Kur’an’da “Rabbinin/Allah’ın emri geldi.” ifadesi
“Rabbinin/Allah’ın
emri geldi. (câe emru rabbike/câe emrullahi)” ifadesi, iki Mekki surenin üç ayetinde biri de
Medeni bir surede olmak üzere toplam dört ayette geçmektedir. Bunlardan
ele alacağımız ikinci ve üçüncü ayetin çevirisinde bağlam gereği “emri
geldiğinde” şeklindeki çeviri tercih edilmiştir. Bu yazıda söz konusu ayetler,
içlerinde bulundukları surelerin iniş sırasına göre ele alınacaktır.
Hz. İbrahim, şefkatli
bir kimsedir. Melekler ona Lut toplumunun yok edileceğini bildirdiğinde bu
şefkati kendisini gösterir: “Ey İbrahim! Bundan vazgeç. Çünkü Rabbinin emri
geldi. Onlara, geri çevrilmez bir azap mutlaka gelecektir!” (Hud 11/76).
Allah’ın toplumların cezalandırılması konusunda verdiği hüküm üzerine artık
başka söz söylenemez. Melekler onun emrini aynen yerine getirirler. Ayetteki
ifadeye göre Hz. İbrahim’in günahta haddi aşmış kavme, dünyada şefaat etme
talebi reddedilmiştir. Daha önce de Hz. Nuh’un kâfir oğluna şefaati
reddedilmişti (Hud 11/46).
Kur’an, geçmiş
toplumların peygamberlerine karşı çıkışlarını ve ardından cezalandırılmalarını
anlattıktan sonra şöyle demektedir: “Onlara biz zulmetmedik; fakat onlar
kendilerine zulmettiler. Rabbinin emri geldiğinde, Allah'ı bırakıp da
taptıkları tanrıları, onlara hiçbir şey sağlamadı, ziyanlarını artırmaktan
başka bir şeye yaramadı.” (Hud 11/101). Allah’a karşı gelen toplumların
cezalandırılmaları, yaptıklarından dolayıdır. Onların sığındıkları
putların, gelen azabı uzaklaştırmada bir rolü olmamıştır, ahirette de durum
değişmeyecektir. Müşriklerin tuttukları yol, onlara zarardan başkasını
getirmeyecektir.
Peygamberler tarihi
kitabı değil, hidayet kitabı olan Kur’an, son vahye arka plan oluşturan
peygamberlerin hayat hikâyelerini anlatır: “Ant olsun, senden önce de peygamberler
gönderdik. Onlardan sana kıssalarını anlattığımız kimseler de var, durumlarını
sana bildirmediğimiz kimseler de var. Hiçbir peygamber Allah'ın izni olmaksızın
herhangi bir ayeti kendiliğinden getiremez. Allah'ın emri geldiğinde de hak
yerine getirilir ve o zaman batılı seçenler hüsrana uğrayacaklardır.” (Mümin 40/78).
Peygamberlerden mucize istenildiğinde bu talebe yanıt verilmesi Allah’ın
elindedir. Yani peygamberler, diledikleri zaman mucize gösteremezler; çünkü
onlar bu açıdan diğer insanlardan farksızdır. Ayrıca müşriklerin mucize
taleplerine hemen cevap verilmemesi, onların gönderilen mucizeyi inkârlarının
ardından azaba uğramalarının ertelenmesi anlamına gelir. Azap geldikten
sonra ise bir olan Allah’a inanmak, güzel işler yapmak için artık vakit
kalmamış demektir. Hak yolu benimsemeyenler kaybedenlerden olacaktır.
Münafıklar, dünyevi
çıkar peşinde olan insanlardır. Çıkarlarına uygun
gördüklerinde Müslümanlarla birlikte görünürler. Bu açıdan onlar, bir tehlike
olduğunu düşündüklerinde ise Müslümanlardan uzaklaşırlar. Münafıklar için
asıl olan inanç değil, çıkarlarıdır: “Münafıklar onlara, ‘Biz sizinle
beraber değil miydik?’ diye seslenirler. (Müminler de) derler ki: Evet ama siz
kendi başınızı belaya soktunuz; fırsat beklediniz; şüpheye düştünüz ve
kuruntular sizi aldattı. O çok aldatan (şeytan) sizi, Allah hakkında bile aldattı.
Nihayet Allah'ın emri geldi!” (el-Hadid 57/14). Münafıklar, muhtemelen
“Allah’ın rahmeti geniştir.” dediler; ancak O’nun rahmetini elde etmek için din
yolunda çalışacaklarına Allah’ın gazabını onlara unutturmaya çalışan şeytana
uydular. Ayette, “şüpheye düştünüz” denilmesi, onların “İslam’ın iman ve pratik
esasları” konusunda kuşkulu olduklarını göstermektedir. Ölüm anına gelene kadar
böyle hareket ettiler. Müminlerle görüntüde birlikte olmak, kalben ise kâfir
olmak kişiyi kurtuluşa götürmez. Özde mümin olmak gerekir.
Görüldüğü gibi “Rabbinin/Allah’ın emri geldi.” ifadesinin yer aldığı ayetlerde
inkârları nedeniyle kâfirlerin azaba uğramasına hükmedildikten sonra
peygamberin bile o azaba engel olamayacağından, Allah’a ortak koşulan
varlıkların onlara tapanlara zarar vermekten başka bir şey yapamayacağından,
hiçbir peygamberin kendi çabasıyla mucize ortaya koyamayacağından, kâfirlerin
isteği üzerine mucize geldiğinde ve inkâr edildiğinde ise o kâfirlerin azaba
uğrayacağından, vahye değil şeytanın vesveselerine tabi olan münafıkların
kaybedeceklerinden söz edilmektedir.
Memleket
Gazetesi 11.4.2019