Kur’an’da “Allah’a ve bize indirilene (…) inandık.” ifadesi
“Allah’a
ve bize indirilene (…) inandık (âmennâ billâhi vemâ unzile)” ifadesi üç
Medeni surede geçmektedir. Bunlardan iki tanesinde “bize” denirken “ileyna”
(Bakara, 2: 136; Maide, 5: 59) birinde ise “aleyna” (Al-i İmran 3: 84) lafzı
kullanılır. Bu yazıda söz konusu ifadenin yer aldığı ayetler, içlerinde
bulundukları surelerin iniş sırasına göre ele alınacaktır.
Peygamberlerin tümü tevhid dininin tebliğcileridir. Onların
hepsi, insanları doğru yola çağırmaktadır. Dolayısıyla her peygamber,
müminlerin peygamberidir: “Biz, ‘Allah'a ve bize indirilene; İbrahim,
İsmail, İshak, Yakub ve esbâta indirilene, Musa ve İsa'ya verilenlerle Rableri
tarafından diğer peygamberlere verilenlere, onlardan hiçbiri arasında fark
gözetmeksizin inandık ve biz sadece Allah'a teslim olduk.’ de.” (Bakara, 2:
136). Ayette muhatap Resulullah (s) olsa da aynı sözleri müminler de
söylemek durumundadır. Yahudiler gibi son iki peygamberi, Hristiyanlar gibi
son peygamberi inkâr, müminler için düşünülemez. Benzer şekilde müminler,
peygamberlere verilen tüm kitapların da Allah’tan geldiğine iman ederler. Hâlbuki
Yahudiler Hz. İsa ve İncil’e de Hz. Muhammed ve Kur’an’a da iman etmezler.
Hristiyanların ise Hz. Musa ve Tevrat ile bir sorunu yoktur. Onlar Hz. Muhamed
ve Kur’an’ın inkârcılarıdır. Her ne kadar peygamberler arasında derece farkı
varsa da bu fark gaybtır ve müminlere düşen şey, bu dünyada peygamberler
arasında üstünlük hesabına girmemeleridir.
Kur’an, Hz. Muhammed’den (s) şöyle demesini ister: “De
ki: Biz, Allah'a ve bize indirilene, İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve Yakub
oğullarına indirilenlere, Musa, İsa ve (diğer) peygamberlere Rableri tarafından
verilenlere inandık. Onlar arasında fark gözetmeyiz. Biz ancak O'na teslim
oluruz.” (Al-i İmran, 3: 84). İhtilaf edip duran insanoğluna sunulacak
en iyi alternatif, birleştirici gücü en yüksek olan İslam’dır. Ayette iman
ve İslam birlikte yer almaktadır. Bu, Müslümanların Allah’a itaat konusunda
daha duyarlı olduklarına dair bir ima olarak görülebilir. Onlar, “İman etmemiz
kurtuluş için yeterli.” diyemezler. İman güzel işlerden (salih amel) ayrı
düşünülemez.
Kur’an’da Ehl-i Kitab’a soru sorarak iki eleştiride
bulunulur: “(Onlara) şöyle de: Ey Ehl-i Kitap! Yalnızca Allah'a ve bize
indirilene ve daha önce indirilene inandık diye mi bizden hoşlanmıyorsunuz?
Oysa çoğunuz yoldan çıkmış kimselersiniz.” (Maide, 5: 59). Eleştirilerin
ilki onların çelişkilerine işaret eder. Müminler, Yahudilerin ve Hristiyanların
peygamberlerine ve onlara gönderilen kitaplara iman etmelerine rağmen, onlar müminlere
değer vermemekte hatta terör ile İslamı eşitleyerek insanları Allah’a teslim
olmaktan uzaklaştırmaya çalışmaktadır. İkinci eleştiri ise onların
sapkınlıklarına ilişkindir. Onlar, Allah’ın gönderdiği dinin son halkasından ve
onun tebliğcisi peygamberin örnekliğinden uzak yaşamayı tercih etmekle
sapkınlıklarını pekiştirmişlerdir. Müminler, Ehl-i Kitap’tan daha doğru
yolda olduklarını pratikleriyle dünyaya göstermelidir. Bunun yerine onların
yoldan çıkmışlıklarını örnek olarak almaları, hakka karşı iftira ve iman
zaafıdır.
Görüldüğü gibi “Allah’a
ve bize indirilene (…) inandık.” ifadesinin yer aldığı ayetlerde
müminlerin Hz. Muhammed’den (s) önce gönderilmiş peygamberlere de onlara
indirilen kitaplara da inandıklarından, peygamberler arasında ayrım
gözetmediklerinden, Allah’a teslim olduklarından Ehl-i Kitab’ın çoğunluğunun
ise yoldan çıkmış olduğundan söz edilmektedir.
4.10.2018 Memleket Gazetesi