Kur’an’da “Şüphesiz ki ben size Allah’ın elçisiyim.” ifadesi
“Şüphesiz ki
ben size Allah’ın elçisiyim (innî rasûlullâhi ileykum).” ifadesi, biri
Mekki diğeri Medeni iki surenin üç ayetinde yer almaktadır. Üç ayetteki söz
konusu ifade, farklı bağlamlar nedeniyle iki ayette aynı Türkçe lafızlarla
çevrilememiştir. Bu yazıda söz konusu ayetler, içlerinde bulundukları surelerin
iniş sırasına göre ele alınacaktır.
Kur’an, dini
tebliğ eden Peygamber’in (s) tüm insanlara hitap etmesini istemektedir: “De ki: Ey insanlar! Gerçekten ben sizin hepinize, göklerin ve
yerin sahibi olan Allah'ın elçisiyim. Ondan başka tanrı yoktur. O, diriltir ve
öldürür. Öyle ise Allah'a ve ümmî Peygamber olan Resulüne -ki o, Allah'a ve
onun sözlerine inanır- iman edin ve O'na uyun ki doğru yolu bulasınız.”
(Araf, 7: 158). Önceki peygamberlerin kavimlerini muhatap alarak dini tebliğ
etmeleri ancak ya hiç ya da pek az miktarda başka toplumlara tebliğde
bulunmaları o dönemin ulaşım imkânları ile ilgilidir. “Yoksa onların
tebliğleri kavimleriyle sınırlıydı, son peygamberinki tüm insanlara yönelikti.”
demek doğru değildir. Her şey Allah’a ait olduğuna göre O’na ve O’nun
gönderdiği son elçiye de iman ve itaat etmek gerekir.
Hem dini
yaşamamanın hem de dindarlığı dindarlara kaptırmamanın en somut örneği belki de
İsrailoğullarıdır: “Bir zaman Musa kavmine, ‘Ey
kavmim! Benim, Allah'ın size gönderdiği elçisi olduğumu bildiğiniz halde niçin
beni incitiyorsunuz?’ demişti. Onlar yoldan sapınca Allah da kalplerini
saptırmıştı. Allah, fasıklar topluluğunu doğru yola iletmez.” (Saf 61: 5).
Hz. Musa, İsrailoğullarına “Ey kavmim!” diye hitap ederken dini tebliğde
tek muhatabının soydaşları olduğu sonucu çıkarılmamalıdır. Mısırlıları da
hidayete erdirme gayretleri bunun somut kanıtıdır. İsrailoğulları, Hz.
Musa’nın getirdiği dini yalanlamamakta ancak ona doğru düzgün itaat de
etmemektedir. Söylemde dindar, pratikte ise dinden uzaktır. Savaştan
kaçma (Maide, 5: 24), puta tapıcılığa eğilim gösterme (Taha, 20: 85), köleliğe
rıza gösterme (Bakara, 2: 61) vb. peygamberi inciten sapkınlıklarının dünyevi
cezası olarak Allah onları daha da saptırmıştır. Yaratılış amacına uygun
hareket etmeyen ve doğru yola gitme konusunda çabalamayanlar, ilahi yardım
göremezler. Doğal olarak bunun öte dünyada sonuçları da olacaktır.
Hz. Musa gibi
İsrailoğullarının doğru yola gelmesi için Hz. İsa da çabalamış ve ümmetine son
peygamberi de müjdelemiştir: “Meryem oğlu İsa da ‘Ey İsrailoğulları, ‘Şüphesiz
ki ben size Allah'ın elçisiyim. Benden önce gelen Tevrat'ı doğrulayıcı ve
benden sonra gelecek, Ahmed adında bir elçiyi müjdeleyici olarak gönderildim.’
demişti. Fakat onlara apaçık deliller getirince ‘Bu, apaçık bir büyüdür.’
dediler.” (Saf 61: 6). Ayette, mucizevi şekilde babasız olarak doğan Hz.
İsa’nın, “kavmine” değil İsrailoğullarına hitap ettiğinin söylenmesi, onun
Musa’dan farklı olarak babası üzerinden soybağı ile onlara bağlanmamasından
dolayıdır. Hz. İsa’nın müjdelediği “Ahmed adında bir elçi”, Hz.
Muhammed’dir (s). İnkârcılar; Hz. İsa, ölüleri diriltme ve alacalı hastalığını
iyileştirme türü olağanüstülükler sergilediğinde “Bu, apaçık bir büyüdür.”
dediler. “Büyü” dedikleri şey konusunda diğer ihtimal de Hz. İsa’nın son
peygamber Hz. Muhammed’den söz etmesini bir aldatmacadan ibaret kabul etmeleri
ve bu müjdeyi inkâr etmeleridir. Ehl-i Kitap, Hz. Muhammed’in getirdiği
kanıtlara rağmen, son peygambere tabi olma konusunda pek rağbetkâr davranmadı.
Günümüzde de durum pek farklı değildir.
Görüldüğü gibi “Şüphesiz
ki ben size Allah’ın elçisiyim” ifadesinin yer aldığı ayetlerde, her şeyin
sahibi olan Allah’a ve onun Resulü’ne (s) uymanın, doğru yolu bulmanın anahtarı
olduğundan, Hz. Musa’yı incitenler örneğinde olduğu gibi sapıtanların
kalplerinin karardığından ve Hz. İsa’nın son peygamber Hz. Muhammed’i (s) müjdelediğinden
söz edilmektedir.
10.5.2018
Memleket Gazetesi