Kur’an’da “ıslah olanlar”
Kur’an’da “ıslah olanlar (aslehû)” ifadesi, biri Mekki diğerleri
dört Medeni surede olmak üzere toplam 5 defa geçmektedir. Bu yazıda söz konusu
ayetler, içlerinde bulundukları surelerin iniş sırasına göre ele alınacaktır.
Allah'ın rızık olarak verdiği şeylerin helâl ve temiz olanlarından yemek ve
O’nun nimetine şükretmek gerekir (en-Nahl 16/114). Allah sadece ölü hayvanı,
akan kanı, domuz etini ve Allah'tan başkası adına kesilen hayvanı haram
kılmıştır; ancak kim mecbur kalırsa taşkınlık yapmadan, sınırı da aşmadan
bunlardan yiyebilir (en-Nahl 16/115). Kanıtsız bir şekilde "Bu
helâldir, şu haramdır." diyenler Allah'a karşı yalan uydurmuş olurlar
(en-Nahl 16/116). Bu sayılan yanlışlara
düşen kimseler, pratiklerini gözden geçirir ve tövbe ederlerse Allah onları bağışlar:
“Sonra şüphesiz Rabbin, cahillik sebebiyle kötülük yapan, sonra da bunun
ardından tövbe edip ıslah olanları (bağışlayacaktır); çünkü onlar tövbe
ettikten sonra Rabbin elbet çok bağışlayan, pek esirgeyendir.” (en-Nahl 16/119).
İnsan, hatadan uzak kalamaz. Rabbine karşı geldiğinde ondan beklenen şey;
Allah’a yönelmesi ve tövbe edip günahlardan uzak durmasıdır. Allah,
kendisine yönelenlerden merhametini esirgemez.
Allah’ın indirdiği açık delilleri ve kitapta insanlara apaçık gösterilen
doğru yolu gizleyenlere hem Allah hem de bütün lanet ediciler, lanet eder
(el-Bakara 2/159): “Ancak tövbe edip ıslah olanlar ve gerçeği açıkça ortaya
koyanlar müstesnadır. Zira ben onların tövbelerini kabul ederim. Ben tövbeyi
çokça kabul eden ve çokça esirgeyenim.” (el-Bakara 2/160). Ayetlerdeki
gerçekleri gizleyenler, bu yaptıklarının yanlışlığını kabul edip tövbe
ederlerse Allah onları bağışlar. Nitekim Tevrat ve İncil’de son peygamberden
söz eden ayetleri gizleyen Ehl-i Kitap’tan bazıları, Kur’an’a ve
Resulullah’a (s) iman etmiş ve ayette söz edilen tövbeleri kabulün ve
merhametin muhatabı olmuşlardır. Buna rağmen, Allah’ın rahmetinden ümidini
kesmenin nasıl haklı bir gerekçesi olabilir?
İman etmelerinden, Resul'ün hak olduğuna şehadet getirmelerinden ve
kendilerine apaçık deliller gelmesinden sonra inkârcılığa sapan bir kavme Allah
yol göstermez. Onlar zalim kimselerdir (Al-i İmran 3/86). Onların cezası,
Allah'ın, meleklerin ve bütün insanlığın lânetine uğramalarıdır (Al-i İmran
3/87). Bu lânete ebedî gömülüp gideceklerdir. Onların azapları hafifletilmez;
yüzlerine de bakılmaz (Al-i İmran 3/88): “Ancak, bundan sonra tövbe edip ıslah
olanlar başka. Çünkü Allah çok bağışlayıcı ve merhametlidir.” (Al-i İmran
3/89). Muhammed Abduh, bu ayette kendini düzeltme konusunun, tövbe kelimesi
üzerine atfedilmesine dikkat çekmektedir. Yapılan bir tövbenin amel
üzerinde bir etkisi yoksa böyle bir tövbenin din açısından önemi de değeri de
yoktur. İşte bu nedenle Kur’an’da geçen tövbe ifadesinden sonra mutlaka salih
amel konusu da birlikte geçer ki bu da “nasuh tövbe” diye nitelenir.[1]
Münafıklar, Allah'a oyun etmeye kalkışırlar ama Allah, onların oyunlarını
başlarına geçirmektedir. Onlar namaza kalktıkları zaman üşenerek kalkarlar, insanlara
gösteriş yaparlar, Allah'ı da pek az hatıra getirirler (en-Nisa 4/142). Onlar,
küfürle iman arasında bocalayıp durmaktadır. Allah'ın şaşırttığı kimseye asla
bir (çıkar) yol bulunamaz (en-Nisa 4/143). Müminler, müminleri bırakıp da
kâfirleri dost edinmemelidir (en-Nisa 4/144).
