Kur’an’da “her ümmetten” ifadesi
Kur’an’da “her ümmetten (min kulli ummetin)” ifadesi, üçü
Mekki biri de Medeni olmak üzere toplam dört surenin birer ayetinde
geçmektedir. Bu yazıda söz konusu ayetler, içlerinde bulundukları surlerin iniş
sırasına göre değerlendirilecektir.
İnsanların bir kısmı dünyaya gelirken bir kısmı da öteki dünyaya göçer.
Benzer şekilde ahirette de hesap yerine gruplar halinde sevk edilirler. Her dönemin/mekânın
yalanlayanları farklı kimseler olduğundan sevk edilmeleri de gruplar halinde
olur: “O gün, her ümmetten âyetlerimizi yalan sayanlardan bir cemaat toplarız
da onlar toplu olarak (hesap yerine) sevk edilirler.” (Neml 27/83). Mahşer
meydanı, gruplar halinde gelen insanların toplanma yeridir. Orada herkes
dünyada yaptıklarının hesabını verecektir. Hak yolunda çalışanlar ödül, batıl
yolda gayret edenler ceza alacaktır.
Dünyada ne yapılırsa yapılsın bir gerekçeye dayandırılması
beklenir. Anlam arayışı bunu gerektirir. Ahirette de durum pek farklı
değildir: “(O gün) her ümmetten bir şahit çıkarır, (kâfirlere) ‘Kesin
delilinizi getirin!’ deriz. O zaman bilirler ki hakikat Allah'a aittir ve
uydura geldikleri şeyler (putlar) de kendilerinden ayrılıp kaybolmuşlardır.”
(el-Kasas 28/75). Allah’a ortak koşanlar, batıl inançları konusunda kendilerinden
istenen delili getiremeyeceklerdir. Onlar inanç konularında bir kanıta
dayanmayı önemsememiş ve içinde bulundukları kültürde/dönemde inanç
tarzlarından uygun gördüklerini benimsemişlerdir. Vahyi dikkate almadıkları
için ahirette de ödül olarak paylarına bir şey düşmeyecektir. Ayette
belirtilen “her ümmetten bir şahit” için “Onlar peygamberlerdir.” denilmişse de
onların şahitliği, yaşadıkları döneme dair olsa gerektir. Vefatlarının
ardından onların toplumlarının sonraki nesillerinin neler yaptıklarına onlar
değil, Allah şahittir. Hz. İsa’dan Kur’an’da nakledilen şu sözler bunu
desteklemektedir: “Ben onlara sadece senin emrettiğin üzere 'Benim de Rabbim,
sizin de Rabbiniz olan Allah'a kulluk edin' dedim. İçlerinde bulunduğum sürece
üzerlerine şahit idim. Beni ecelime yetirmenden sonra onları gözeten sendin.
Sen her şeyin üzerine şahitsin.” (el-Mâide 5/117). İhtimallerden biri de peygamberlerin
gönderilmedi dönemlere dair şahitliği, adil Müslümanların yapacak olmasıdır. Allah’ın
ortakları sandıkları şeyler/kişiler ahirette o inkârcıları yalnız
bırakacaklardır. “Hesap günü”nün sahibi Allah’tır. O gün tek hâkim O’dur.
Ahiret; tövbe etme, ıslah olma değil, hesap verme mekânıdır. Ahirette
şahitlik edecek kimseler kötü kimselerin aleyhine iyi kimselerin lehine
şahitlik edecektir: “Her ümmetten bir şahit göndereceğimiz gün, artık ne kâfir
olanlara izin verilir ne de onların özür dilemeleri istenir.” (en-Nahl 16/84). Ahiret
yurdu, geçersiz gerekçelerle cezadan kurtulabilecek bir yer değildir. Tövbe
etmek, dünyada ise fonksiyoneldir. Ahirette tövbe edip cehennem azabından kurtulmak
söz konusu değildir. Bu nedenle inkârcılardan ahirette “Allah’ı razı
etmeleri” beklenmeyecektir.
Önceki ayetler Mekki surelerde yer aldığı için muhatap
müşriklerdir. Şu ayet ise Medine döneminde inmiş bir surede yer aldığı için
tehdidin muhatabı Ehl-i Kitap’tır: “Her ümmetten bir şahit getirdiğimiz ve seni
de onlara şahit olarak gösterdiğimiz zaman halleri nice olacak?” (en-Nisâ 4/41).
Yani şahitler; münafıkların ikiyüzlülüğüne, kâfirlerin inkârcılığına,
Müslümanların da imanına şahitlik edecektir. Ayetteki soru üslubu, vahye
karşı çıkanları azarlama amaçlıdır.
Görüldüğü gibi “her ümmetten” ifadesinin yer aldığı ayetlerde
yalanlayanların hesap gününde gruplar halinde toplanacaklarından,
peygamberlerin insanların dine karşı tavırları konusunda şahitlik
edeceklerinden, müşriklerin iddia ettikleri Allah’ın ortaklarının ahirette bir
rolünün olmayacağından, orada hataları itirafın geçersizliğinden ve
inkârcıların ahiretteki hallerinin kötülüğünden söz edilmektedir.
28.11.2019 Haksöz Haber