Kur’an’da “Allah’a hamdolsun dediler.” ifadesi
Kur’an’da geçen “ve Allah’a hamdolsun dediler (ve kâlû-lhamdu
lillâhi).” ifadesi, üç Mekki surenin üç ayetinde yer almaktadır. İfadenin
orijinalindeki “ve”, Türkçeye ifade tarzı dikkate alınarak çeviride aktarılmamıştır.
Ayetlerin bağlamları gereği söz konusu ifade “Allah’a hamdolsun (…) dediler.”
şeklinde çevrilmiştir. Bu yazıda söz konusu ayetler, içlerinde
bulundukları surelerin iniş sırasına göre ele alınacaktır.
Ahirette; fitne, fesat, zulüm vs. yoktur. Cennetliklere sadece
takva ilham edilecek; dünyadaki bir kısım istenmeyen duygular/fiiller (fücur) cennetliklerden
uzak tutulacak ve onlar kötülükten arınmış bir şekilde cennete
gireceklerdir: “Göğüslerinden kinden ne varsa hepsini çıkarıp atmışızdır. Altlarından
ırmaklar akmaktadır. ‘Lütfedip bizi buraya getiren Allah'a hamdolsun. Allah
bizi getirmeseydi biz bunu bulamazdık! Rabbimizin elçileri, gerçeği getirmişler.’
dediler. Onlara, ‘İşte size cennet, yaptıklarınıza karşılık o size miras
verildi.’ diye seslenildi.” (Araf, 7: 43). Müminler dünyada olduğu gibi
cennette de Allah’ı öveceklerdir. Onların, “Lütfedip bizi buraya getiren
Allah'a hamdolsun.” demeleri, İslam ahlakı gereğidir. Yani cenneti kazanma
amacıyla yapılan iyi şeyler Allah’a atfedilmelidir. Dünyada doğru yolu bulma
nimetine kavuşmak nihai anlamda Allah’ın verdiği bir nimettir. Müminler bu
nimetin farkındadır. İman eden kimselerin bu dünyada yaptıkları iyilikler
karşılıksız kalmayacak; her iyilik adeta cennette evlere, nehirlere, meyvelere
vs. dönüşecektir.
Müminlerin derdi, hastalığı, geçim sıkıntısı vs. dünyadadır. Dünyevi
kaygılardan belki de en çok zihni meşgul edeni, gelecek kaygısıdır. Ahirette
iyi işlerinin karşılığı olarak müminleri bekleyen şey, saydığımız sorunlar
değil mutluluktur: “Bizden tasayı gideren Allah'a hamdolsun. Doğrusu
Rabbimiz çok bağışlayan, çok nimet verendir, dediler” (Fatır, 35:
34). Ayetteki “tasa”nın giderilmesi, iki dünyanın dertlerinden kurtarmak
şeklinde de yorumlanmıştır.[1]
Kullar, Allah’a ne kadar karşı gelirlerse gelsinler tövbe ettikleri
sürece Allah’ın onları bağışlaması umulur. O’nun, inkârcı kulları dâhil
dünyada insanlara verdiği nimetleri saymak mümkün değildir. Allah, ahirette
müminlere daha fazla nimet verecektir.
Müminler kesinlikle kurtulacaktır (Müminun, 23: 1). Gidecekleri cennette, verilen
nimetlerde sınır söz konusu değildir; beğendikleri herhangi bir yere
yerleşmeleri mümkündür: “Bize verdiği sözde sadık olan ve bizi, dilediğimiz
yerinde oturacağımız bu cennet yurduna varis kılan
Allah'a hamdolsun. İyi işler yapanların ödülü ne güzelmiş, dediler.” (Zümer, 39: 74). Allah’ın
“verdiği sözde sadık” olması, müminlere olan vaadini
gerçekleştirmesidir.[2]
Müminlerin, cennetin varisi olduklarının söylenmesi, miras alanın mirası
istediği gibi değerlendirebilmesine benzer şekilde onların da cennette
istedikleri gibi tasarrufta bulunabileceklerini ifade etmek içindir.[3]
Dünyevi miras dünyada kalır. Asıl hedef cennet bahçelerine mirasçı olmaktır.
Dünya mülküne mirasçı olmak geçici, cennet mülküne varis olmak kalıcı mutluluk
getirir.
Görüldüğü gibi “Allah’a
hamdolsun dediler.” ifadesinin yer aldığı üç ayette de sözün sahipleri
cennete giden müminlerdir. Cennetliklerin Allah’a hamdedeceklerine dair ifadede
“diyecekler” değil de “dediler” denilmesi bu ifadenin ahirette müminler
tarafından kesinlikle sarf edileceği anlamına gelir.
5.7.2018
Memleket Gazetesi
[1] el-Îcî,
Muhammed b. Abdirrahmân b. Muhammed, Câmiü’l-Beyân fî Tefsiri’l-Kur’an,
Daru'l-Kütübi'l-İlmiyye, Beyrut 2004, c. 3, s. 410.
[2] İbn Âşûr,
Muhammed Tahir (h. 1393), et-Tahrîr ve’t-Tenvîr, 30 c., Daru’t-Tunusiyye
li’n-Neşr, Tunus 1984, c. 24, s. 72.
[3] Nesefi, Mahmud
Hafızuddîn (ö. 710), Tefsiru’n-Nesefi (Medâriku’t-Tenzîl ve
Hakaiku’t-Te’vil), 3 c., Daru’l-Kelimi’t-Tayyib, Beyrut, 1998, c. 3, s. 195.