Kur’an’da “emrimiz geldiğinde” ifadesi
Kur’an’da “emrimiz
geldiğinde (lemmâ câe emrunâ)” ifadesi bir Mekki surenin dört ayetinde
geçmektedir. Bu yazıda söz konusu ayetler, sırasıyla ele alınacaktır.
Âd toplumu kendilerine
gönderilen elçi Hz. Hûd’un uyarılarını dinlemedi. İsyanlarının sonu ağır oldu.
Peygamber ve ona inananlar ise kurtuldu: “Emrimiz geldiğinde Hûd'u ve onunla
beraber iman edenleri tarafımızdan bir rahmetle kurtardık, onları ağır bir
azaptan kurtuluşa erdirdik.” (Hud 11/ 58). Ayette geçen “emrimiz” ifadesinden
kastedilen şey, ilahi azaptır. Müminler ise Allah’a teslim olmuşlukları
nedeniyle ilahi rahmete kavuşmuş ve azaptan kurtarılmışlardır. Ayette müminlerin
kurtulmalarından iki defa söz edilmesi, birinin dünyadaki diğerinin ahiretteki
kurtuluş olması da mümkündür. Kıssanın sonunda gerçekleşen olay, inkârcılar
için bir umutsuzluk, müminler için ise bir tesellidir.
Âd toplumunun
uğradığı azaptan Hz. Hûd ve inananlar nasıl kurtulduysa Semûd kavminin azaba
uğradığı sırada da Hz. Sâlih ve inananlar kurtarılmıştır: “Nihayet emrimiz
gelince Sâlih'i ve beraberindeki iman edenleri bizden bir rahmetle o günün
aşağılığından kurtardık. Muhakkak ki senin Rabbin güçlü ve üstün olandır. (Hud
11/ 66). Allah’ın güçlü ve üstün oluşundan söz edilmesi, kâfirlerin
kibirlerinin zayıflığını göstermektedir. Onların gösterişçi kibirleri
değil, Allah’ın üstünlüğü merkeze alınmalıdır. O zaman şeytanın vesveselerinin
ve bu vesveselere kapılıp hak yoldan sapan ve saptıran tağutların ne kadar
zayıf bir etkiye sahip olduğu net bir şekilde görülecektir.
Lût kavmi,
sapkın zevklerin peşine düştü. Onların da cezası ağır oldu: “Emrimiz geldiğinde
oranın altını üstüne getirdik ve üzerlerine (balçıktan) pişirilip istif edilmiş taşlar yağdırdık. (Hud
11/ 82). Anlaşıldığı kadarıyla Lût kavminin bulunduğu yerde bir yanardağ
patladı. Onlar adeta ahirette uğrayacakları azabın bir örneğini dünyada
gördüler. Onlar toplumun temeli olan aileyi alt üst eden bir ahlaksızlığa
yönelmişlerdi. Cezaları da onların bulunduğu yerin altının üstüne getirilmesi
şeklinde oldu.
Hz. Şuayb,
İslam’ı anlatmış ama Medyenlilerin tutum ve tavırları olumsuz olmuştu. Bunun üzerine ilahi emir gereği inananlar kurtulmuş ve inkârcılar
da azaba uğramıştı: “Emrimiz geldiğinde Şuayb'ı ve onunla beraber iman edenleri
tarafımızdan bir rahmetle kurtardık; zulmedenleri ise korkunç bir çığlık
yakaladı da yurtlarında diz üstü çöke kaldılar. (Hud 11/ 94). İsyanları
nedeniyle Allah tarafından azap edilmesine hükmedilen Medyenlileri kurtaracak kimse
olmamıştır. O toplumun kibirli ileri gelenleri, Hz. Şuayb’ı ve inananları, İslam’ı
terk etmezlerse ülkeden çıkarılmakla tehdit etmişlerdir (el-A`raf 7/88).
Medyenliler hem bir çığlık ile (Hud 11/94) hem de deprem ile cezalandırılmıştır
(el-A`râf 7/91). Kur’an, onların cezalandırıldığı güne “gölge günü” demektedir
(eş-Şuarâ 26/189). Söz konusu çığlık ya deprem sırasında duyulan bir uğultu ya
da azaba uğrayan kavmin çığlıklarıdır. Cezalandırıldıkları güne “gölge günü”
denilmesi hem onların ümitsizliğine hem de binalarının çöküşüyle ortaya çıkan
toz bulutuna işaret ediyor olsa gerektir.
Görüldüğü gibi “emrimiz
geldiğinde” ifadesinin yer aldığı ayetler, Allah’a isyan eden ve
peygamberlerini yalanlayan dört toplumun feci akıbetinden söz etmektedir: Âd,
Semûd, Lût ve Medyenliler. Şeytanın saptırdığı, hakikat karşısında kibirlerine
yenik düşen bu toplumları ilahi azaptan kimse koruyamamıştır. Vahye karşı
benzer tutum takınanlar, onların kıssalarından ibret almalıdır. Müminler de
toplumsal yasalara (sünnetullah) uygun hareket edip, zalim toplumlara karşı
gerekli tedbirleri almalı ve Allah’ın yardımından asla şüphe etmemelidir.
Müminlerin kurtulanlardan olacağı ilahi bir vaattir (el-Müminun 23/1).
9.5.2019
Memleket Gazetesi