Kur’an’da “ıslah (islâhân)” kelimesi
Kur’an’da “ıslah (islâhân)” iki Medeni surenin birer
ayetinde geçmektedir. Daha önce Kur’an’da “ıslah ve muslih” kelimelerine dair
iki yazı kaleme almıştık. O yazılarda geçen “ıslah” kelimesinin orijinali “اِصْلَاحَ” şeklindeyken bu yazıda ele alacağımız
“ıslah” kelimesinin orijinali “اِصْلَاحًا” (islâhân)”
şeklindedir. Dolayısıyla iki yazı arasında bir tekrar söz konusu
değildir. Bu yazıda söz konusu iki ayet, içlerinde bulundukları surelerin iniş
sırasına göre ve büyük oranda Muhammed Abduh ve Reşid Rıza’nın “Tefsîrü’l-Menâr”
adlı tefsirindeki yorumlar bağlamında ele alınacaktır.
Muhammed Abduh’a göre iddet süresi bitmeden önce, ric`î
(karı-kocanın barışıp birbirlerine dönmeleri ile gerçekleşen) talak ile boşanma
süreci başlatan koca, hanımını geri almada önceliklidir. Bu öncelik,
boşanmaya konu olan anlaşmazlıkları giderme ve onunla güzel bir hayat sürme
durumunda söz konusudur.[1]
Konu ile ilgili ayet şöyledir: “Boşanmış kadınlar, kendi başlarına (evlenmeden)
üç ay hali (hayız veya temizlik müddeti) beklerler. Eğer onlar Allah'a ve ahiret
gününe gerçekten inanmışlarsa rahimlerinde Allah'ın yarattığını gizlemeleri
kendilerine helal olmaz. Eğer kocalar ıslah kastında bulunurlarsa bu durumda
boşadıkları kadınları geri almaya daha fazla hak sahibidirler. Kadınların da
ödevlerine denk belli hakları vardır. Ancak erkekler, kadınlara göre bir derece
üstünlüğe sahiptir. Allah azîzdir, hakîmdir.” (el-Bakara 2/228). Abduh,
hanımını tekrar uhdesine almak suretiyle başvurulan barışma arzusunun,
karı-kocanın karşılıklı bir şekilde birbirlerine olan hak ve sorumluluklarını
yerine getirmekle gerçekleşeceğinden dolayı yüce Allah’ın, insanın ıslahının
önemli rükünlerinden biri olan çok veciz bir ifadeyle ayette şöyle buyurduğunu
belirtir: “Kadınların da ödevlerine denk belli hakları vardır.” Ona göre bu
cümle, ciltlerle ifade edilemeyecek anlamları içerir. Ayet, kadının hak ve
sorumluluklarının bilinmesini ve belirlenmesi konusunu toplumun din, inanç,
ahlak ve geleneklerine bağlı olan örfe bırakmıştır.[2]
Kadının kocasına yönelik yerine getirdiği her sorumluluğun karşılığında erkeğin
kadına karşı bir görev ve sorumluluğu vardır.[3]
Abduh, İslam ile Avrupa’yı kadınlara verilen haklar
açısından karşılaştırır. İslam’ın kadınlara verdiği değerin kendisinden önce de sonra da hiçbir dinin, şeriatın ya da
toplumun vermediğini, Avrupalıların kadına değer vermesinin ise daha önce
benimsedikleri dinden değil, geçen asırda (19. yüzyıl) gerçekleştirilen modern medeniyetten
(Avrupa) kaynaklanan bir sonuç olduğunu ifade eder.[4]
Kadınların siyasal katılımına dair de Abduh şöyle der: “Nebi (s), erkeklerle
olduğu gibi kadınlarla da biatlaşmıştır.”[5]
Kadınlar madem dünya ve ahirette yaptıklarından sorumludur o halde Rablerine,
beylerine çocuklarına, yakınlarına, bütün ümmete ve dine karşı olan hak ve
sorumluluklarını öğrenme olanağı sağlayan ilimden yoksun bırakılması mümkün
değildir. Aksi takdirde özetle ya da ayrıntılı olarak bilinmeyen hak ve
sorumluluklar yerine getirilemez. Toplumun yarısını oluşturan kadınların
cehalet içinde bulunduğu toplum kurtuluşa eremez.[6] Kadın sağlık bilimlerini ve kurallarını
bilmiyorsa ve ilaç isimlerinden haberi yoksa eşini veya çocuğun tedavi edip ona
hasta bakıcılık yapamaz.[7]
Görüldüğü gibi Abduh’un ıslah çabalarında aile, önemli bir yer tutmaktadır.
