Kur’an’da “her toplumdan (min kulli ummetin)” ifadesi, üçü Mekki biri Medeni olmak üzere toplam dört surenin birer ayetinde geçmektedir. Bu yazıda söz konusu ayetler, içlerinde bulundukları surelerin iniş sırasına göre ele alınacaktır.
Kâfirler, ahirette gruplar halinde gelir ve sonra tek bir grup oluştururlar: “O gün her toplumdan, ayetlerimizi yalanlayanlardan bir grubu toplarız da onlar toplu olarak (hesap yerine) sevk edilirler.” (en-Neml 27/83). Bu ayette, her toplumdan ve çağdan yalanlayanların oluşturduğu bir topluluğun[1] hesap vermek üzere toplanmasından söz edilmektedir. Anlaşıldığı kadarıyla da “kâfirsiz bir dönem” yoktur.[2]
Allah’ın ortakları olduğunu ileri süren müşriklere, ahirette yanlış yolda bir hayat sürdüklerine dair şahitlik edecek kimseler (peygamberler, adil olanlar) çıkarılacak ve o müşriklere inkârları konusunda delilleri sorulacaktır: “(O gün) her toplumdan bir şahit çıkarır (kâfirlere), ‘Kesin delilinizi getirin!’ deriz. O zaman hakikatin Allah'a ait olduğunu bilirler ve uydurageldikleri şeyler (putlar) da kendilerinden ayrılıp kaybolmuştur.” (el-Kasas 28/75). İnkârcıların delil getirme ihtimali olmamasına rağmen, onlardan kanıt istenmesi, onları azarlama amaçlıdır. O kimseler, ahirette Allah’ın ortağı olmadığını, peygamberlerin getirdiği hakikatin Allah’a ait olduğunu ve putların da batıllığını kesin bir biçimde göreceklerdir. Allah’tan başka ilah yoktur. Dünyada ilah edinilen insanlar, şeyler vs. -Allah’ın gücü karşısında- ahirette fonksiyonsuzdur.
Peygamberler ve adil kişiler, kâfirlerin çevirdikleri fitne-fesatlar konusunda ahirette şahitlik edecektir: “Her ümmetten bir şahit göndereceğimiz gün, artık ne kâfir olanlara (özür dilemelerine) izin verilir ne de onların özür dilemeleri istenir.” (en-Nahl 16/84). Ahiretin bu aşamasındaki inkârcılar, günahta önde gidenler olsa gerektir; çünkü şahitlerin şahitliğinin ardından o inkârcıların konuşup kendilerini savunma çabası içine girmelerine izin verilmemektedir. İzin verilse bile bir delile dayanmadıklarından kendilerini kurtaracak bir savunma yapamayacaklardır. Başka bir ayette benzer bir sahne yer almaktadır: “Kesin sesinizi, orada, benimle konuşmayın.” (el-Mü’minûn 23/108).
Peygamber (s), Mekkeli müşriklerin, Ehl-i Kitab’ın ve münafıkların risalet yıllarındaki zulümlerine ahirette şahitlik edecektir: “Her bir ümmetten bir şahit getirdiğimiz ve seni de onlara şahit olarak gösterdiğimiz zaman halleri nice olacak?!” (en-Nisâ 4/41). Ayette şahitlik edilecek kimselerin Yahudiler ve diğerlerinden oluşan kâfirler olduğu söylendiği gibi[3] müminler olduğu da söylenmiştir; ancak bağlam, ayeti müminlerle ilişkilendirmek için uygun değildir. Ayetteki “… halleri nice olacak?!” sorusu, nankör kimseleri azarlama amaçlıdır. Bu kimselerin küfür ve isyanlarına şahitlik eden durumlarından yalanlayıcı kimseler olduklarının anlaşıldığı da söylenmiştir.[4] Söz edilen şahitliğin konusu ise kimine göre risaletin tebliğ edildiğine kimine göre de o toplumun yaptıklarına dairdir.[5]
Görüldüğü gibi “her toplumdan” ifadesinin yer aldığı ayetlerde ahirette inkârcıların gruplar halinde gelip birleşeceklerine “hesap günü” için toplanacaklarına, peygamberlerin ve adil kimselerin, isyanları nedeniyle kâfirler aleyhine şahitlik edeceğine o inkârcıların yardımsız kalacağına, o günün bir aşamasında bazı kâfirlerin sonucu değiştirmeyecek konuşmalarına izin verilmeyeceğine, inkârcıların sonunun hiç de iyi olmayacağına dikkat çekilmektedir.

12.12.2019 Haksöz Haber

Not: Bu yazıda olduğu gibi 28.11.2019 tarihli yazımızda da “min kulli ummetin” lafzının yer aldığı ayetler yorumlanmıştır. Sehven aynı konu hakkında yazılmış ikinci yazı niteliğindeki bu köşe yazısı, öncekinden farklı yorumlar içermektedir ve faydadan uzak değildir.


[1] Ebu’l-Fida İsmail b. Ömer İbn Kesir, Tefsîrü’l-Ḳurʾâni’l-ʿaẓîm, thk. Muhammed Hüseyin Şemsüddin (Beyrut: Daru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1419), 6: 193.
[2] Mucîruddîn b. Muhammed el-Uleymî, Fethu’r-rahmân fî tefsîri’l-Kurʾân, thk. Nuruddin Talib (Daru’n-Nevâdir, 1430/2009), 5: 163.
[3] Mahmud Hafızuddîn el-Nesefî, Tefsîrü’n-Nesefî (Medârikü’t-tenzîl ve hakāiku’t-teʾvil), thk. Yusuf Ali Bedîvî, 3. Bs (Beyrut: Daru’l-Kelimi’t-Tayyib, 1419/1998), 1: 359.
[4] Muhammed Ebüsuûd, İrşâdü’l-ʿakli’s-selîm ilâ mezâya’l-Kitâbi’l-Kerîm (Beyrut: Daru İhyai’t-Turasi’l-Arabi, t.y.), 2: 178.
[5] Muhammed b. Abdilcebbar es-Sem‘ânî, Tefsîrü’l-Ḳurʾân, thk. Yâsir b. İbrâhim ve Ebû Bilâl Ganîm b. Abbas (Riyad: Daru’l-Vatan, 1418/1997), 1: 428.