Kur’ân’da “ümmü’l-kitâb” ifadesi
“Ümmü’l-kitâb (Kitab’ın esası)” ifadesi, ikisi Mekki biri de Medeni
olmak üzer toplam üç surenin birer ayetinde geçmektedir. Bunlardan sadece
birisi (ez-Zuhruf 43/4), bağlam gereği “ümmi’l-kitâb” şeklinde
okunmaktadır. Bu yazıda söz konusu üç ayet, içlerinde bulundukları surelerin
iniş sırasına göre ele alınacaktır.
Yüce Allah, Kur’ân’ın değerine şöyle dikkat çekmektedir: “O, katımızda bulunan Kitab’ın
esasında mevcut, yüce ve hikmetle dolu bir kitaptır.” (ez-Zuhruf 43/4). Madem Kur’ân,
Allah tarafından yüce ve hikmetli bir kitap olarak tanıtılmış o halde yapılması
gereken şey, o kitabın gösterdiği yolda bir hayat sürmek ve bu sayede ahirette
kazananlardan olmaktır. Kur’ân, Allah katında bulunan Kitab’ın esasından
indirilmedir ve bu nedenle çağrılarının anlam çerçevesi aynıdır: Allah’ın
birliği inancı ve şirk koşmaksızın O’na kulluk. Kur’ân değerli ve hikmet
dolu ise ona muhalif olan dinler, ideolojiler vs. değersiz ve hikmetten uzaktır.
Onların peşinden gidenler, ahirette kaybedenlerden olur. Bu tür haddi aşan
kimseler için yapılacak şey, onları yanlışlarından vazgeçirmek için Kur’ân ile
uyarmaya devam etmektir (ez-Zuhruf 43/5).
Kur’ân, ümmü’l-kitâb (Kitab’ın esası) ile eş anlamlı olduğu
söylenebilecek levh-i mahfûz (el-Burûc 85/21-22), “kitâb” (el-En‘âm 6/38; el-Kāf
50/4), “kitâb mübîn (apaçık kitap)” (Yûnus 10/61; Sebe’ 34/3), “kitâb meknûn
(saklı kitap)” (el-Vâkıa 56/78), “kitâb mestur (örtülü kitap)” (el-İsrâ 17/58;
el-Ahzâb 33/6) ifadelerini de kullanır.[1] Muhtemelen
müşrikler tarafından önceki kitapların hükmünün niye son bulduğu, Kur’ân’ı
indiren Allah’ın önceki kitapları niçin korumadığı sorulmuş ve ümmü’l-kitâb’tan
indirilmiş olan Kur’ân, onlara şöyle cevap vermiştir: “Allah dilediğini siler,
(dilediğini de) sabit bırakır. Kitab’ın esası onun yanındadır.” (er-Ra`d 13/39).
Allah, bir dönem bir kitap gönderir, sonra gönderdiği yeni bir risaletle
onun hükmünü kaldırır; çünkü vahiy, sosyolojik değişimleri ve insanların farklılaşan
ihtiyaçlarını görmezden gelmez. Ayrıca, Kur’ân öncesi gönderilmiş olan
kitaplar, otantikliklerini de koruyamamıştır. Bu nedenle Kur’ân’ın onları
neshetmiş olması normaldir ve yol gösterme açısından o kitapların ümmetlerine
de bir rahmettir. Ek olarak dua eden kulun, Allah’a yönelişinin ödülü olarak
başındaki belanın kaldırılmasının da “Allah’ın dilediğini silmesi” kapsamına girdiği
söylenebilir.
Kur’ân, çoğu kısa sürede anlaşılabilecek (muhkem) ve azı da
nispeten daha fazla düşünmeyi gerektirecek (müteşâbih) iki tür ayet grubu
içerir: “Sana
Kitab'ı indiren O'dur. Onun bazı ayetleri muhkemdir ki, bunlar Kitab’ın esasıdır.
Diğerleri de müteşâbihtir. Kalplerinde eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onu
tevil etmek için ondaki müteşâbih âyetlerin peşine düşerler. Hâlbuki Onun
tevilini ancak Allah bilir. İlimde yüksek pâyeye erişenler ise ‘Ona inandık.
Hepsi Rabbimiz tarafındandır.’ derler. (Bu inceliği) ancak aklıselim sahipleri
düşünüp anlar.” (Âl-i İmrân 3/7). Gayb ile ilgili konular, insanın anlama
düzeyini aştığı için o konular insan zihnine yakınlaştırılarak anlatılır. Dolayısıyla
bu tür ayetlerin de bir çırpıda anlaşılamaması gayet doğaldır. Az kullanıldığı
ya da iki veya daha fazla anlama geldiği için müteşâbihlik nedeni olan
kelimeleri içeren ayetler de müteşâbih kapsamındadır. Özlü anlatımlar ya da
eksiltili ifadeler içeren ayetler de öyledir. Arapçada birbirine benzeyen iki
şeyden her birine müteşâbih denilir. Bu anlam dikkate alındığında Kur’ân
ayetlerinin güzel lafızları ve anlamlarıyla birbirine benzediği kastedilmiş
olur. Yapılacak olan şey, müteşâbih ayetleri muhkem ayetlerle birlikte anlamaya
çalışmaktır. İnsanların gayb ile ilişkili anlama sorunlarını matematik soruları
çözer gibi çözmeye kalkmaları, insan takatini aşan bir çabadır, dinen teşvik de
edilmemiştir. Kitab’ın esasını (ümmü’l-kitâb) terk edip müteşâbihlerle iman
ve amel çabası içine girmek, temelsiz ev inşa etmek gibidir. Hatta bu
tutumlarında ısrar edenlerde kötü niyet aranır. Hele hele ebced ya da cifr
hesaplarıyla gayb bilgilerine ulaştığını sanmak, gaybı taşlamaktan (el-Kehf
18/22) öte bir şey değildir. Dinde derinleşmiş olanlar ise ayetleri anlamaya
çalışır, anlayamadığı kısımlar gelince de durmasını bilirler.
Görüldüğü “ümmü’l-kitâb” ifadesinin yer aldığı ayetlerde Kur’ân’ın
yüceliğine ve hikmetli oluşuna, Allah’ın dilediği kitabı, ayeti ya da hükmü
yürürlükten kaldırabileceğine, açık anlamlı ayetlerin Kur’ân’ın temelini
oluşturduğuna, hemen anlaşılamayan ayetlerin de bu ayetlere göre anlaşılması
gerektiğine, tersini (muhkemleri mütaşabihleri merkeze alıp anlamak) yapmanın
yanlışlığına ve muhkem ve müteşâbih ayetler konusunda âlimlerin ölçülü tutumuna
dikkat çekilmektedir.
11.7.2019
Memleket Gazetesi
[1] Yusuf Şevki Yavuz, “Levh-i Mahfûz”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam
Ansiklopedisi (Ankara: Diyanet Vakfı, 2003), 27: 151.