Kur’an’da “Şüphesiz inkâr eden ve Allah yolundan alıkoyanlar” ifadesi
“Şüphesiz İnkâr eden ve Allah yolundan alıkoyanlar
(İnnelleżîne keferû ve saddû ‘an sebîlillâhi)” ifadesi, iki Medeni surenin
üç ayetinde yer almaktadır. Bu yazıda söz konusu ayetler, içlerinde
bulundukları surelerin iniş sırasına göre ele alınacaktır.
Hakkın
üstünü örterek onun kabul görmesini engelleyen ve insanları hakikatten uzak
tutmaya çalışan kimseler çıkmaz bir yolun yolcusudurlar: “İnkâr
eden ve Allah yolundan alıkoyanlar şüphesiz doğru yoldan çok uzaklaşmışlardır.”
(Nisa, 4: 167). Bu kişiler, adeta şeytanın görevini üstlenmekte ve ona gönüllü
kulluk etmektedir. Hak yoldan sapmakla yetinmemekte, batıl yolda gidenlerin
sayısını artırmaya çalışmaktadır. Ayetin lafzından, söz konusu kimselerin iki
suçu birlikte işlemiş olmalarının, onların sapkınlıklarını katmerlendirdiği net
bir şekilde anlaşılmaktadır. Hâlbuki şeytan, insanın apaçık düşmanıdır. İnkârcıların
ve zalimlerin bağışlanması ya da Allah tarafından doğru yola iletilmeleri söz
konusu olmayacaktır (Nisa, 4: 168).
Gerek müşrikler gerekse son vahyi ve peygamberi inkâr eden Ehl-i Kitap,
dünyada elde ettikleri kısmi başarılarla sevinmek suretiyle kendilerini
aldatmamalıdır. Allah onların yaptıklarını görmektedir: “Şüphesiz inkâr eden
ve Allah yolundan alıkoyanlar ve kendilerine doğru yol belli olduktan sonra
Peygamber'e karşı gelenler, Allah'a hiçbir zarar veremezler. Allah onların
yaptıklarını boşa çıkaracaktır.” (Muhammed, 47: 32). Mekkeli müşriklerin
Mekke’de Müslümanlara yönelik işkenceleri, boykotları, tehcirleri vs.
inkârcıların Allah yolundan alıkoyma çabalarının somut örnekleridir. İkna
edici delilleri gördükten sonra bile inkârlarını sürdürenler affedilmeyecektir.
Ayetteki “Peygamber'e karşı gelenler” ifadesinden kastedilenler,
Resulullah’ın (s) yaşadığı dönemde ona karşı çıkanlar ve vefatının ardından da
onun yoluna, yolundan gidenlerin önüne taş koymaya çalışanlardır. Bu kimseler,
dinden haberdar olmuşlar ancak inkârlarından vazgeçmemiştir. Yapılan kötülükler,
sahibinin zararınadır. İsyan ettikleri Allah’a, zarar vermeleri söz konusu
olamaz. Onlar dünyadayken bazı iyi şeyler yapmış olsalar da yaptıkları onları
cehennem azabından kurtarmaya yetmeyecektir. İnsanlık adına, falanca ulus,
filanca sembol vs. adına yapılmış iyiliklerin karşılığı her şeyi yaratan
Allah’tan beklenemez.
Batıl yolu tercih eden ve insanların tercihlerini bu yönde etkilemeye
çalışan ve ömrünü de bu uğurda tamamlayan kimselerin bağışlanması söz konusu
olmayacaktır. Kasımi’nin ifadesiyle onlara azap edilecek ve onlar
cezalandırılacaklardır:[1]
“Şüphesiz inkâr eden ve Allah yolundan alıkoyanlar ve sonra da kâfir olarak
ölenleri Allah asla bağışlamaz.” (Muhammed, 47: 34). Allah’ı unutmuş bir
şekilde hayat sürenler, ahirette de O’nun bağışlayıcılığından faydalanamazlar. Kurtubi,
“İnkâr üzere ölen kişiye ateşte sürekli kalmak vacip olur.”[2]
demektedir. Bağışlanmaları, dünyada tövbe etmeleri ile mümkün olur. Şeytanın
saptırmalarına müminler de açık olduğuna göre onlar da günahlarına tövbe etmeyi
asla ihmal etmemelidir.
Görüldüğü gibi “Şüphesiz inkâr eden ve Allah yolundan alıkoyanlar”
ifadesinin yer aldığı ayetlerde; bu kimselerin doğru yoldan uzaklaştıklarından,
peygambere karşı gelenlerin Allah’a zarar veremeyeceklerinden, yaptıklarının
boşa çıkacağından ve kâfir olarak ölenlerin bağışlanmayacağından söz
edilmektedir.
24.5.2018 Memleket Gazetesi