Müslüman olmayanlara meyledip sonra yanlışından dönenler, tövbe
ederlerse bu güzel tutumları karşılıksız kalmayacaktır: “Ancak tövbe edip ıslah
olanlar, Allah'a sımsıkı sarılıp dinlerini Allah’a has kılanlar müstesnadır.
İşte bunlar (gerçekte) müminlerle beraberdirler ve Allah müminlere yakında
büyük ödül verecektir.” (en-Nisa 4/146). Reşid Rıza’ya göre yüce Allah,
münafıklara hazırladığı o şiddetli cezadan münafıklık ve inkârdan tövbe
edenleri hariç tutmaktadır; ancak bu tövbe, yaptıklarına pişman olmaları ve
yapılan tövbeden ayrılmamaya kararlı olmaları şartına bağlıdır. Günahına tövbe
edenler bu tövbelerini üç unsurla (ıslah, Allah’a bağlılık, dini Allah’a has
kılmak) güçlendirmektedir. Bunlardan birisi olan ıslah, nefsi kirlendiren
nifak fiilerini yıkayıp arıtan imandan kaynaklanan amellere yönelik çaba harcamakla
olur. İmani fiiller; doğruluktan ayrılmamak, Allah’a, Resulü’ne,
Müslümanların önderlerine ve bütün Müslümanlara içtenlikle bağlı olmak, tam bir
güvenirlik, vefa, huşu ve kalbi bir uyanıklık içinde namaz kılmak, Allah’ı
gözetmek vb. fiillerdir.[2]
Meşru Müslüman otorite, namuslu kadınlara zina isnadında bulunup, sonra
dört şahit getiremeyenlere seksen sopa cezası verir ve artık onların şahitliği
kabul edilmez. Onlar fâsıkların ta kendileridir (en-Nur 24/4): “Ancak bundan
sonra tövbe edip ıslah olanlar müstesnadır. Allah çok bağışlayıcı ve
merhametlidir.” (en-Nur 24/5). Ayette müstesna kılınanların kimler olduğu
konusunda iki görüş vardır: 1. Yaptığı yanlışın cezasını görüp tövbe edenlerin
şahitlikleri tekrar geçerli hale gelir. 2. Tövbe ve durumu düzeltmek, şahitlik
yasağını ortadan kaldırmaz ancak iftira atana artık fasık denemez.
Görüldüğü “ıslah olanlar” ifadesinin yer aldığı ayetlerde hata ettiğini
kabul edip kendini düzeltenlerin, Allah’a sımsıkı sarılanların ve dini O’na has
kılanların bağışlanacağı söylenmekte ve şeytan, ümitsizliğe düşürmesin diye
insanlara Allah’ın bağışlayıcılığı hatırlatılmaktadır.
22.8.2019 Memleket Gazetesi
[1] M. Reşîd Rızâ, Tefsîrü’l-Menâr (Mısır:
el-Hey’etu’l-Mısriyyetu’l-Âmme li’l-Kitâb, 1990), 3: 300-301.
[2] M. Reşîd Rızâ, Tefsîrü’l-Menâr (Mısır:
el-Hey’etu’l-Mısriyyetu’l-Âmme li’l-Kitâb, 1990), 5: 385.