Kur’an’da “Allah’ın emrettiği” ifadesi
“Allah’ın emrettiği ifadesi (mâ emerallâhu bihi)”, ikisi Mekki bir surede
diğeri de Medeni bir surede olmak üzere üç ayette geçmektedir. Ele alacağımız
ikinci ve üçüncü ayetlerin mealinde, bağlam gereği “Allah’ın (…) emrettiği”
şeklindeki çeviri tercih edilmiştir. Bu yazıda söz konusu ayetler, içlerinde
bulundukları iki surenin iniş sırasına göre ele alınacaktır.
Müminler insanî ilişkilerini iyi tutar ve akrabalık bağlarını ihmal
etmezler; çünkü onlar kulluk bilinciyle yaşarlar: “Onlar Allah'ın birleştirilmesini
emrettiği şeyleri birleştiren, Rablerinden sakınan ve kötü hesaptan korkan
kimselerdir.” (Rad 13/21). Çevresinin, akrabaların eşit derecede arayıp
sormaması, müminlerin sorun edeceği bir şey değildir; çünkü onlar, insanlara çıkar
amaçlı değil, Allah rızası için irtibat kurar ve yardımcı olmaya çalışırlar.
Allah’a saygıları ve O’nun azabından korkuları nedeniyle onlar; nankörlük,
kadir kıymet bilmezlik ve gösteriş meraklılığından dolayı ahirette ceza almak
istemezler. Ayetteki “kötü hesap”, kötü akıbete uğramak yani cehenneme
gitmektir. Dünyada yaptıklarımız ahirette vahye uygun olup olmamasına göre
değerlendirilecek, yaptıklarını Allah’ın rızası için yapanlar ödüllendirilecek,
arzularını ve tağutları memnun etmek için yapanlar ise kötü bir karşılık
bulacaklardır. Ayetten anlaşıldığı kadarıyla Allah’a kulluk bilinciyle
ibadet etmek ile O’nun azabından korkarak ibadet etmek arasında bir zıtlık
yoktur.
Allah’a itaat sözü verip sonra da isyana yönelenler, insanî
ilişkilerini özelde de akrabalık ilişkilerini korumayanlar ilahî rahmetten uzak
kalacak ve ebedi ateşe girecektir: “Allah'a verdikleri sözü kuvvetle
pekiştirdikten sonra bozanlar, Allah'ın birleştirilmesini emrettiği şeyleri terk
edenler ve yeryüzünde fesat çıkaranlar; işte lanet onlar içindir. Ve kötü yurt
(cehennem) onlarındır.” (Rad 13/25). Allah’a verdikleri sözü bozmanın, cebbar
olan Allah’tan değil de O’nun dışındakilerden yardım istemek olduğu ifade
edilmektedir.[1] Allah’ı
dinine aykırı hareket edenleri, ahirette kötü bir son beklemektedir. Fıtratına
uygun hareket etmeyen kimselerin, diğer insanlara karşı ifsat edici eylemlerde
bulunmasında şaşıracak bir şey yoktur. Allah’tan korkmayanın kuldan utanması
zordur. Bu ayete göre fasık kimse, Allah ve kullarla ilişkilerini vahye göre
değil, vahiy dışı/karşıtı esaslara göre kurgulayan kimsedir. Bunlar
cennetten yoksun kalacaklardır.
İnsan fıtratı, Allah inancını ve O’na itaati kabule eğilimlidir.
Peygamberler aslında bu eğilimi desteklemek üzere vahiyle gelir. Buna rağmen
Allah’a yoldan çıkmış kimseler, Allah’a verdikleri sözü bozan kimselerdir: “Onlar
öyle (fasıklar) ki Allah'a kesin söz verdikten sonra sözlerinden dönerler.
Allah'ın, birleştirilmesini emrettiği şeyi terk ederler ve yeryüzünde fesat
çıkarırlar. İşte onlar gerçekten zarara uğrayanlardır.” (Bakara 2/27). İnsan
sosyal bir varlıktır. Müminler İslam’ın mubah gördüğü akraba, komşuluk vb. insanî
ilişkileri sürdürmelidir. Aksi takdirde dinin toplumdaki alanı daralır, kötü
kimselere karşı ortak hareket etme imkânları azalır. Dinî değerleri dikkate
almadan yaşayanların, tam anlamıyla kötülükle mücadele etmeleri mümkün
değildir. İnsan iman ettiği halde kötü şeyler yapabilir. Bunu terk etmezse
şeytan ona üstün gelir ve ara sıra yaptığı kötülükler onu kuşatır. Artık onun
doğru şeyler yapması istisna haline gelir. Allah’a itaati bırakan, insanî
ilişkilerini bozup yeryüzünde de bozgunculuk yapan kişi, ahirette
kurtulanlardan olmaz.
Görüldüğü gibi “Allah'ın emrettiği” ifadesinin yer aldığı
ayetlerde, insanlarla iyi ilişkiler geliştirmeye, cehennem azabına uğramaktan
korkmaya ve azaba uğramamak için dünyada gerekli tedbirleri almaya, Allah’a
itaat etmeye ve kötü işlerden uzak durmaya teşvik vardır.
21.2.2019 Memleket Gazetesi
[1] Abdülkerîm b. Hevâzin Kuşeyrî, Leṭâʾifü’l-işârât, 3. Bs (Mısır:
el-Hey’etu’l-Mısriyyetu’l-âmme li’l-kitâb, t.y.), 2: 228.