Kur’an’da “kulluk etmem emredildi” ifadesi
Kur’an’da “kulluk etmem emredildi (umirtu
en a`bude)” ifadesi, üç Mekki surenin birer ayetinde geçmektedir. Ele
alacağımız son ayetin, bağlamı gereği “kulluk etmem (…) emredildi” şeklindeki
çevirisi tercih edilmiştir.
Mekke
güvenliğin simgesidir. İslam öncesi dönemde bile öyle
olduğuna Kureyş suresi şahittir. O yerde kötülük, saygısızlık vs. yasaktır:
"Bana ancak bu beldenin Rabbine kulluk etmem emredildi. O burayı
saygıdeğer kılmıştır ve her şey O'nundur. Bana Müslümanlardan olmam emredildi.”
(en-Neml 27/91). Kâbe’nin saygınlığı, müşriklerce de kabul edilen bir
gerçektir; ancak onların saygısı sözdeydi. Kâbe’nin Rabbine inanıyorlar ancak
O’na putları ortak koşarak saygıda fevkalade kusur işliyorlardı. Hz.
Peygamber’in Müslümanlardan olması, putperestler yerine Allah’a itaat ettiğini
göstermektedir. Bu itaat, İslam’ın tebliğini de kapsar. Belki de Resulullah kendi
halinde değil, peygamberlik görevine uygun şekilde sosyal bir Müslüman
olduğundan Mekke’de sorun çıktı. Ayetin başında “kulluk etmek”ten ve sonunda
da “Müslüman olmak”tan söz edilmesi, ibadetsiz Müslümanlık olmayacağını
göstermektedir. Ayrıca Mekkeli müşriklerin yaptığı gibi Allah’a kulluğa
şirk bulaştırılırsa tam teslimiyet (Müslümanlık) gerçekleşmez.
İslam, temelde
şirk ile mücadele için gönderilmiştir. Bu mücadelede en güzel örnek “kul”
olduğu vurgulanan Resulullah’tır. O, İbrahim peygamberin yolundan gitmeyen
atalarının ve onların batıl çizgisini sürdürenlerinkinden ayrı bir yol tutmalı
yani Lat, Menat, Uzza vd. putlardan uzak durmalı ve yalnızca Allah’a kulluk
etmeliydi. Mukâtil’den nakille Kureyş kabilesinin inkârcılarının, Resulullah’a
(s), “Seni bu Kitab’ı getirmeye yönlendiren nedir? Niye atalarının dinine bakıp
da onu din edinmiyorsun?” diye sormaları üzerine şu ayetin geldiği söylenir:[1] “De ki:
Bana, dini Allah'a hâlis kılarak O'na kulluk etmem emredildi.” (ez-Zümer 39/11).
Dinin Allah’a has kılınması, gösterişçi dindarlığı iptal eder. Hak din; artırıcı,
eksiltici, değiştirici girişimlere prim vermez. Ayette emrin -dinde saygın
konumundan dolayı- Peygamber’e (s) yönelik oluşu, bu konuda hassasiyet
gösterilmesini teşvik içindir.
Ehl-i Kitab’ın
bir kısmı, son nebinin geleceğini söylüyorlardı. Bunlar Hz. Muhammed’i ve
getirdiği vahyi duyunca sevindiler ve Müslüman oldular. Sevinenlerin bir kısmı
da son vahiyde, Tevrat ve İncil’i onaylayan kısımlardan dolayı seviniyordu.
Yani onların sevinçleri, son peygambere iman etmeye götürmeyecek kadar kısmi
idi: “Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler, sana indirilene sevinirler. Fakat
(senin aleyhinde birleşen) guruplardan onun bir kısmını inkâr eden de vardır.
De ki: Bana, sadece Allah'a kulluk etmem ve O'na ortak koşmamam emredildi. Ben
yalnız O'na çağırıyorum ve dönüş de yalnız O'nadır.” (er-Ra’d 13/36). İnsanların
bir kısmı ise gerek vahiy üzerine düşünmemekten gerek cahiliyeye
bağlılıklarından gerekse de kıskançlıklardan ötürü hakikate karşı durdu.
Kur’an’a ve ona tabi olanlara hasetlik besledi. Ayet, inkârcıların Kur’an’ın
hangi kısımlarını inkâr ettiğini belirtmemektedir. Nedeni, inkârcıların
eğilimlerinin farklı olması bu nedenle inkâr ettikleri kısımların da muhtelif
olmasıdır. Sözgelimi Hristiyan olup Kur’an’ın “İsa’nın insan oluşunu”
vurgulamasından dolayı hidayetten uzak duranlar oldu. Hâlbuki Kur’an, onların
Kitaplarındaki tahrifleri de onlara gösteriyordu. Her hâlükârda Peygamber’in
(s) yapacağı şey şirk koşmaksızın Allah’a iman ve itaattir.
Görüldüğü gibi “kulluk
etmem emredildi” ifadesinin yer aldığı ayetlerde Hz. Peygamber’den Mekke’nin
Rabbine kulluk etmesi, Müslümanlardan olması, dini Allah’a has kılmasının
gerektiği söylenmekte, bazı Yahudi ve Hristiyanların son Kitab’ın gelmesine
sevindikleri ama bazı insanların da onu inkâr ettiği, Allah’a şirk koşmanın
yasak olduğu ve davetin de sadece O’na itaat etmeye olacağı bildirilmektedir.
Memleket
Gazetesi 21.3.2019
[1] Ebü’l-Ferec ٍİbnu’l-Cevzî, Zâu’l-Mesîr fî İlmi’t-Tefsîr, 3. Bs (Beyrut:
Daru’l-Kitabi’l-Arabi, 1422), 4: 11.