Kur’an’da “Allah’ın kelimelerini” ifadesi
“Allah’ın
kelimelerini (kelimâtillah/kelimâtullâh) ifadesi, iki ayette “kelimâtillah”
(Yunus, 10: 64; Enam, 6: 34) bir ayette de “kelimâtullah” (Lokman, 31:
27) şeklinde olmak üzere üç Mekki surenin birer ayetinde geçmektedir. Ayetteki
bağlamı nedeniyle söz konusu ifade için ilk ayette “Allah’ın kelimeleri”
şeklinde bir çeviri tercih edilmiştir. Bu yazıda söz konusu ayetler, içlerinde
bulundukları surelerin iniş sırasına göre ele alınacaktır.
Allah’ın dostları için korku ya da hüzün söz konusu değildir (Yunus, 10:
62). Onlar, iman etmiş ve Allah’tan korkmakta
olan kullardır (Yunus, 10: 63). Onlardaki bu samimi bağlanış ödülsüz
kalmayacaktır: “Dünya hayatında da ahirette de onlara müjde vardır. Allah’ın
kelimeleri asla değişmez. İşte bu, büyük kurtuluşun kendisidir.” (Yunus,
10: 64). Dünya hayatındaki müjdenin güzel rüya, ahirettekinin ise mümine ölüm esnasında
bağışlanacağına dair verilen müjde olduğu ifade edilmektedir.[1]
İnanan ve güzel işler yapanların ödülü hem bu dünyada hem de ahirettedir.
İlahî emir ve yasakları göz ardı etmeksizin yaşayanlara bu müjdeyi veren Allah,
sözünden caymaz. Onun belirlediği şeyleri değiştirmek, hiçbir varlık için söz
konusu olamaz. O halde insanlar Allah’ın dostluğu gibisinin olmadığını
bilmelidir.
İslam’ı insanlara anlatırken inkârcılardan kaynaklanan nedenlerle sorun
yaşayan tek peygamber, son peygamber değildir. Başarının sırrı
sabretmektedir: “Ant olsun ki senden önceki peygamberler de
yalanlanmıştı. Onlar, yalanlanmalarına ve eziyet edilmelerine rağmen
sabrettiler, sonunda yardımımız onlara yetişti. Allah'ın kelimelerini
değiştirebilecek hiçbir kimse yoktur. Muhakkak ki peygamberlerin haberlerinden
bazısı sana da geldi.” (Enam, 6: 34). Peygamberler, İslam’ı anlatır ve
örnekliğini gösterirken sabrederler. İlahî yardımı harekete geçiren şey, bu
sabırdır. Allah’ın ve peygamberlerinin galip gelmesi bir yasadır
(Mücadele, 58: 21). İlahi yasaları (sünnetullah) dikkate alarak mücadele eden önceki
peygamberlerin kıssaları, onlara ulaştırılan ilahî yardım örnekleriyle doludur.
Benzer şekilde son peygambere de dini savunan müminlerin artması, müşriklerin
Bedir’de bozguna uğramaları yoluyla yardım edilmiştir. Peygamber kıssalarını
okumak, kulluk çabasını sürdürenlere önemli bir tesellidir. Allah yolunda
öldürülen peygamberler (Al-i İmran, 3: 112) ise öldürülmelerinin
öncesinde Allah’tan geldikleri ve O’na dönecekleri (Bakara, 2: 156) bilinciyle
hareket etmişlerdir ve cennetle ödüllendirileceklerdir.
Allah’ın yarattıkları hakkında her şey yazıya dökülecek olsaydı söz yine
tükenmezdi; çünkü Allah yarattığı her şeye o kadar çok bilgi sığdırmıştır ki
insanoğlunun “hakkında tüm bilgileri elde ettiği bir şey” bilinmemektedir: “Eğer
Allah’ın kelimelerini yazmak üzere, dünyadaki bütün ağaçlar, kalem olsaydı ve
denizlere de yedi deniz daha katılıp bütün onlar da mürekkep olsaydı bunlar
tükenir yine de Allah’ın kelimeleri tükenmezdi. Allah, öyle azîz, öyle hakîmdir.”
(Lokman, 31: 27). Bu ayetle Allah’ın yüceliğine ve O’nun karşısında insanın
acizliğine dikkat çekilmektedir. Yaratılan şeylere sonsuz bilgiyi ve hikmeti
sığdıran Allah için bu iş, çok kolaydır. O, insanlara bilginin tamamını değil,
doğru yolu bulmalarına yetecek ölçüde vermeyi uygun görmüştür. Bu evrende
Allah’ın yarattıklarını bile saymak mümkün değilken onlar hakkındaki bilgiyi
tam olarak elde etmek insan için mümkün değildir. Allah, ne yaparsa hikmetli
bir şekilde yapar. O’nun yarattıkları karşısındaki yüceliği tartışılmaz
olduğuna göre insanların Allah’a ortak koşmalarının ne mantığı olabilir? Buna
rağmen, müşrikler hiçbir şeyi yaratmaya güç yetiremeyen yaratılmış varlıklara
(insan, cin, put vs.) tapmaktadır.
Görüldüğü gibi “Allah’ın kelimelerini” ifadesinin geçtiği ayetlerde
müminlerin dünya ve ahirette müjdelendiklerinden, yalanlanan peygamberlerin bu
suç karşısında sabrettiklerinden ve onlara ilahî yardımın ulaştığından,
Allah’ın eşyaya koyduğu hikmetlerin sonsuz olduğundan söz edilmektedir.
Memleket Gazetesi 29.11.2018
[1] Âlûsî,
Şehâbeddin Mahmûd (ö. 1270/1854), Rûĥu’l-Meânî fî Tefsîri’l-Ķur’âni’l-Ažîm
ve’s-Seb`i’l-Meŝânî, 16 c., Daru’l-Kütibi’l-İlmiye, Beyrut, h. 1415, c. 6,
s. 143.