerin moral üstünlüğüne dikkat çekmektedir. Dünyevi kayıplar, yoldan çıkmış kimselerden farklı olarak o olgun kimselerin azmini kırmaz. Aksine bundan ibret alır ve dünyanın geçici nimetlerine kapılıp kalmadıkları gibi kalıcı nimetler (cennet) için çalışıp çabalarlar.
Müminler söze başlamadan önce “Allah sizi korusun, gözetsin.” anlamında selam verirler. Resulullah’ın (s) örnekliği böyledir: “Ayetlerimize inananlar sana geldiğinde onlara de ki: Selam size! Rabbiniz merhamet etmeyi kendisine yazdı. Gerçek şu ki: Sizden kim, bilmeyerek bir kötülük yapar, sonra ardından tövbe edip de kendini ıslah ederse bilsin ki Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir.” (el-En`am 6/54). Ayetten yola çıkarak Reşîd Rızâ, cahillikle bir kötülük işleyen kimsenin kötülük yaptıktan sonra yaptığı şeyin çirkinliğini hissederek onu yaptığına pişman olarak ve akıbetinden korkarak döner ve nefse kötü etki bırakan bu amelin ardından ona tamamen zıt ve etkisini giderecek bir amel yapmak suretiyle kendisini ıslah etmesi durumunda Allah’ın onu bağışlayacağını ifade etmektedir.[3] Rızâ, insanları umutsuzluktan uzaklaştırılmasının önemine ve kendilerini ıslah etmelerinin ilahi affa muhatap olmalarını sağlayacağına dikkat çekmektedir.
Kötülüğe denk bir ceza vermek adalettir; ancak bu ceza, “görünüşte” kötülüğün kendisine benzediği için ona da “kötülük” denilmiştir. Kısasın bu şekilde adlandırılması kısasa değil, affetmeye yönlendirmek için olsa gerektir: “Bir kötülüğün cezası, ona denk bir kötülüktür. Kim bağışlar ve ıslah ederse onun mükâfatı Allah'a aittir. Doğrusu O, zalimleri sevmez.” (eş-Şûrâ 42/40). Kötülüğe kötülükle karşılık vermek, tüm kötülüklerin cezası için söz konusu değildir. Sözgelimi, namuslu bir kadına iftira atana iftira atılmaz, seksen sopa vurulur ve artık şahitliği kabul edilmez (en-Nûr 24/4). Kötülüğe maruz kalan kimsenin kötülüğü yapanın cezalandırılmasını istemesi onun hakkıdır; ancak o, affedici olur da kısas yapılmasını istemezse Allah onu bu iyiliğini ödüllendirecektir.
Görüldüğü gibi “ıslah ederse (asleha)” ifadesinin yer aldığı ayetlerde peygamberlere itaat edip haramlardan sakınmanın ve kendine çeki düzen vermenin mutlu sonla noktalanacağından, peygamberlerin iyileri müjdelediğinden, kötüleri Allah’ın azabıyla korkuttuğundan, selam vermenin faziletinden, tövbe edip, kendini düzeltenlere karşı Allah’ın merhametli olduğundan, kötülüğe maruz kalanın hakkını alabileceğinden ancak güzel olan davranışın bağışlamak olduğundan söz edilmektedir.
31.10.2019 Memleket Gazetesi


[1] M. Reşîd Rızâ, Tefsîrü’l-Menâr (Mısır: el-Hey’etu’l-Mısriyyetu’l-Âmme li’l-Kitâb, 1990), 8: 365.
[2] Rızâ, Tefsîrü’l-Menâr, 7: 350.
[3] Rızâ, Tefsîrü’l-Menâr, 7: 376-377.