Onun kadın hakları açısından Batı karşısında bir kompleksi yoktur.
Abduh, Hz. Peygamber’in (s) kendi kızıyla damadı arasında
verdiği hükmün (Hz. Fatma’nın ev, Hz. Ali’nin ev dışı işlere bakması) fıtratın
öngördüğü bir işbirliğinin ve insanların maslahatının gerektirdiği bir şey
olduğunu belirtir.[8]
Yani o, kadınla erkeği eşitlik yarışına sokmaz, onların faydasına olan şey
yarışmak değil, işbirliği yapmaktır. Yukarıdaki ayette (el-Bakara 2/228) bulunan
“Ancak erkekler, kadınlara göre bir derece üstünlüğe sahiptir.” cümlesini
yorumlarken Abduh şöyle der: “Evlilik sosyal bir yaşam ortamıdır ve her sosyal
öbeğin de bir yöneticisi vardır; çünkü bir arada yaşayanlar bazı konularda
farklı görüş ve eğilimlere sahiptir. Dolayısıyla bunların maslahatı ihtilaf
durumunda görüşüne başvurulacak bir yönetici ile temin edilebilir. (…)
Yöneticilik erkeğe daha uygundur; çünkü o, söz konusu maslahatı daha iyi bilir
ve gücüyle malıyla onu uygulamaya muktedirdir. (…) Erkeğe bu hakkın verilmesi
yani onun yöneticiliğinin caiz görülmesi, evlilik hayatının maslahatı ve
karı-koca beraberliğinin yürümesi içindir. Nitekim askeri yönetici ile halife
veya padişaha ümmetin mashahatı için aynı türden yetkiler verilmiştir.”[9]
Yani Abduh, ailenin maslahatını sağlamak konusunda sorumluluğun büyüğünü
kocaya vermektedir.
Muhammed Abduh, ailevi sorunları çözme konusunda hakem
tayinin vacip (zorunlu) mi yoksa mendup (bağlayıcı değil) mu olduğu ile
ilgilenenlerin, tahkimin pratik yönüyle (karı-koca arasını ıslah)
ilgilenmemelerini şu ayet bağlamında eleştirir: “Eğer karı-kocanın aralarının
açılmasından korkarsanız, erkeğin ailesinden bir hakem ve kadının ailesinden
bir hakem gönderin. Bunlar ıslah etmek isterlerse Allah aralarını bulur;
şüphesiz Allah her şeyi bilen, her şeyden haberdar olandır.” (en-Nisa 4/35). Ardından
da eşlerin arasının açılması tehlikesi karşısında Allah’ın hakem tayini
getirirken kulların durumlarını, ahlaklarını ve onları ıslah edecek çözümü
bildiğini ve aralarında ortaya çıkan anlaşmazlıktan, onun gizli ve açık
nedenlerinden haberdar olduğunu dolayısıyla karı-koca arasını düzeltecek
araçlara dair hiçbir şeyin Allah'tan gizli olmadığını belirtmektedir.[10]
Yani Kur’an’ın hikmetli tavsiyeleri fıkhî kalıplara kurban edilmemeli, Müslümanların
ilişkilerini ıslah konusunda istihdam edilmelidir.
Görüldüğü gibi “ıslah (islâhân)” kelimesinin yer
aldığı iki ayette boşanmış kadınların tekrar evlenmek için üç ay hali süresince
beklemeleri gerektiğinden, ricî talakla boşanma gerçekleştiyse eşinin onu
tekrar almakta önceliği bulunduğundan, kadınların sorumluluklarıyla denk oranda
hakları olduğundan, eşler arasında anlaşmazlık çıktığında aile içi çözüm üretme
çabalarının önceliğinin mevcudiyetinden söz edilmektedir.
10.10.2019 Memleket Gazetesi